1. YAZARLAR

  2. CENGİZ DUMAN

  3. Hz. Süleyman’a Öğretilen Kuşdili Hangi Dil’dir
CENGİZ DUMAN

CENGİZ DUMAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Hz. Süleyman’a Öğretilen Kuşdili Hangi Dil’dir

08 Aralık 2011 Perşembe 18:43A+A-

Giriş:

Neml suresindeki, Süleyman-Melike diyalogu kıssasına; Hz. Süleyman’a bahşedilen çok önemli iki özellikten bahsedilerek başlanmaktadır. “Süleyman Davud'a vâris oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize “Kuşdili” öğretildi ve bize her şeyden verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.”1

Süleyman-Melike diyalogu kıssasının başlangıcındaki bu ilk ayette Hz. Süleyman’ın iki hususiyetine atıf yapılmaktadır. Birincisi Hz. Davud’a varis olması, ikincisi ise ona “Kuşdili” öğretilmesi.

Kur’an’da beyan edilen bu birinci hususiyet, Hz. Süleyman’ın, Davud(a.s)'a vâris olması; tarihsel anlamda da belirgin ve çok açıkken, tefsir ve siyer kitaplarında çeşitli polemikler üretilerek, Hz. Süleyman’ın, babası Davud(a.s)’un saltanatı dolayısıyla malına varis değil, peygamberliğine mirasçı olduğu gibi absürt iddialar üzerinden gereksiz yorumlara gidilmiştir.

Biz bu yazımızda birinci hususiyet ve ona dair polemikler üzerinde uzun uzadıya durmayacağız. Ancak şunu kısaca belirtelim; geleneksel/kadim anlayış, şayet Tevrat’ta anlatılan Süleyman kıssasından doğru bir alıntı yapmış olsa bu olgu rahatlıkla mufassallaşabilecek ve polemik konusu olmayacaktı. Tevrat’ta şöyle bildirilmektedir: “…İsrail üzerine Kral olarak onu meshetsinler; ve boru çalın, ve yaşasın Kral Süleyman, diyin. Ve onun ardınca çıkacaksınız ve o gelip tahtıma oturacak; çünkü benim yerime Kral olacak ve İsrail üzerine ve Yahuda üzerine hükümdar olarak onu tayin ettim. “2

Tevrat’ın tarihsel bilgileri bulunan Arap toplumu arkaplanı üzerine nazil olan Kur’an’daki “Süleyman Davud'a vâris oldu…” ifadesi de Tevrat’ta uzun uzadıya anlatılan Süleyman’ın tahta geçme öyküsünü mücmel olarak beyan etmektedir. Dolayısıyla Süleyman, babası Davud’un hem krallığı hem de malları üzerine mirasçı olmuştur. Bunu bahşeden de Allah’tır. Eğer Allah dileseydi yine Tevrat’ta kıssası anlatılan Süleyman’ın büyük kardeşi3 Adoniya4, Hz. Süleyman yerine babası Davud’a mirasçı olmuş olacaktı.

Şimdi asıl konumuz, Hz. Süleyman’a verilen ve birinci özelliğin devamı ve müteselsil bir işlevi olan devlet yönetimi ile alakalı ikinci özellik; “Kuşdili” üzerinde durarak, bunun geleneksel ve modern tefsir anlayışındaki yorumları üzerinden Kur’an perspektifinde doğru anlayışı ortaya koymaya çalışacağız.

“Kuşdili”nin mahiyeti:

Cenabı Hakk, Neml suresindeki Hüdhüd, Karınca ve Sebe Melikesi diyalogları gibi önemli olgulardan evvel, Hz. Süleyman’ın ağzından, O’na bahşettiği önemli bir özelliği beyan etmektedir. “…kale ya eyyuhen nasu ullimna mantıkat tayr… / …Ey insanlar! Bize “Kuşdili” öğretildi…“ Biz öncelikle neden böyle bir özellik (Kuşdili) veya bu olgu beyan edilmektedir onun incelemesini yapalım.

Süleyman(a.s)’ın yönettiği halka yaptığı bu hitabında ince bir ayrıntı vardır. Hz. Süleyman halkına; “Ey İsrailoğulları” olarak değil; “…Ya eyyuhen nas / Ey İnsanlar…” olarak hitabetmektedir. Yani sadece İsrailoğulları etnik-dini topluluğuna değil, tüm insanlara bildirilmektedir ki, Cenabı Hakk, kendisine bu önemli özelliği (Kuşdili) bahşetmiştir.  

Şimdi bu aşamada şu soru sorulmalıdır; eğer bu lütfedilen özellik önemli bir özellik değil veya çok fazla dikkate şayan değil ise neden böyle bir açıklama yapılmaktadır?

Dahası Hz. Süleyman, bu önemli özelliği hazfedip, mezkûr olguyu, Allah ile kendi arasında bir olgu olarak bırakmadan neden halka açıklamaktadır?

Cevap şudur; kendisinin daha sonraki eylemlerinde ortaya çıkacak sonuçların kesbî marifeti sonucu değil, Cenabı Hakk’ın takdiri ve desteği ile olduğunu bildirmek içindir. Bu davranışı ile Hz. Süleyman’ın aynı zamanda; “insanların kendisine itaatini sağlamayı amaçladığı anlaşılmaktadır.”5

Kuşlardan bir ordu tertip eden Süleyman(a.s), onlara nasıl hâkim olacaktır ya da olmaktadır? Bunun cevabı kıssaya başlangıçtaki ona “Kuşdili” öğretildiğinin vurgulanması ile gerçekleşmiş olmaktadır.

Nitekim daha Hz. Süleyman hayatta iken ve ölümü sonrasında hem kendi kavmi hem onun hayatından haberdar olanlar tarafından üretilen türlü efsanelerle Hz. Süleyman’ı “Yunan Tanrıları” niteliğine büründürenlere, ta Süleyman’ın krallığının başlangıcında bir ikaz yapılmaktadır. “Süleyman yalnız değil ve onun hayatı boyunca sergilediği marifetleri de yalnızca ona mahsus değil”  

Neml suresi onaltıncı ayeti sonundaki ifadede bu durum daha da belirgindir. “…Doğrusu bu apaçık bir lütuftur….” Yani, Süleyman(a.s)’ın, krallığı boyunca gerçekleştireceği olaylar tamamen Allah’ın ona bahşettiği özellikler sayesindedir, denmektedir.

Şimdi soralım!..  Cenabı Hakk, Süleyman(a.s)’a, toplumuna açıklayacak kadar önemli bir özellik yani lütuf bağışlıyorsa bağışladığı bu “Kuşdili” nasıl bir lütuftur?  Daha detaylıca şöyle soralım; Süleyman(a.s)’a öğretilen “Kuşdili”, kuş dili/lisanı değil de insan dili/lisanı olmuş olsa yani İbranice konuşan Süleyman(a.s)’a çevre ülke insanların konuştuğu bir lisan/dil (Arapça, Aramice, Süryanice, Yunanca, v.s) öğretilmiş olsa bu bir önemli lütuf olabilir mi?

“Bir kimsenin başka bir kavmin dilini bilmesinde özellikle zikredilmeye değer bir olağanüstülük yoktur. Bugün aramızda birçok dili konuşabilen ve anlayabilen binlerce insan vardır. Bu hiç de Allah'ın fevkalade bir lütfu diye zikredilebilecek veya görülmemiş bir başarı değildir.”6

O halde Süleyman(a.s)’a öğretilen “Kuşdili/Mantikat tayr7”, insan dili değil, kuş dili’dir ki, kıssanın daha sonraki aşamalarında “Kuşdili” ile gerçekleşen Hüdhüd ve dişi Karınca bahisleri ve diyalogları içerisinde insanlara yönelik belli mesajlar sunulmaktadır. “Karınca vadisine geldikleri zaman, bir dişi karınca: Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin! dedi. (Süleyman) onun sözünden dolayı gülümsedi…”8 “(Süleyman)…kuşları gözden geçirdi ve şöyle dedi: Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?”9

Şayet insanlara sunulan bu mesajlar “Kuşdili” aracılığıyla değil de insan dili/lisanı aracılığı ile yapılmış olsa idi Hz. Süleyman’a “Kuşdili” öğretildiğinin vurgulanmasına ve Hüdhüd ya da Karınca gibi insan dışı öğelerin kıssaya dâhil edilmesine niye gerek vardı?

Neml suresi onaltıncı ayetteki, Hz. Süleyman’a “Kuşdili” öğretildiği beyanının tam manasıyla açıklaması, hemen devamındaki, Hüdhüd ve Karınca öğeli bu anlatımlarla pekiştirilmektedir.

