1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. Her parti kendi siyasetinden sorumludur
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

Her parti kendi siyasetinden sorumludur

28 Şubat 2009 Cumartesi 05:30A+A-

Ahmet Türk'ün meclisteki grup toplantısında Kürtçe konuşması tam da beklendiği gibi pek hoş karşılanmadı. Ama çok şükür ki, şimdilik sadece “pek hoş karşılanmadı” diyoruz. Herkes bilir ki, aslında geçmişte de olduğu gibi çok daha kötü karşılanabilirdi.

Ahmet Türk'ün daha kötü ihtimalleri hesaplayarak, hatta belki de“umarak” böyle bir çıkış yapmış olduğu söylenebilir. DTP'nin Kürt ve Kürtçe konusunda epey zamandır temayüz etmiş politikası, sorunun gerçekten çözümünden ziyade kendi kontrollerinde devamını istiyor olduğunu düşünmeye sevk ediyor.

Doğrusu Kürt dili ve kimliği konusunda devrim nitelikte olduğunda kimsenin kuşku duyamayacağı TRT Şeş açılımının gölgesinde ve bu hamlenin de artçı açılımlarının etkisini hissettirmeye yüz tuttuğu bir ortamda yapılması düşündürücüdür. Bu hareketin bizzat Kürt sorunu ile ilgili devam etmekte olan bir açılımı nasıl bir meşruiyet krizine sürükleyebileceğini, bütün psikolojik etkileriyle birlikte kime bundan nasıl bir töhmetin üretileceğini bilmiyor olması mümkün değildir Türk'ün.

Buna rağmen Ahmet Türk her ne amaçla bu hareketi yapmış olursa olsun, bir yerde bu onun sorunudur.

Oysa onun bu hareketine sert tepki verenlerin, tepki verme nedenleri dolayısıyla daha ciddi sorunlarının olduğunu söylemek gerekiyor. İşe şu soruyu netleştirmekle başlamak gerekiyor: Sorun TBMM'de Kürtçe konuşmak mıdır yoksa bu hareketin zamanlamasının AK Parti'nin açılımlarıyla ilgili zamanlama hesaba katılarak bu açılımlarını etkisiz hale getirmeye hatta AK Parti aleyhine işleyecek bir mecraya sürüklemeye çalışması ihtimali midir?

Birinci durumda Türkiye'de Kürtçe konuşan bir halkın varlığı artık bizzat devlet tarafından da kabul edildiğine göre, bunun Meclis'te ve aslında sosyal ve kurumsal hayatın her yerinde bir samimiyet testinden geçmesi kadar doğal bir şey olamaz.

Bu testler yapılırken soğukkanlılık korunmadığı sürece bu konu hep bir siyasi eylem ve manevra alanı olarak değerlendirilecektir. Bu siyasi eylem alanını değerlendirenlerin istismarcılıkla suçlanmasının hiçbir mantıksal temeli yoktur.

Sorunların olduğu bütün alanlar siyasi kâr için her zaman en meşru girişim alanlarıdır. Siyasette boşluk bırakmaya gelmez. Kürt sorunu politik kârlılık alanından çıkmaya yüz tuttukça DTP'nin önünde iki seçenek kalıyor: ya Kürt sorununun çözüldüğü siyasi ortama yardımcı olarak pozitif bir siyasal alanda kendini ülkenin daha geniş sorunlarıyla ilişkilendirecek veya Kürt milliyetçiliğine daha fazla odaklanıp bu konuda sinir uçlarını daha fazla zorlayarak zaten üstüne yapışmış bulunan etnik kimlik partisi niteliğini daha fazla pekiştirecek. Bu noktada Kürt sorununda devletin veya Ak Partinin açılımları devam ettikçe bu alan DTP için giderek politik kârı aslanın ağzında olan zor bir alan haline gelecektir. DTP'nin bu konuda şimdilik aklının karışık olduğu görülüyor. Önümüzdeki seçimlerin sonunda DTP bu konuda ciddi bir tercihle karşı karşıya kalacaktır.

Dolayısıyla ikinci duruma geliyoruz. DTP'nin kendi siyasi kârını düşünen bir parti olup olmayacağı aslında ödülünü veya cezasını demokratik pazarda bizzat kendisinin alacağı kendi sorunudur. Kürt meselesini bir siyasi geçim kaynağı olarak kendi tekelinde bir mülk görmenin ötesine geçip Türk demokrasisine daha erdemli bir katkıda bulunmayı da seçebilir. Böyle yaptığında kuşkusuz ayrı bir değer ve politik pazar da bulabilir. Ama bu tercihi yapmaya mecbur değildir. Adı üstünde bu bir tercihtir, sonucuna katlanmak zorunda olacağı bir tercih.

O yüzden kimsenin (yani burada Ak Partinin) DTP'den veya başka herhangi bir partiden kendi politikalarının bir asistanı olmasını beklemeye hakkı yoktur. AK Parti'ye bu durumda düşen, kendi politikalarında sonuna kadar kendi tutarlılığının takipçisi olmaktır. Parti, değer siyaseti gütmek ile sadece temsil ettiği kitlelerin çıkarını gözeten bir siyaset gütmek arasında kendi tercihini netleştirmek zorundadır. Nihayetinde herkes kendi siyasetinden sorumludur.

Ayrıca niyet ve kısmet dengesini bilemesek de Ahmet Türk'ün bu çıkışının birçok açıdan siyasi rasyonalitesi yüksek bir eylem olduğunu kabul etmek lazım. Üstelik hem DTP açısından hem Kürt meselesi açısından ve hem de Türk demokrasisi açısından.

Her üç açıdan değerlendirmeye bir sonraki yazıda devam edeceğiz.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT