"Kutlu Doğum Haftası" adı altında Peygamberimizin yoğun bir şekilde hatırlandığı, anıldığı günlerdeyiz. Elbette Peygamberimizi tanımak, mesajını kavramak açısından önemli bir fırsat. Peki, yapılan etkinliklerde Peygamberimiz (s) hakkıyla anlaşılıyor mu?

Malatya'da yapılan bir kutlu doğum etkinliğiyle ilgili Ferda Kürün'ün sitemize yolladığı kısa gözlemi sizlerle paylaşmak istedik:

BİZ MÜSLÜMANLAR NE DE ÇOK ÇEKER'İZ HURAFELERDEN

09.04.2011 tarihinde Malatya'da düzenlenen "EL-BEŞİR PEYGAMBER HZ. MUHAMMED (s.a.v)" adlı paneldeyim. Peygamberimizi,  hayatı 'Tevhid' mücadelesi ile geçmiş o güzide insanın hayatını, bir kez daha bize tasvir edecekler, unvanları Profesör, Doçent olan akademisyenler. Slayt gösterileri, ezgi bölümü geçtikten sonra sıra fikrî sunumların yapılacağı panele geldi. Biyografileri okunuyor panelistlerin... Güzel… Hepsi Arapça ve İngilizce biliyor ve apoletleri iyi. Bu ilmin rahmetini tatmış kişilerden zahmet verecek konuşmalar sudur etmez diye sürurla dinlemeye başlıyoruz. O da ne? Gazveleri, tebliğleri, 'Kerim Ahlak'ı göz ardı edilmiş, kızmayan, öfkelenmeyen, hayata müdahale etmeyen bir 'gül peygamber' tasviri. Daha kötüsü, rivayet adı altında aktarılan İsrailiyat dolu bilgiler…

 "Sen ve Allah dilerse" diyen bir sahabeye öfkelenen yegâne örnek insan Hz. Muhammed'in öfkesi aklıma geliyor. "Sen ne dediğini biliyor musun? Ne demek sen ve Allah dilerse? Allah dilerse olur." Elbette bende öfkeleniyorum ama örneğim olan Peygamberim kadar cesur olamadığım için, imanın en küçük tepkisi olan 'kalbi buğz'umu yapıyor ve salondan çıkıyorum.

Evet, adı Prof. Dr. Orhan Çeker olan beyefendi nasıl da rahat aktarıyor bu bilgileri. "Hz. Âdem cennetten çıkarıldığında tevbe ederken; 'Hz. Muhammed'in yüzü suyu hürmetine beni affet' demiş. Allah (cc); 'sen nerden biliyorsun onu?' deyince, semada adını gördüğünü söylemiş. 'İlk yaratılan insan Hz. Muhammed'miş ve 'Hz. Meryem niye ahirete eşsiz gidecekmiş?' çünkü Hz. Muhammed'le evlenecekmiş' ve daha neler neler… İnanamıyorum kulaklarıma ve koca bir salon bu rivayetlerle peygamberi tanımaya çalışıyor.

Eskiden profesör deyince zihnimde bir hürmet uyanırdı. Erişilmesi zor bir makam sanırdım. Sayın profesörler ve doçentler, öğrendiğiniz bilgilerin zekâtı, hakikatlerle ödenmeli değil miydi? Demek ki ne Arapça ve İngilizce bilmek ne de profesör olmak insana feraset, fıkıh ve basiret kazandırmıyormuş. Naçizane ben sizleri hakkaniyete ve hakka davet ediyor, tevbe etmenizi umuyorum.

Rabbimiz Allah, hepimize fıtrat dini İslam'ı anlamayı, anladıklarımızı aktarmayı nasip etsin. Ezberlediklerimizi değil. Vesselam…

Ferda Kürün / Malatya