Kur’an okumaya yeni başlayan ya da mezkûr kıssadan yeni haberdar olan biri bile Neml süresi, onaltıncı ayetteki “Kuşdili” öğretilmesi vurgusu ile daha sonraki Hz. Süleyman-Karınca-Hüdhüd diyalogları anlatımlarının hangi dille (insan dili mi, kuşdili mi) gerçekleştirdiğini rahatlıkla idrak etmesi mümkündür.

“Kuşdili” Mucize midir:

İmam Razî, Süleyman(a.s)’a öğretilen “Kuşdili”nin niteliği üzerine şöyle der: “Onun, "ey insanlar" ifadesine gelince, bundan maksat Allah'ın nimetini izhar etmek, onu yüksek sesle dile getirmek ve insanları, kuşların dilini bilme olan mucizeyi zikretmek suretiyle, tasdik ve imana davet etmektir.10

Elmalı Hamdi Yazır, bu hususta şu yorumu yapmaktadır: “…’Bize Kuşdili öğretildi…’ mealindeki cümle, Hz. Süleyman’ın, ilahî bir mucize olarak kuşların dilini öğrendiğini ifade eder. Süleyman, kuşların yalnız sesleri veya hareketlerini anlamakla kalmıyor, o duyguları idare eden ilahî yasaları da biliyordu.”11

Seyyid Kutub “Kuşdili”nin mucize olduğu görüşündedir. “Süleyman'a kuşdilini öğretmesine gelince, bu ona mahsus bir özellik olup insanlardan alışageldikleri şeylerden farklı mucizevî bir yol ile gerçekleşmiştir. Yoksa Hz. Süleyman bugünkü bilginlerin ve uzmanların çabasına benzer bir çalışma ile talimin ve gözlem metodunu kullanarak, kuşların ve başka varlıkların dillerini anlamak için özel bir çaba harcamış ve çalışma yapmış değildir. Ben bu noktayı aydınlatmak ve ona açıklık kazandırmak istiyorum. Çünkü modern ilmin başarılarına tutkun olan çağdaş tefsircilerin bazıları Kur'an'da geçen Hz. Süleyman'ın kıssasını yorumlarken diyorlar ki; Hz. Süleyman'ın kuşların, hayvanların ve böceklerin dillerini anlaması bugünkü modern bilimsel araştırmalar yoluyla hayvan dillerini çözmeye çalışmanın bir türüdür. Hâlbuki böyle bir yorum mucizenin karakterini ve tabiatını değiştirmek anlamına gelir. İnsanın sınırlı olan bilimi karşısında, hayranlık duygusuna kapılmanın ve bu bilim karşısında yenilgiye uğramanın etkilerinden biridir. Çünkü Allah'ın kullarından birine böceklerin, hayvanların ve kuşların dillerini hiçbir çaba sarf etmeden ve hiç yorulmadan katından bir bağış olarak öğretmesi, gerçekten çok basit ve çok kolaydır. Böyle bir şey Allah'ın canlı türleri arasına koyduğu engelleri kaldırmasından ibarettir. Çünkü Allah bu türlerin hepsini yaratandır. Her şeye rağmen bu Allah'ın, kulu Hz. Süleyman'a bağışlamış olduğu mucizenin sadece bir yönüdür. “12

Biz de geleneksel/kadim tefsir anlayışında olduğu gibi; Allah’ın, Hz. Süleyman’a öğretmiş olduğu “Kuşdili”nin mucize olduğu görüşüne katılıyoruz. Şayet bu yolu kabul edersek Allah’ın, Hz. Süleyman’a “Kuşdili” öğretmesi olgusunu ve müteselsilin gerçekleşen Hüdhüd, Karınca diyaloglarını anlamada bir problem ortaya çıkmayacaktır. Aksi durum aşağıda değineceğimiz modernist Kur’an yorumcularının rasyonal görüşleri üzerinden türlü spekülasyon ve polemik konuları oluşturarak, kıssanın mesajlarını gölgeleyecek veya sisleyecektir.

