1. YAZARLAR

  2. DURMUŞ KANCI

  3. Hamîduddîn Ferâhî (1863-1930)
DURMUŞ KANCI

DURMUŞ KANCI

Yazarın Tüm Yazıları >

Hamîduddîn Ferâhî (1863-1930)

10 Eylül 2020 Perşembe 17:32A+A-

Âlim, müfessir, çevirmen, şair, dilbilimci olan Ferâhî’nin, ilmi kişiliği ve özellikle tefsir metodu hakkında Türkçede bir literatür taraması yapıldığında az sayıda çalışmanın olduğu görülecektir. Bu konuda 2019 yılında Orhan Güvel’in, ‘’Hamîduddîn el-Ferâhî (ö. 1930) ve Niẓāmu’l-Kur’ân ve Te’vîlu’l-Furkān bi’l-Furkān’’ isimli doktora tezi çalışmasını, Ferâhî’yi tanımamızda, anlamamızda önemli bir çalışma olarak görmek gerekir. Bu yazı, büyük oranda Orhan Güvel’in doktora tezinden, yabancı yazar ve kaynaklardan yararlanılarak Ferâhî’nin ilmi kişiliğini ve Kur’an’a yaklaşım metodu olan Nazm usulünü ana hatlarıyla tanıtma amaçlı yazılmış bir yazı olarak okunabilir, değerlendirilebilir.

ferahi.jpg

Doğumu ve Vefatı

18 Kasım 1863’te Hindistan’ın Uttar Pradeş eyaletine bağlı Azamgarh kentindeki Perîhâ (Phariha) köyünde dünyaya geldi. Ferâhî’nin aile büyüklerinin Afganistan’daki Ferâh ismini taşıyan şehirden Hindistan’a göç ettikleri ifade edilir. Aile burada yerleştikleri yere Afganistan’daki şehirlerinin ismini vermiş ve daha sonra bu bölge Urducada Perîhâ (Perîhe, Ferîhe) şeklinde anılmaya başlanmıştır.

Hamîduddîn Ferâhî’ye, tedavi için gittiği Hindistan’ın Batı Uttar Pradeş bölgesindeki Mathura şehrinde, özel doktoru tarafından cerrahi müdahale yapılmıştır. Ameliyatı sonrasında müşahade altındayken 11 Kasım 1930’da vefat eden Ferâhî’nin, hasta yatağında

Kur’an tilaveti yaptığı esnada vefat ettiği aktarılır. Vefatının ardından Mathura şehrinde defnedilmiştir.

Yaşadığı Dönemde Hindistan’ın Durumu

Ferâhî’nin (1863–1930) yaşadığı dönemde, ülkenin İngilizler eliyle işgal edildiği, Müslümanlara yönelik baskıların arttığı ve güncel sorunlara çözüm arayışlarının hız kazandığı bir iklim hâkimdir. Bölgede misyonerlik ve oryantalist faaliyetler yoğunlaşmış, İslam’a ve Kur’an’a yönelik saldırı ve suçlamalar artmıştır. Müslümanlar arasında gruplaşmanın, görüş farklılıklarından kaynaklanan birtakım anlaşmazlık ve husumetlerin yükselişe geçtiği bir toplumsal zeminde yaşamıştır.

İngiliz İşgaline Karşı Tavrı

Hamîduddîn el-Ferâhî’nin İngiliz İşgali karşısında muhâlif bir tavır sergilediği söylenebilir. Ancak bu karşıtlık, daha çok ilmi-kültürel düzeyde yürüttüğü çalışmalarla sınırlı kalmıştır. Örneğin, Aligarh Muslim University’de öğrenciyken okul yöneticisi kendisinden Seyyid Ahmed Han’ın tefsirini Arapça’ya çevirmesini istemiştir. O, bu talebi reddederek “bu günahın yayılmasına asla ortak olmayacağım” demiştir. Yine aynı okulda eğitim veren Thomas Arnold’un “The Preaching of Islam” (İslam’a davet) adlı eseri bazı Müslüman araştırmacıların beğenisini kazanmasına rağmen Ferâhî, hocasının bu kitabını kıyasıya tenkit etmiş; telif amacının Müslümanları cihad ve mücadele ruhundan uzaklaştırmak olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. Bu olaylar, Ferâhî’nin İngiliz politikaları karşısındaki duruşu hakkında bazı ipuçları vermektedir.

