1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Hükmü ve Hikmeti Tüm Zamanlara Ait Bir Ayet
Hükmü ve Hikmeti Tüm Zamanlara Ait Bir Ayet

Hükmü ve Hikmeti Tüm Zamanlara Ait Bir Ayet

Hayrettin Karaman, durumu bilinmeyen veya yalancı, günahtan çekinmez olarak tanınan kimselerin oluşturduğu algıyla hareket edildiği taktirde doğuracağı zararlar üzerine bir yazı kaleme almış.

22 Nisan 2016 Cuma 09:04A+A-

Algı Operasyonu

Hayrettin Karaman / Yeni Şafak

Kötü niyetli ve ahlakı bozuk kişilerin masum insanlar, kurumlar, kuruluşlar ve gruplar hakkında asılsız haberler yaymaları, “iftira et iz yapar” kuralına göre insanların zihin ve hafızalarında yalan yanlış izler oluşturmaya uğraşmaları yeni bir olay değildir, ancak yeni iletişim araçları bu algıların hem çabuk hem de geniş bir alanda yayılmasına imkan verdiği için tesiri de bu ölçüde büyük ve zararlı olmaktadır.

Günah, çirkin ve ayıp olan bu fiilin sorumluluğu yalnızca asılsız algı oluşturan ve yayanlara değil, bunlara müşteri olanlara da aittir; çünkü Kitabımız, böyle haberlerin araştırmadan, incelemeden, soruşturmadan kabul edilmesini ve buna göre bir fiil ve tavır içine girilmesini yasaklamaktadır

Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın.” (Hucurât: 49/6)

Hükmü ve hikmeti bütün zamanlara ait olan bu âyetin geliş sebebi olarak şu olay anlatılmıştır:

Velîd b. Ukbe, Benî Mustalik kabilesinin zekât vergisini toplamak üzere gönderilir. Velîd yolda iken birisi, bu kabileden silâhlı bir grubun yola çıktığı haberini getirir. Velîd, onların savaşmak için çıktıklarını düşünerek geri dönüp Hz. Peygamber'e durumu anlatır. O da haberin doğru olup olmadığını araştırmak ve gereğini yapmak üzere Hâlid b. Velîd'i gönderir. Hâlid kabileye yakın bir yerde konaklayarak durumu araştırır; söz konusu grubun ezan okuyup namaz kıldıklarını, İslâm'a bağlılıklarının devam ettiğini tespit eder ve Medine'ye döner. Sonunda onların, zekât tahsildarı geciktiği için durumu öğrenmek veya zekâtı kendi elleriyle Hz. Peygamber'e teslim etmek üzere yola çıktıkları anlaşılır.

“Yoldan çıkmış” diye çevirdiğimiz fâsık, “dinin emirlerine uymayan” demektir; yalan haber taşıyan kimse de bu kavrama dahildir.

Âyetten çıkan genel hüküm, durumu bilinmeyen veya yalancı, günahtan çekinmez olarak tanınan kimselerin verdikleri haberlere ve bilgilere güvenilmemesi, bunlara göre hüküm verilmemesi, harekete geçilmemesidir.

İnsanların çoğunda özellikle kötü, aleyhte ve tehlike bildiren haberleri hemen kabul etme eğilimi vardır. Bu yüzden insanlar arasında birçok kötü zan, düşünce ve eylem ortaya çıkmış; pişmanlıklar, bazen telâfisi mümkün olmayan zararlar görülmüştür. Hz. Peygamber ile onun ahlâkında ve yolunda olanlar böyle haberler karşısında tedbiri elden bırakmaz, acele ile hüküm vermez, harekete geçmezler. Yetkin önderler böyle tedbirli davranırken onlar kadar birikimli ve deneyimli olmayan sıradan insanlar telâşa kapılır, önderlerin tedbirli davranmalarının hikmetini kavrayamazlar; bunların, “Neden hemen harekete geçilmiyor?” diye söylendikleri, hatta aleyhte konuştukları olur. Ama gerektiği şekilde tahkik edildiğinde bu tür haberlerin, bilgilerin yalan, yanlış, eksik olduğunun veya yanlış anlaşıldığının sayısız örnekleri vardır. Önderin davranışı karşısında teslimiyet göstermek, acelecilik göstermemek ve isyan etmemek için Sahâbede iman, Peygambere güven ve sevgi vardı. Şu halde daha sonraki zamanlarda da insanların, Peygamber ahlâkındaki önderleri seçmeleri ve onlara güvenmeleri gerekmektedir.

HABERE YORUM KAT