Kuşdili üzerine spekülasyonlar:

Kur’an-ı Kerim’deki, “Kuşdili” ile ilgili bütün bu anlatım ve pekiştirmelere rağmen günümüz bazı modernist ve rasyonalist, Kur’an yorumcularının iddialarında; Hz. Süleyman’ın kendisine, Cenabı Hakk tarafından bahşedildiğini beyan ettiği “Kuşdili”nin, mucize nitelikli kuş dili değil, olağan insan dili/lisanı veya diplomasi/siyasi dili olarak yorumlanmaktadır.

a - “Kuşdili” insan dili/lisanıdır:

Modernist ve rasyonalist Kur’an yorumcuları Neml süresi onaltıncı ayetteki “Kuşdili/Mantıkat tayr” olgusunu kıssanın devamında anlatılan Hüdhüd ve Karınca endeksli diyalogları gaybi nitelikli çeşitli lugavî teviller yoluyla algılama çabasındadırlar

Bu yüzden Hüdhüd13’ü haberleşme subayı/süvari bölüğü adı14, Karıncayı ise Süleyman ordusunun geçtiği yerdeki kabilenin ismi olarak tefsir etme gayreti içerisinde olmuşlardır.15 “Çağımızda bazı kimseler "Hüdhüd" kelimesinin, genellikle bu isimle bilinen kuşu ifade etmediğini, aksine bunun, Hz. Süleyman'ın (a.s) ordusunda görevli bir subayın ismi olduğunu söylemektedirler (…)bu iddia sahiplerine göre daha sonraki ayetlerde 'Hüdhüd'e isnad edilen iş ve Hz. Süleyman'la (a.s) yapılan karşılıklı konuşma, ancak bir insan tarafından yapılabilir. Oysa bunun aksine bir kimse, Kur'an-ı Kerim'de bu olayın geçtiği metni göz önünde bulundurursa, açıkça görülür ki bu, Kur'ân'ın tefsiri değil, tahrifidir. Sonra bütün bunlar bir tarafa, Kur'an-ı Kerim, insan akıl ve zekâsını sınamak için neden bu karmaşık dili kullanmış olsun? Yani Hz. Süleyman'ın (a.s) süvarilerinden bir askerin kaybolduğunu, sonra onun bu askerin aranmasını emrettiğini, daha sonra askerin geri geldiğini ve Hz. Süleyman'ın onu görevlendirdiğini bu kadar karmaşık bir dille anlatsın ve bir kuşla konuşurmuş gibi bir ifade kullansın?”16

Hind kıtasındaki Kur’an yorumcularının, “Kuşdili” ve onun paralelindeki Süleyman-Hüdhüd-Karınca diyaloglarına yaptıkları rasyonalist yorumlara istinaden onlara bir cevap olarak sunulan Mevdudi’nin bu yorumları bizce Kur’an perspektifinde yapılmış olumlu yorumlardır.

“Kuşdili” ve devamındaki mucizeleri, rasyonalize etmek için, Hind kıtası modernist ve rasyonalist Kur’an yorumcuları tarafından yapılan “Kuşdili” endeksli, Kur’an perspektifinden sapmış bu olumsuz yorumlar, tamamen Kur’an’ın anlatımlarını modern çağa uydurma(!), sekülerist amaçlı gayretlerdir.

b- “Kuşdili” diplomasi/siyasi dil/tavır’dır:

Süleyman(a.s)’a öğretilen “Kuşdili” ile ilgili Kur’an perspektifinden uzak ve oldukça olumsuz spekülatif bir başka yorum da yazar İhsan Eliaçık tarafından yapılmaktadır.

Sayın Eliaçık, yazdığı Tefsir kitabında; Neml suresi onaltıncı ayetindeki “Ey insanlar bize Kuşdili öğretildi” ayetinde “..Bize Kuşdili öğretildi..” ifadesine bire bir hiçbir yorum getirmezken; Hz. Süleyman’a “Kuşdili” öğretilmesinin aksülameli bir eylem olan Süleyman(a.s)’ın, Hüdhüd ve Karınca ile ilgili diyalogları tefsirlerinde; “Kuşdili”nin kuş dili hatta insan dili/lisanı da (Aramice, Süryanice, Arapça, Yunanca gibi) değil; ““Süleyman’a “Kuşdili” (mantıku’t-tayr) öğretilmesi bu sembollerin temsil ettiği devlet ve imparatorlukları adaletle yönetme, birliği sağlama, çatışmayı önleme, onların esas amaçlarını derinlemesine anlamaya yönelik diplomatik dil ve başarılı siyasi ilişkilerle bütün bölgeyi yani Mezopotamya-Akdeniz havzasını bir “Daru’s-selam” (Adalet ve barış yurdu) haline getirmeyi ifade eder.”17 diyerek; “Kuşdili”nin mecazi bir anlatım olarak diplomasi/siyasi dil/tavrı yansıttığını iddia etmektedir.

 Bu yüzden Hz. Süleyman’la ilgili olarak, Neml süresi Süleyman kıssası yorumlarında; “Bu ayetler, Mezopotamya - Akdeniz havzası eski din ve mitolojilerini bünyesinde barındıran Kitab-ı Mukaddes geleneğinin etkisinde kalarak okununca, kuşlarla, balıklarla, karıncalarla, cinlerle konuşan olağanüstü güçlere sahip sihirbaz-peygamber karışımı bir Süleyman portresi ortaya çıkmaktadır.”18 diyen Eliaçık; “Kuşdili”ni kuş’luktan(!) çıkarmak için okuyucu üzerinde manipülasyona19 girişmektedir.

“Kuşdili” üzerine arkeolojik manipülasyon:

İhsan Eliaçık’a ait “Kuşdili” ile ilgili bu olumsuz yorumların; Süleyman(a.s)’a öğretilen “Kuşdili”nin kuş dili olduğunu inkâr ettiği açıktır. Allah’ın, Süleyman peygambere öğrettiği “Kuşdili”nin mucizevilik olgusunu kabul etmektense bunu rasyonalize etmeye çalışan Eliaçık; Hind kıtasının modernist ve rasyonalist yorumcularının yaptığı gibi Tayr/kuş ve Karınca kelimelerinin üzerinden arkeolojik manipilasyonlara girişerek olayın safiyetini ve mahiyetini bozarak! kendi iddiasına doğru okuyucuyu yönlendirmeye çalışmaktadır.

İ. Eliaçık Kur’an-ı Kerim’deki tüm Mucizeleri ve spesifik olarak konumuz olan “kuşdili” Mucizesini reddettiğini şöyle ifşa etmektedir: “Mucize: Geçmişteki bir olayı olağanüstülük katarak, menkıbeleştirerek, kahramanlık destanına dönüştürerek, denkliğini bozarak anlatmak demek. Kayadan deve çıkarma mucizesi, asayı yılana çevirme mucizesi, balığın karnına girme mucizesi, ateşte yanmama mucizesi gibi. (…) Mucize (der ki) Hz. Süleyman Allah’ın izni ile kuşlarla, karıncalarla konuşurdu. (…) Kıssa (der ki) Süleyman merkezi Kudüs olan bir devlet kurmuştu. Böylece bölgeyi bir adalet ve barış yurdu (Daru’s-selâm) haline getirmiş ve bunun için Kudüs’e bu anlamda Jarusalem denmişti. Güneyde Sebeliler (karıncalar), Kuzeyde Hititler (kuşlar), doğuda Babilliler (cinler/periler) ve batıda Fenikeliler (yelkenli gemi ve rüzgarlar) emrine girmişti. Çünkü bu devletler o dönemde böyle anılır ve bilinirlerdi. Onlarla çeşitli zamanlarda temaslarda bulunmuş ve konuşmalar yapmıştı.”20

Mucizeyi açıkça kabul etmediğini beyan eden Eliaçık, mezkur tefsir kitabında “Kuşdili” hakkında şöyle arkeolojik mahiyetli bir yorumla manipülasyon yapmaya başlıyor; “Süleyman’ın ihtişamı, yani karınca ve kuşlardan cinlere kadar her şeyi yönetmesi, esasen dönemin birbirine yabancı ve düşman devletleri arasında oynadığı barışçı rolü ifade etmektedir. Yani “Kuş, karınca, atmaca, balık, kartal, cin” vs. ile dönemin bölgesel kabile, aşiret, devlet ve imparatorluklarının arma ve sembolleri kastedilmektedir. Bu anlamda yelkenli gemi ve rüzgârlar tersaneleriyle ünlü denizci Fenikelileri; cinler büyü, sihir ve yıldız fallarıyla ünlü Babillileri; karıncalar çalışkanlıkları, yaptıkları baraj, bent ve suyolları ile ünlü Sebelileri; kuşlar Hitit’i (sembolü kartal) ve boğa/inek; Mısır’ı; balık Asurluları temsil ediyordu. Şu halde bu bakış açısına göre Süleyman’a “Kuşdili” (mantıku’t-tayr) öğretilmesi bu sembollerin temsil ettiği devlet ve imparatorlukları adaletle yönetme, birliği sağlama, çatışmayı önleme, onların esas amaçlarını derinlemesine anlamaya yönelik diplomatik dil ve başarılı siyasi ilişkilerle bütün bölgeyi yani Mezopotamya-Akdeniz havzasını bir “Daru’s-selam” (Adalet ve barış yurdu) haline getirmeyi ifade eder.”21

Eliaçık’ın bahsettiği Süleyman(a.s)’ın krallığı çevresindeki ülkelerin birçok ayrı dil/lisanları olmasına rağmen (Hititce, Aramice, Keldanice, Süryanice, Arapça, Yunanca v.s) neden sadece Hititlere denk gelen ve onları temsil eden “Kuş” kelimesi ile tüm bu ülkelerle ortak dili ifade eden “Kuşdili”, diplomasi/siyasi dil açıklanmaktadır?  Bunun delili nedir?

Tezata bakın!...  Süleyman’a lütfedilen “Kuşdili”ni diplomasi/siyasi dil olarak yorumlayan Eliaçık, Hz. Süleyman’ın kuşlardan müteşekkil ordusunu ve oradaki Hüdhüd’ü nasıl yorumlamaktadır? “Demek ki Hz. Süleyman ordu içinde sembolleri kuş, kartal, atmaca veya horoz vs. olan kuvvetle muhtemel Hitit ve Mısır’dan katılan bölükleri denetlediği bir sırada kendine “Hüdhüd” lakabı takan önemli bir subayın ortalıkta görünmediğini fark etti. (…) Eski dünya kültüründe böyle kuşları, kimi hayvanları vs. sembol olarak benimseyen ordularda kendine “atmaca, çakal, oturan boğa, hüdhüd, kaplan” vs. diyen insanlar olmuştur.”22

“..kuvvetle muhtemel…” diyerek gaybi konularda muhayyile ürünü malzemeler üreten(!) yazar, okuyucuyu istediği alana manipüle etmek için elinden geldiği kadar arkeolojik muhayyel deliller(!) üretmeye çalışmaktadır. Mevdudi ise bu konuda şunları kaydetmektedir: “Hz. Süleyman'ın (a.s) hükümetindeki görevliler arasında 'Hüdhüd' adında bir şahsın bulunabileceğini gösteren herhangi bir tarihi delil yoktur.”23 Biz biraz daha detaylı ifade edelim. Hz. Süleyman’ın ordusunda Eliaçık’ın iddia ettiği gibi “…sembolleri kuş, kartal, atmaca veya horoz vs. olan kuvvetle muhtemel Hitit ve Mısır’dan katılan bölükler…” olduğuna dair tarihi deliller yoktur.

Sayın Eliaçık’ın, Kur’an kıssalarına yaklaşımındaki metodsuzluğun bir göstergesi olan yalnızca Arkeolojik veriler üzerinden muhayyile ürünü manipülasyon deliller üretme tekniği Yunus kıssasında24, Ademoğulları kıssasında25 olduğu gibi Süleyman kıssasında da aynen geçerlidir.

Sayın Eliaçık Kur’an kıssalarını kendi istediği formatta algılanmasını istediği zaman aynı tekniğe başvurmaktadır. Neml süresi, Süleyman kıssası tefsirine başlarken de bunu dillendirmektedir. “Bu pasaj, (15-44) eski dünya dinlerindeki “Tanrıların sembolleri” hakkında bu dipnotta aktaracağımız bilgiler ışığında okunmalıdır. Aksi halde hiçbir şey anlaşılmayabilir…”26 Bu bir manipülasyon değil de nedir? Binlerce yıldır okunan kıssanın anlaşılması; arkaplanı, altyapısı, İ. Eliaçık’ın ürettiği Arkeolojik muhayyile ürünü delillere mi kalmıştır?  “Aksi halde hiçbir şey anlaşılmayabilir…” şeklindeki Eliaçık’ın bu iddiasını yersek(!) bin dört yüz elli yıldır İslam tarihinde Kur’an kıssasını okuyan hiçbir kimse Süleyman kıssasının bu ayetlerinden bir şey anlamamıştır diye kabul etmemiz gerekmektedir.

Bakınız Eliaçık, Karınca üzerinden nasıl manüpülasyon yapmaktadır. “Yani: Sembolleri karınca olan (Sebeli) bir insan topluluğunun yanına gelince içlerinden birisi: “evlerinize çekilin, bu kadar güçlü bir ordu hepimizi ezip geçer.“27 Geleneksel tefsirler “Vadi'n-neml/ Karınca vadisi” olgusunun coğrafi mahiyeti üzerinde tamamen aksi görüşler sunmaktadırlar. Mesela “Katade dedi ki: Bize nakledildiğine göre bu Şam topraklarında bir vadidir. (…) Ka'b dedi ki: Süleyman (a.s) Taif vadilerinden es-Sedîr vadi­sinden geçti ve bu arada yolu karıncalar vadisine uğradı.”28 demektedirler.

Mevdudi ise şu yorumu yapmaktadır: “Günümüz müfessirlerinden bir kısmı, bu ayete çok ters bir mana vermişlerdir. Bunlar, "vadi'n-neml" terkibinin "karıncalar vadisi" anlamını ifade etmediğini, aksine, Suriye'de bu isimde bir vadinin bulunduğunu, "Nemle"nin de, karınca değil, bu vadide yaşamış olan bir kabilenin ismi olduğunu söylerler. Dolayısıyla bunlara göre ayet şöyle bir anlama gelir: "Hz. Süleyman (a.s), bu karınca vadisine vardığı zaman, Nemle kabilesine mensup biri: 'Ey Nemle kabilesi halkı...' diye başlayan ayette işaret edilen konuşmasını yaptı." Ancak bu da, Kur'an ayetlerinin desteklemediği bir tefsirdir.”29

Bizde her iki yoldakilere (geleneksel ve Modern) diyoruz ki “Vadi'n-neml/ Karınca vadisi” hakkında hangi coğrafi detaylarınız veya kesin delilleriniz var ki, bu yeri Şam, Taif, Sebe gibi coğrafik mekânlara tahsis ediyorsunuz? Olmayan bu deliller üzerinden mesela Eliaçık gibi Sebe veya Sebe’liler üzerine sefer yaparken bu vadiye geldiğini iddia edebiliyorsunuz? Bunlar tamamen muhayyile ürünü ve bir esasa dayanmayan gaybi “recim”ler(!) değil midir?

Hz. Süleyman Sebe Melikesinin elçisine; “(Ey elçi!) Onlara dön; iyi bilsinler ki, kendilerine asla karşı koyamayacakları ordularla gelir, onları muhakkak surette hor ve hakir halde oradan çıkarırız!”30 sözünü ne zaman söylemiştir?  Hz. Süleyman ve Sebe olgusu kronolojik olarak ne zaman gündeme gelmektedir? Süleyman ve Karınca karşılaşması öncesi mi sonrası mı? Eğer Hz. Süleyman, Sebelilerle, Hüdhüd’ün Sebe’den haber vermesinden önce Karınca vadisinde karşılaşmış ise Hüdhüd’ün şu sorusu nasıl bir yere oturtturulabilir? “Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip: Ben, dedi, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe'den sana çok doğru (ve önemli) bir haber getirdim.”31

Bütün bu argümanları bir arada değerlendirdiğinizde Sayın Eliaçık’ın Kuşdili, Hüdhüd, Karınca üzerinden yaptığı yorumların ne kadar havada(!) ve ehemmiyetsiz yorumlar olduğunu ve manipülasyon amaçlı gayretler olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz.

Sonuç:

Üstad Mevdudiden yapacağımız bir alıntı ile yazımızı sonuçlandıracağız. Şimdi, bu hayvanların yaratıcısı olan Allah (c.c), peygamberinden birine “Kuşdili” öğrettiğini ve ona kuşlarla konuşma yeteneğini ihsan ettiğini haber verdiği zaman biz orada durmalı, haddimizi bilmeliyiz. Ayrıca Allah'ın (c.c), yabancı topraklarda doğru gözlemler yapabilecek ve Peygamber'e ayrıntılı bir rapor verebilecek şekilde Peygamberi'nin bir 'hüdhüd'ü evcilleştirip eğitmesinden bahsettiği yerde, aslında bizim durup Allah'ın (c.c) bildirdiği hükümlerin ışığı altında, hayvanlar hakkında sahip olduğumuz yetersiz bilgimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekir; bize bu yakışır. Ne var ki böyle yapacak yerde, bu hususta kendi yetersiz bilgimizi ölçü alarak Allah'ın (c.c) bu hükmünü yalana çıkarmak, ya da mânâsını çarpıtma (…) gösteriyoruz.”32

 

Dipnotlar:

1- Neml27/16.

2- Tevrat/1.Krallar1/34-35.

3- Adoniya, Hz. Davud’un, Süleyman’dan önce başka bir kadından olma oğludur dolayısıyla Adoniya, Hz. Süleyman’dan büyüktür. “…neden Adoniya için Şunemli Abişagı istiyorsun? Krallığı da onun için iste, çünkü o (Adoniya) benden büyük kardeşimdir.” Tevrat/1.Krallar1/22.

4- “Ve Haggitin oğlu Adoniya, Süleymanın anası Bat-şebaya geldi. Ve o dedi: Barışıklıkla mı geliyorsun? Ve dedi: Barışıklıkla.  Ve dedi: Benim sana söyleyeceğim var. Ve: Söyle, dedi. Ve dedi: Sen bilirsin ki, Krallık benimdi ve ben Krallık edeyim diye bütün İsrail bana yönelmişti; fakat Krallık çevrilip kardeşimin oldu; çünkü Rab tarafından onundu.” Tevrat/1.Krallar2/13-15.

5- DİB. Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, C. IV, s. 189.

6- Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, c. IV, s. 103.

7- “Mantık't Tayri Kuşların sesleri, anlamlan, meram ve maksatları...”  on beş numaralı dipnot; İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, c. II, /258-259.

8- Neml27/18-19.

9- Neml27/20.

10- Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c. XVII, s. 410.

11- Elmalılı, V, 3665–3666; DİB. Age, C. IV, s. 189.

12- Seyyid Kutub, Fizilalil Kur’an, c. VIII, s. 470.

13- “Hüdhüd, çavuş kuşu denilen ve kendisine özgü nağmelerle öten bir kuş türünün adıdır. Bu ayette zikredilen “Hüdhüd”ün ise Süleyman'ın emrine verilmiş özel bir yaratık olduğu anlaşılmaktadır.” DİA, Hüdhüd" maddesi, XVIII, 461.

14- “M. Ali’ye göre 27 Neml 20. Ayette geçen “Hüdhüd” kelimesine Çavuş kuşu manası verilmesi de isabetsizdir. Bu kelime söz konusu isimle anılan bir insanın unvanına işaret eder. Muhtemelen, Hz. Süleyman “Hüdhüd” kelimesini ordudaki subaylardan birine hitap olarak kullanmıştır.” Hadiye Ünsal, Tefsirde Heterodoksi, Ankara Okulu Yayınları, s. 177; Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, C. IV, s.102; J. M. S. Baljon, Kur’an Yorumunda Çağdaş yönelimler, Ankara Okulu Yayınları, s. 39;  J.M.S. Baljon, Kur’an Yorumunda Çağdaş Yönelimler, s.39.

15- “"Vadi'n-neml" terkibinin, bir vadinin ismi olduğunu kabul etsek ve Beni Nemle adında da bir kabile ile de meskûn olduğunu farzetsek bile, böyle bir kabileye mensup birinden 'Nemle' diye bahsetmemiz Arapça ifade tarzına ve kullanımına aykırıdır.” Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, c. IV, s.

16- Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, c. IV, s.99.

17- R. İhsan Eliaçık, Age, c.II, s.290.

18- R. İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur’an Türkçe Meal/Tefsir, c.II, s. 288-290.

19- Manipülasyon: “Psikolojik manipülasyon, insanları kendi bilgileri dışında veya istemedikleri hâlde etkileme veya yönlendirme anlamına gelir. Bu etkileme ve yönlendirme sonucu insanlar davranış değişikliği ya da kanaat değişikliği gösterebilirler.” http://tr.wikipedia.org/wiki/Psikolojik_manip%C3%BClasyon

20- R. İhsan Eliaçık, Hanginiz Muhammed, s.110 -113.

21- R. İhsan Eliaçık, Age, c.II, s.290.

22- R. İhsan Eliaçık, Age, c.II, s.291.

23- Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, c. IV, s.103.

24- İ. Eliaçık'ın Yunus Kıssası Tefsirindeki Çelişkileri; https://www.haksozhaber.net/i.-eliacikin-yunus-kissasi-tefsirindeki-celiskileri-13138yy.htm İ. Eliaçık'ın Yunus Kıssası Tefsirindeki Çelişkileri

25- Bir İhsan Eliaçık Klasiği! Âdemoğulları Kıssasında Manipülasyon; https://www.haksozhaber.net/bir-ihsan-eliacik-klasigi-ademogullari-kissasinda-manipulasyon-16132yy.htm

26- R. İhsan Eliaçık, Age, c.II, s.290.

27- R. İhsan Eliaçık, Age, c.II, s.290.

28- İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, c. XIII, s. 137.

29- Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, c. IV, s. 99.

30- Neml27/37.

31- Neml27/22.

32- Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, c. IV, s. 109.

YAZIYA YORUM KAT

20 Yorum