Eğitimi ve Hocalığı

Ferâhî, ilk eğitimini evinde aldı. Eğitiminden sorumlu Ahmed Ali isimli hocasından Kur’an dersleri almış ve on yaşlarında hafızlığını tamamlamıştır. Daha sonra yaşadığı bölgenin tanınan eğitimcilerinden Muhammed Mehdî’den Farsça dersleri almış ve dokuz ay gibi bir sürede bu dili öğrenmiştir. Farsça’da oldukça iyi seviyeye gelen Ferâhî, Farsça şiirler yazmaya başlamıştır.

Hamîduddîn Ferâhî, on dört yaşında Arapça öğrenimine başladı. Arapça’yı kendisinden dört yaş büyük olan dayısının oğlu Şiblî Nu’mânî’den öğrenmiştir. Arap dili edebiyatı, tefsir, hadis, mantık ve felsefe derslerinin okutulduğu programı bitirdikten sonra Şiblî Nu’mânî’nin Hindistan’daki ilmi seyahatlerine katıldı.

Lahor’dan yirmi yaşında dönen Ferâhî, bazı geleneksel çevrelerde hoş karşılanmamasına rağmen İngilizce öğrenmeye karar verdi. İngilizce ve modern ilimler eğitimi almaya başlayan Hamîduddîn, öncelikle Allahâbâd’daki Karnalganj lisesinde daha sonra ise Aligarh’ta bulunan günümüzde Aligarh Muslim University olarak isimlendirilen kurumda (eski adı Mohammedan Anglo-Oriental College) eğitim aldı. Bu okulda Arapça ve Farsça eğitimi de verilmekteydi. Ferâhî, bu iki dersten muaf tutulmuş bunun yanı sıra üniversitede okutulmak üzere İbn Sa’d’ın Tabakât kitabının ilk cildiyle, Şiblî Nu’mânî’nin Bed’u’l-İslâm (İslam’ın başlangıcı) çalışmasını Arapça’dan Farsça’ya tercüme etmekle görevlendirilmiştir.

Ferâhî, modern felsefeye büyük önem vermiş; modern bilimler, İngiliz dili ve edebiyatının yanı sıra bu alanda iyi bir seviyeye ulaşmıştır. Mohammedan Anglo-Oriental College’da Şiblî Nu’mânî, Eltâf Hüseyin Hâlî ve Thomas Arnold gibi isimlerin katıldığı ilmi toplantıları takip etme fırsatı bulan müfessirimiz, College hocalarından Thomas Arnold’dan çağdaş felsefe okudu.

Ferâhî, hocası Şibli Nu’mânî’yle birlikte özellikle eğitim ve kültür alanında Müslüman gruplar arasında vahdeti sağlamaya yönelik faaliyetlerde bulunmuştur. 1910’da Saray Mir’de kurulan Medresetu’l-Islâh bunun en güzel örneğidir. Bu kurumun ilk başkanı Ferâhî’ydi. Temelleri, Nu’mânî’nin yenilikçi fikirleriyle atılan bu okul, tüm Sünnî ulemayı bir araya toplamayı amaçlıyordu.

Böylece Hamîduddin el-Ferâhî hem geleneksel hem de modern ilimleri öğrenmiş biri olarak Hindistan’ın çeşitli yerlerinde eğitim-öğretim faaliyetlerinde ve idari görevlerde bulunmuştur. 1896-1906 yılları arası dokuz yılı aşkın Karaçi’deki Medresetu’l-İslâm’da Arapça ve Farsça hocalığı yapan Ferâhî, daha sonra Aligarh Üniversitesinde (1906-1908) Arap Dili ve Edebiyatı Bölümünde yardımcı profesör olarak çalıştı. Müellif, bu görevi esnasında aynı kurumda Arapça profesörlüğüne getirilen Alman müsteşrik Josef Horovitz’den İbranice öğrendi. Horovitz de Ferâhî’den Arapça dersleri almıştır.

Aynı zamanda Urduca eğitim ve öğretim yapan üniversite fikrinin öncülerinden olan Ferâhî, Haydarâbâd’daki Osmâniye Üniversitesinin kurucularındandır. Müfessirimiz, üniversitede İslami ilimlerin Arapça, modern bilimlerin ise Urduca dilinde okutulmasını önermişse de sadece ikinci önerisi kabul edilmiştir. Haydarâbâd’da haftalık tefsir dersleri veren Ferâhî’nin ilim halkasına çok sayıda âlim, araştırmacı ve öğrenci katılmıştır. Bu derslerde katılımcıların Kur’an hakkındaki sorularını cevaplıyordu.

Çalışma arkadaşlarının tüm ısrarlarına rağmen 1918’de Haydarâbâd’daki görevinden istifa ederek doğup büyüdüğü Azamgarh’a dönen Ferâhî, kendisini bu karara iten nedenleri şöyle ifade etmiştir: “Dekanlık görevindeki meşgaleler Kur’an’a yoğunlaşmama mâni oluyordu. Kur’an haricindeki çeşitli batıl düşünce ve bilgileri içeren kitaplarla hemhâl olmaktan usanmıştım. Hadis metinleri ve Kur’an’ı anlamaya yardımcı olan eserler bundan müstesnadır. Bunun üzerine, yürüttüğüm hizmeti bıraktım ve ellili altmışlı yaşlarımda memleketime döndüm. Maalesef ömrümü zararı faydasından çok işlere harcadım. Allah’tan iman üzere hüsn-i hâtime diliyoruz.”

Aklî ve naklî ilimlerde geniş müktesebata sahip olan Ferâhî, Urduca’nın yanı sıra Arapça, Farsça, İngilizce ve İbranice dillerini iyi seviyede bilmektedir. Onu, yaşadığı dönemdeki âlimlerden ayıran en önemli farklardan biri, batı bilimlerini –İngilizce olarak- tenkitçi bir bakış açısıyla okuması, bir diğeri ise Kitâb-ı Mukaddes başta olmak üzere İbranice kaynaklara vukûfiyetidir.

İngilizce’de telif ve konferans verecek yetkinliğe ulaşan Ferâhî, bu vesileyle müsteşriklerin Kur’an ve Arap tarihine dair yaptığı çalışmaları gözden geçirme imkânı bulmuştur. İngiliz dili, şiiri ve edebiyatı üzerine derin okumalar yapan Ferâhî, modern felsefenin yanı sıra İngilizce’ye çevrilen Yunan edebiyatı ve felsefe kitaplarına da muttali olmuştur. Ferâhî, bazı Hristiyan din adamlarına reddiye olarak İngilizce Akîdetu’ş-Şefaâ ve’l-Kefâra isimli bir makale kaleme almıştır.

Nedvetu’l-Ulemâ’nın 1910’da Delhi’de düzenlenen yıllık toplantısında, tedavüldeki çevirilerin Hristiyanlar tarafından yapıldığı göz önünde bulundurularak İngilizce Kur’an meali hazırlanması kararlaştırılmıştır. Bu proje için oluşturulan ilmi heyet, Hamîduddîn el-Ferâhî, İmâd el-Melik el-Belcerâmî ve Muhammed Sâlih’ten müteşekkildi. Çeviri sorumluluğu İmâd el-Melik’e, kontrol ve tashih ise diğer iki âlime tevdi edilmiştir.

Ferâhî, müsteşriklerin Kur’an’a yönelttiği şüphe ve iftiralara karşı eleştirel bir tavır içinde olmuştur. Öyle ki döneminde bazı hükûmet yetkilileri Şiblî Nu’mânî’yle yazışmalarında, Hindistan’da Ferâhî dışında müsteşriklerle ilmi münakaşaya girip reddiye yazabilecek ikinci bir kişinin bulunmadığını ifade etmişlerdir.

Kur’an Yorumunda Nazm Metodu

Ferâhî, kendine özgü geliştirdiği Kur’an’daki sure, âyet ve kelimelerin birbiriyle münasebetini de kapsayan, her surenin tek bir ana konusunun olduğu ve tüm âyetlerin bu anlam çerçevesinde anlaşılması gerektiğini savunan “nazm metodu”ndan hareketle “Niẓāmu’l-Kur’ân ve Te’vîlu’l-Furkān bi’l-Furkān” isimli Arapça bir tefsir yazmayı hedeflemiştir. Vefatı nedeniyle tamamlanamamıştır. Ferâhî, vefatından önce ancak Fâtiha, Zâriyat, Tahrîm, Kıyâme, Mürselât, Abese, Şems, Tîn, Asr, Fîl, Kevser, Kâfirûn, Leheb ve İhlâs surelerinin tam tefsirini yapabilmiştir. Bunun yanı sıra müellifin Bakara suresinin altmış iki âyetini tefsir ettiği tamamlanamamış çalışması ayrı bir kitap olarak basılmıştır.

Nizāmu’l-Kur’ân’ın mukaddimesinde, Hz. Peygamber devrinden sonra ortaya çıkan ihtilaflardan uzak kalarak, Kur’an âyetlerinin nazmını açıklamaya çalıştığını ifade eden Ferâhî, âyetlerin manasını belirlemede Kur’an’daki benzer (kardeş) âyetlerden (konu veyahut anlam yakınlığı bulunan benzer âyet ve âyet grupları) faydalandığını aktarır. Surelerin nazmını, tarihi bağlamlarına ve derinliklerine inerek tespit ettiğini söyleyen yazar, daha sonra Kur’an’dan anladığını naklî ve aklî delillerle desteklediğini belirtir.

Nazm sözlükte, bir şeyin parçalarını belirli düzende bir araya getirip sağlamlaştırmak, şiir vb. sözleri telif edip toplama anlamına gelir. Nazm her şey için kullanılır, örneğin falanca kişinin işinde nizâm yoktur, denilir. Bu söz onun izlediği yolun doğru olmadığını ifade eder. Çoğulu nuzum olan nizâm ise, inci vb. şeyleri ipe dizmek anlamına gelir.

Kur’an’ın lafız, mana ve tertip bakımından insicamlı olduğunu ortaya koyan ilim dalına ise nazmu’l-Kur’ân denir. Nazmu’l-Kur’ân terim olarak, tutarlı delâletler ortaya çıkarmak maksadıyla mana bakımından birbiriyle uyumlu lafızların, aklın uygun gördüğü tarzda bir araya getirilmesini ifade eder. Buna göre nazmu’l-Kur’ân ilmi, Kur’an’ın i’câzı ile doğrudan ilgilidir ve bir bakıma onun bir alt başlığını oluşturur. Kur’an’da inkârcılardan Kur’an surelerine benzer bir sure getirmeleri istenerek tehaddîde bulunulmuş, onların bundan aciz kalması nübüvvetin en büyük delillerinden sayılmıştır. Kur’an’ın inkârcıları aciz bırakan özelliklerinin neler olduğu hususunda çeşitli görüşler ileri sürülmekle birlikte bunun öncelikle Kur’an’ın ilâhî nazmından kaynaklanan eşsiz belagati, fesahati ve lafız-mana dengesi olduğu kabul edilmiştir. Nazm, daha sonra Arap dilinin de önemli bir konusu haline gelmiştir.

Ferâhî’ye göre nazm, belagattan bağımsız müstakil bir ilimdir. Bunun da ötesinde o belagatin en yüksek zirvesidir. Kur’an ve i’câzı olmasaydı biz nazmdan mahrum kalırdık. Nazm denilince âyet ve surelerin içerdiği manalar arasında tam bir uyum ve ilişki olması kastedilir. Bunu açıklamaktan maksat; öğrenimi, öğretimi ve amel edilmesiyle Kur’an’dan faydalanılmasıdır. Faydalanmak ise anlamaya bağlıdır. Bir söz ancak parçalarının nasıl bir araya getirildiği ve aralarında ne tür mana ilişkisi olduğunu bilmekle anlaşılır. Bunun da ötesinde sözü oluşturan parçaların içerdiği manalara ancak sözün nasıl bir araya getirildiğini kavramakla ulaşılabilir.

Ferâhî’nin nazma verdiği önem onun diğer yorumlama metotlarına başvurmadığı şeklinde anlaşılmamalıdır. Zira nazmın ortaya çıkması diğer Kur’an’ı yorumlama metotlarına başvurmayı zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda müfessirin tefsirin- de özellikle Kur’an’ın Kur’an’la tefsiri, tarihi bilgileri (Arap tarihi, siyer, dinler tarihi vd.) bir tarihçi hassasiyetiyle ele alıp değerlendirme, lugavî tahlillere başvurma, Arap şiirinden deliller getirme, ulaştığı sonuçları Kur’an üslubundan örneklerle destekleme ve Kitâb-ı Mukaddes’ten karşılaştırmalı okumalara yer verme gibi çeşitli yöntemlere başvurduğu görülür. Sünnetten sıkça delil getiren müellif buna mukabil hadis kitaplarına nadiren atıfta bulunmuştur. Sünnetten verdiği deliller daha çok tefsir ve siyer kaynaklarından alınmıştır.

Bazı Âlimlerin Onun Hakkındaki İfadeleri

Mevlânâ Ebu’l-Kelâm Âzâd, Islâh dergisinde kaleme aldığı yazısında hocası Ferâhî hakkında şunları söyler: “Hamîduddîn el-Ferâhî, çok az âlime nasip olacak ilim ve amel birlikteliğini sağlamış Rabbânî âlimlerdendi. Bu iki şerefi birden haiz âlim pek nadirdir. Onu tanıyan ilim ehlinin de tanıklık yapacağı üzere kendisiyle her karşılaştığımda ilminden ziyade amelinden etkilenmişimdir. O bu hâliyle, kelimenin tam anlamıyla muttâkî bir insandı.”

Mısırlı âlim Reşîd Rızâ,  Ferâhî’nin Niẓāmu’l-Kur’ân tefsirinin bazı bölümlerini gözden geçirdikten sonra el-Menâr dergisinin Mart 1909’da yayımlanan sayısında müellif ve tefsir metodu hakkında şu değerlendirmeyi yapar: “Ferâhî’ye ait bazı sure tefsirlerine göz atma fırsatı bulduk. Bu, tefsirde yeni bir yöntem, yeni bir yol. Ferâhi’nin metodu; bizim, Kur’an âyetlerine mana verirken esas aldığımız, ‘lügavi ve edebi konulara dalmaksızın her birini ilâhî hidayet manasına delâlet edecek şekilde yorumlama’ anlayışımızla örtüşüyor. Müellif, Kur’an’a dair derin bir birikim ve anlayışa sahip, kendine özgü yorumları var. Kur’an lafızlarının aslî manalarını tespit için Arap diline oldukça fazla müracaat ediyor.”

Sonsöz

Hamîduddîn Ferâhî hayatını kendi belirlediği 3 ana bölümden oluşan toplumu ıslah programı diyebileceğimiz program ve plan çerçevesinde yaşamış ve mücadele etmiştir.

Programın birinci bölümü kendisinin geliştirdiği ilkelerin ışığında bir tefsir yazarak Kur’an’ın anlaşılmasını sağlamaktı. Ona göre müslüman toplumlardaki hastalığın sebebi Kur’an’ın temel öğretilerini iyi kavrayamamak ve tembelliktir. Ümmeti kurtuluşa götürecek ortamı oluşturmanın tek yolu Kur’an’a dönmektir.

İkinci bölümü, İslâmî ilimlerin İslâmî olmayan unsurlardan arındırılarak Kur’an ve Sünnet’e göre yeniden yapılandırılmasıdır.

Programın son bölümü ise İslâm eğitim sistemini Kur’an merkezli yapmak, diğer konu ve ilimleri de onun etrafında bütünleşecek şekilde ıslah etmektir. Ferâhî, son on yılını Medresetü’l-ıslah’ta eğitimle ilgili prensip ve fikirlerini uygulamakla geçirmiştir.

 

Kaynakça:

- Güvel, Orhan. (2019). Hamîduddîn el-Ferâhî (ö. 1930) ve Niẓāmu’l-Kur’ân ve Te’vîlu’l-Furkān bi’l-Furkān adlı tefsiri (doktora tezi). Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. (https://katalog.marmara.edu.tr/yordambt/yordam.php)

- Farahi, Hamiduddin. Nizam al- Qur’an: Coherence in the Quran. Londra: Cambridge Islamic College. Youtube dersleri ve tanıtımı: (https://www.youtube.com/watch?v=0TEmqx22ck8)

- ISHTIYAQ AHMAD ZILLI. HAMÎDÜDDİN FERÂHÎ, TDV İslam Ansiklopedisi. (https://islamansiklopedisi.org.tr/hamiduddin-ferahi)

- İngilizce Ferâhî adına açılan site: (https://hamid-uddin-farahi.org/)

- ( http://shibliacademy.org/founders/Hamiduddin_Farahi)

- Ghazi, M., Farid Ali, M., Haider, Z., Idris, F., (2018). Imam Farahi’s View on Rationality: A Framework for Modernity Discourse. Al Burhan Journal of Islamic Studies, 3. 

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum