1. YAZARLAR

  2. Cihan Aktaş

  3. Her kayıttan şarttan muaf İsrail
Cihan Aktaş

Cihan Aktaş

Yazarın Tüm Yazıları >

Her kayıttan şarttan muaf İsrail

19 Ocak 2009 Pazartesi 14:14A+A-

Acımasızca sömürülmeye ve ezilmeye kendini bırakmış her mustazaf, bağrında bir zalim kişi, bir despot potansiyeli geliştiriyor.

Bugün Holokost’tan rahatsızlık duyan herkesin Gazze’de yaşananlar karşısında tepki göstermeden edemeyeceğini düşünüyorum, safiyane. Bunun yanı sıra, bir katliamın kurbanlarının çocuklarının, bu katliamın eteklerinde doğurduğu ölüm makinesini de dehşetle izliyorum. Aynı dehşeti, “Buraya Yahudiler, Ermeniler ve köpekler giremez” şeklinde pankartlar açan insanlarla ilgili haberler karşısında da duyuyorum.

Ahlaki kurallar hiçe sayıldığında, tabii (İlahi) hukukla birlikte, uluslararası hukukun da çiğnenmesi olağanlaştığında, bugünün mazlumu yarının zalimine dönüşebiliyor.

Başka türlü bir savaş sürüyor Gazze’de, başka türlü bir soykırım. Nazi katliamı, tek tek belirlenmiş isimlerin, ihbarlar üzerinden yakalanan Yahudilerin ya da Yahudilere yardımcı olmuş kişilerin kamplarda biraraya getirilmesiyle gerçekleştirilmişti. Abluka altına alınmış bulunan Gazze’de ise suçlu-suçsuz diye bir ayırım yok. Kaçacak bir köşe, sığınacak bir dost evi yok. Herkes suçlu ya da potansiyel suçlu. Her yaştan çocuklar, müstakbel bir yetişkin oldukları, o toprakların yerlisi olarak yetişecekleri için doğuştan suçlular.

Çocuklar, İsrail’e kendi gerçeğini, yavuz hırsız olarak ev sahibini bastırdığı gerçeğini hatırlattığı için suçlular asıl. Ne var ki hiç bir yalan sonsuzca gizli kalmaz.

Gazze vahşetinin gündeme getirdiği bir diğer konu da bu vahşeti İsrail’le ilişkili farklı bağlamlardan kopuk değerlendirmeye dönük bir tuhaf kanaat.

İsrail basketbol takımının Ankara’da gördüğü tepki, kimilerine göre sporun özerk alanına bir saldırıdır.

Siyasetten bağımsız bir spor, siyasetten bağımsız bir feminizm, siyasetten bağımsız bir ticaret, niçin sadece İsrail söz konusu olduğunda hatırlansın... Neden İran için suç teşkil eden nükleer enerji üretimi, İsrail söz konusu olduğunda sessizce geçiştirilmek istensin... “Zorbalığın ödülü budur günümüzde” diye mi cevaplandıracağız bu soruyu...

Feminizmin siyasetten öyle kolaylıkla bağımsız olamadığını gösteren bir örnek, Mısırlı yazar Neval El-Saadavi’nin başından geçer. Saadavi 1985 Temmuzu’nda BM Uluslararası Kadınlar Konferansı için Nairobi’de bir konuşma yapmaya hazırlanırken, yanına yaklaşan bir kadın, “Lütfen konuşmanda Filistin meselesinden söz etme” der. “Siyasi bir konferans değil bu, bir kadınlar konferansı.”

Saadavi’yi uyaran bu kadın, 1960’ların Amerikalı feminist öncülerinden Betty Friedan’dır.

El-Saadavi şöyle yazıyor: “Kadınların sorunlarının siyasi sorunlardan yalıtılmasının mümkün olmadığına inandığım için, Friedan’ın uyarısını önemsemedim. Arap ülkelerinde yaşayan kadınların kurtuluşu, yönetim sistemlerine sıkı sıkıya bağlıdır; bu yönetimler büyük ölçüde ABD desteklidir. Filistin’le İsrail arasındaki mücadelenin ise siyasi durum üzerindeki etkisi çok önemlidir. Ayrıca, üzerinde yaşayacakları kendilerine ait toprakları olmayan Filistinli kadınların, bu haklarını dile getirmeden; onların kurtuluşundan nasıl söz edebiliriz? İsrail yönetiminin uyguladığı ırkçı ayrımcılığa karşı çıkmadan, Filistin ve İsrail’deki Arap kadınların haklarından söz edebilir miyiz?”

Betty Friedan ve kimi Yahudi feministler, Filistin ve İsrail’de Arap kadınlara ve erkeklere uygulanan ayrımcılığı bu şekilde ısrarla dile getirmesinden dolayı Saadavi’ye kızmışlardı. Oysa aynı feministler konferansta Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığını kınamakta tereddüt etmemişlerdi. Ama bu ırkçı çifte standardı benimsemeyen Yahudi kadınlar da olmuş ve onlar hem Filistinli hem de Güney Afrikalı kadınların haklarını savunmuşlardı. (Pazartesi dergisi, sayı 76)

Gazze’deki savaşı kendi tarif ve tanımlarıyla gerçekleştiriyor İsrail. İstediğinde katliam yapıyor ve yine istediğinde, bir işgali sürdürürken üstelik, tek taraflı olarak ateşkese karar veriyor.

Önceki hafta, Cuma namazı sırasında eli coplu İsrail askerleri tarafından Mescidi Aksa’ya girmeleri engellenen 50 yaşının altındaki Müslümanların mescidin dışında namaz kılma çabalarını televizyon ekranından izlerken de, ibadetleri siyasetten ayrı değerlendirmeyen bir rejimin sporu siyasetten ayrı tutmakla ilgili iddiasını hatırlamıştım.

Öyle bir şiddet (ve nefret) ki İsrail’den yayılan, ne hastane tanıyor, ne de çocuk yuvası.

İsrail’i durdurabilecek konumda bulunan devletler susarken, kitleler sesini yükseltiyor. Yerkürenin her köşesinde...

Şiddetin ve terörün yeniden tanımlanması gerektiğini gösteren büyük buluşmalar gerçekleşiyor.

Bu, insandan umudumuzu kesmememiz gerektiğini gösteren buluşmalar için yüzlerce Gazzelinin hayatını yitirmesi, binlerce masumun canının yanması gerekti, ne yazık ki...

TARAF

YAZIYA YORUM KAT