1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. İdeoloji ve Danıştay
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

İdeoloji ve Danıştay

26 Nisan 2010 Pazartesi 12:02A+A-

Danıştay'ın dört yıl önce uğradığı saldırı esnasında binadaki kamera kayıtlarıyla ilgili bugün ortaya çıkan gerçek bu cinayet hakkında doğrusu bilmediğimiz bir şey söylemiş değil, ama herkesin bildiği şeyin delillendirilmesinde önemli bir gelişme oldu. Türkiye'nin o her şeyiyle "kendine özgü" rejiminin sürdürülmesinde bu tür cinayetlerin, şiddet olaylarının önemli bir ayar mekanizması olduğunu çözenler zaten çözmüş bulunuyor. Ortalığı sık sık karıştırıp arkasından ülkeyi bu karışıklıktan kurtarmak üzere karışık olmayan alanlara da el koyanların rejimi bu. Güneydoğu'da bir türlü bitirilemeyen terörle mücadele ediyor olmaktan dolayı ülkenin enerjisinden turizmine, kılık kıyafetinden milli eğitimine bütün alanlarında olağan bir söz sahipliğini, (söz sahipliği de neymiş, sözün neredeyse tek sahipliğini) talep edenlerin rejimi.

Yine de bütün bunların arasında Danıştay cinayetinin detayları aydınlandıkça bu rejimin çalışma biçimi hakkında akıl almaz bir gerçek de ortaya çıkmış oluyor. Cinayet bu tür olaylarda beklenebilecekten çok daha fazla insanın iştirakiyle gerçekleşmiş, Ahmet Altan'ın nefis tasviriyle alabildiğine organize bir işin sonucu olmuş. Kamera kayıtlarının silinmesi, silindiğinin bu kadar zaman gizlenmiş olması, sıradan bir insanın aklına hemencecik gelebilecek bir takım tedbir ve müdahalelerin her kademede göz ardı edilerek olayla ilgili bütün delillerin sistematik biçimde karartılması ortada sadece bir iş için organize olmuş bir yapıdan ötesini işaret ediyor.

Açıkçası bu kadar çok organize iş sadece Danıştay cinayeti için özel olarak örgütlenmiş olamazi. Daha ötesi bu tür olaylara alışık olmanın, bu tür olayları rutin faaliyetlerinin arasında sayan ve önüne gelen sıradan bir olay karşısında ne yapması gerektiğini bilenlerin refleks katılımıyla gerçekleşen bir yapıyı andırıyor bu durum. Türkiye'de binlerce cinayetin failini meçhul bırakabilmek dolayısıyla büyük bir ustalık kazanılmış. Bu olay da o tür sıradan olaylardan biri. Eylemin hedefi çok iyi biliniyor ve hemen herkes bu olayı bir toplanma komutu sayarak görevinin başına geçiyor.

Bugün ortaya serilen nerdeyse cürmü meşrut açıklığındaki delillere rağmen Ergenekon sanıkları hakkında hâlâ sınırsız "masumiyet karinesi" opsiyonları tanımaya davet edenlerin, olayın daha hiçbir ayrıntısı belli olmadan hemencecik "türban eylemi" diye ilan etmeleri bu istidadın bir sonucuydu. Koca koca hukukçular, hiçbir araştırmaya, hiçbir soruşturmaya gereksinim duymaksızın hemencecik "laikliğe saldırı" olarak kodladıkları cinayeti somut failinden öteye olayla zaten hiçbir ilgisi olmayan bütün başörtülülere yüklemişti bile. Azıcık sezgisel aklı olan, bu işte çok özel bir rolü olmayan herkesin o gün bile sezebileceği bir organize işti bu.

Peki o gün cinayeti hemen bir infaz toplantısına çağrı gibi algılayıp meydanlara koşan, o her şeyi çok önceden bilip çözmüş edalarında manşetler atan, konuşmalar yapan, bu olayı Türkiye'nin 11 Eylül'ü ilan ediverenlerin bugünkü suskunluğuna ne demeli? O gün ellerinde cinayeti dindar insanların üzerine yıkmak üzere, bugün asıl failleri gösteren açık delillerden daha fazlası mı vardı?

Yine de bu organize işte akıl alması iyice zor olan durum kurşunlara maruz kalan Danıştay üyelerinin tutumu. Daha cinayetin son yıldönümü bile laikliğe sadakat ve "gericilere" öfkenin ifade edilmesine sahne olmuştu. Bu yıl ortaya çıkan bu gerçeklerin bu anma töreninin söylemine nasıl bir etkisi olacak göreceğiz, ama geçtiğimiz yıl ortaya çıkmış olan gerçekler bugünkünden çok da farklı değildi. Oysa herkes bu işin içinde olsa bile kurşunlara maruz kalanların bu işe uyanması beklenirdi. Üstelik onların herkes bir yana kendilerini de aldatmak üzerine kurulmuş bu oyuna hemen kurulduğu şekliyle katılmamaları beklenirdi.

Oysa ülkenin en üst düzey hukukçuları ortaya kendilerine yönelik açık bir aldatma niyeti ortaya çıktığı halde, canlarını zor kurtardıkları bir suikast girişiminin ardından, bu eylemin kendilerine yazdığı rolü gönüllü olarak oynamaktan geri durmadılar. Gazetecilerin, siyasilerin, ilgili sivil toplum kuruluşlarının bu işe bir şekilde katılmalarını anlamak ve açıklamak bir nebze mümkün ama kurşunlara hedef olanların sürece katılım biçimi gerçekten akıl almaz bir nokta.

Hayır, onların böylesi bir organizasyona bile bile katıldıklarını ve bunun bir parçası olduklarını asla düşünmüyorum. Aksine bu organizasyonun çalışma biçimi hakkında onların tutumunun olabilecek en iyi örneği oluşturduğunu söyleyebiliriz. Olayın bütün boyutları ortaya çıkmış olsa bile tam aksine inandırmış olan ideolojinin ne kadar güçlü çalışıyor olduğunu gösteriyor bu örnek. İdeolojinin bu kadar güçlüsü bir tür hipnotizma gibi çalışıyor.

Gerçekleri görse bile kabullenememek, gerçeği mutlaka kendi tutarlılığını zedelemeyecek bir çerçevenin içinde almak... Cinayetin gerçekten de türban için işlenmiş olması uyanılması zor bir rüya haline gelmiş olabilir. Bundan sonrasını galiba psikiyatristlere bırakmak lazım.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT