1. YAZARLAR

  2. Cengiz Çandar

  3. İki gün önceden kapatılmama haberi
Cengiz Çandar

Cengiz Çandar

Yazarın Tüm Yazıları >

İki gün önceden kapatılmama haberi

31 Temmuz 2008 Perşembe 11:24A+A-

Kritik saatler... Gün, 30 Temmuz ve bu yazı saat 16:00 dolayında yazılıyor. Sabah saatleri sızan haberlerde, Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti'yle ilgili "kapatma kararı"nı "önümüzdeki saatler içinde" açıklamasının çok büyük ihtimal olduğu bilgisi geldi. Bu oranı yüzde 98 olarak telaffuz edenler bile oldu. "Kaynak" olarak bizzat Anayasa Mahkemesi gösteriliyordu.
"Son dakika" gelişmesinin gerisinde kalmamak için beklemek gerekiyor. Ancak, beklemeyecek bir saat var: Saat 21:00'de Fenerbahçe, Avrupa Şampiyonlar Ligi yolculuğuna çıkıyor ve ilk ön eleme maçı için Macaristan şampiyonu MTK takımı ile karşılaşacak.
İstanbul'da mesafeler uzun. Maç saatinden önce hem yazı yazmam zorunlu ve hem de Kadıköy'de olmam gerek.
30 Temmuz itibarıyla Anayasa Mahkemesi'nin karar alıp almayacağını kesinleştiremeden yazının başına oturuyorum. Kalktığımda, Kadıköy'ün yolunu tutacağım. 31 Temmuz sabahı, belki, okurlar, bu yazının ötesinde bilgi sahibi olmuş olacaklar.
Gazetecilik mesleği, kimi vakit, böylesine zaman riskleri taşıyor ve bu riskleri almak kaçınılmaz hale geliyor. Fenerbahçe maçını kaçırma riskini ise ben alamam.
Bir gün önce, bir ülke içi havaalanında askerlik arkadaşım Prof. Şevket Pamuk'la karşılaştım. Havaalanının küçük bekleme salonunda iki bilgisayar vardı. Birine o oturmuştu, yanındakine ben. Ülkemizin önde gelen ekonomi tarihçilerinden Prof. Şevket Pamuk, bir ara bana döndü, "Gazete okumaya gerek yok azizim" dedi, "Anayasa Mahkemesi'nin muhtemel kararını buradan okumak yeterli olabilir."
Başımı uzattım baktım, J.P. Morgan'ın internet sitesine girmiş, güçlü ve etkili finans kuruluşunun Türkiye raporunu okuyordu. Raporda. J.P. Morgan'ın "yüzde 80 ihtimalle kapatmama kararı çıkacağı" yazılıydı. Milyarlarca dolar üzerinde oynayan J.P. Morgan gibi kuruluşların "analizleri"ni ciddiye almakta yarar olabilirdi.
Şevket Pamuk, benim kendi tarafımdaki bilgisayarda neyi izlediğimi sormadı. Bense, bir Fenerbahçe internet sitesinde, "Liverpool'un İspanyol yıldızı Xavi Alonso'nun Fenerbahçe'ye transferinin akıbeti"yle ilgili haberler üzerinde geziniyordum.
Havaalanına yola çıkmadan önce, soğuk algınlığından hasta yatan Can Paker'e uğramıştım. Can Paker, beni karşısında gördüğü vakit, ilk sorusu "Durum nedir?" oldu. Acaba, "kapatma davası"yla ilgili son gelişmeleri mi soruyordu? "Ne durumu?" dedim; "Xavi Alonso'nun Fenerbahçe'ye transfer durumu" karşılığını verdi!
Kısacası, 30 Temmuz günü, "Anayasa Mahkemesi kararını beklemek" ile "Fenerbahçe'nin maç saatini beklemek" arasında sıkıştığım bir gün oldu. Birçoklarımız gibi...
 
Aslına bakılırsa, Anayasa Mahkemesi kararı, bundan birkaç hafta öncesine dek sahip olduğu "dramatik unsuru" yitirmiş gibiydi. Gerçi, dış basın için tam tersi bir durum söz konusuydu ve iki gündür İstanbul'a karargah kurmuş olan yabancı basın ve televizyon mensuplarının heyecanlı telefonları bitmek, susmak bilmedi ama ben, Anayasa Mahkemesi kararına ilişkin bir-iki hafta öncesine dek süren ilgimi yitirmiş olduğumu hissettim.
Niçin? Üstelik, 14 Mart'ta Yargıtay Başsavcısı'nın, kapatma istemiyle iddianamesini Anayasa Mahkemesi'ne sunmasının hemen ardından bu konuda en fazla gürültü kopartanların ve bunu bir "yargı darbesi" girişimi olarak niteleyenlerin başında gelen biri olduğum halde, niçin?
Çünkü, "darbe girişimi" başarısızlığa uğradı da onun için.
"Kapatmama kararı" çıkarsa -ki, bu davanın açılmış olması zaten başlıbaşına bir saçmalıktır- doğrusu yapılmış olacak ve "yargı darbesi" biçimi alacak darbe girişimi, başarısızlığa uğramış sayılacak.
Partiyi kapatmama doğrultusunda ve Tayyip Erdoğan'ı siyasi yasaklı durumuna düşürmeden verilecek ve kimisince "gri bölge" diye nitelendirilen "hazine yardımını kesme" kararı da, özü ve sonuç itibarıyla, Yargıtay Başsavcısı'nın talebinin reddi anlamına gelecek ve yine "yargısal darbe girişimi"nin akim kaldığının "mahçup" ifadesi olacak.
Parti kapatma kararı -en kabul edilmez olanı- çıkarsa bile, bu, Türkiye'ye birkaç ayı (ve 2008'i) kaybettirme anlamına gelecek ama öyle bir noktaya geldik ki, bu karar, Türkiye'ye "geleceğini kaybettirme" gücünde olamayacak. Bu anlamda da, "yargısal darbe girişimi" hedefine ulaşamamış olarak addedilebilir.
 
Ergenekon davası, kapatma davasını altına aldı, ezdi, mahvetti. Eğer, ortaya Ergenekon çıkmasaydı, Türkiye, "İslam-laiklik" gündemine kıstırılacak ve Anayasa Mahkemesi kararı, gerçekten "dramatik" bir nitelik taşıyacaktı.
Türkiye'nin şu anda böyle "gerçek gündemi" var mı? Başka bir deyimle, böyle bir "gündem maddesi", şu Türkiye'de mevcut mu?
Oysa, Ergenekon'la birlikte, kapatma sonrası sonuçları, kapatma yanlıların istediği biçimde sürdürebilecek "mekanizma" ve "araçlar" işlerliğini yitirdi.
Ayrıca, 14 Mart'tan bu yana geçen sürede yürürlüğe konacak "siyaset mühendisliği" arzulanan, yani Ak Parti'nin kemirilmesi ve küçültülmesi sonucunu vermedi.
"Yapayalnız" ve zaten devreden çoktan çıkmış bir Abdüllatif Şener firesinden gayrı hiçbir fire vermedi Ak Parti. Dahası, parti, günler içinde yeni bir isimle tekrar sahada belireceği ve bir erken seçimle, muhtemelen daha yüksek bir oy oranıyla iktidara gelebileceği ve Tayyip Erdoğan'ı yasaklansa bile geri getirebileceği bir güç oluşturabildi.
Bu arada, kapatma davasının içeriği ve karar zamanlaması, Yüksek Askeri Şura toplantısını ve dolayısıyla Silahlı Kuvvetler'in her türlü mekanizmasını etkileyebilecek bir noktaya geldi, dayandı.
İnadım inat bir tavırla, Türkiye'yi ite kaka istikrarsızlığa sürüklemek isteyenlerden gayrı hiç kimse, hele Güngören olayından sonra, Ak Parti'yi kapatma işine kalkışamaz. Kalkışsa da, bunun "hasadını" toplayabilecek bir güç ya da güçler ortada yok.
İşte bütün bunlardan ötürü Anayasa Mahkemesi kararı, bundan bir-iki hafta öncesine dek sahip bulunduğu "drama" unsurunu yitirdi.
Ve, bu nedenden ötürü, dün, 30 Temmuz günü, benim için Kadıköy'ün yolunu tutmak ve Fenerbahçe maçına yetişmek öncelikliydi...

REFERANS

YAZIYA YORUM KAT