1. YAZARLAR

  2. Oral Çalışlar

  3. Gözler davada kulaklar İmralı'da
Oral Çalışlar

Oral Çalışlar

Yazarın Tüm Yazıları >

Gözler davada kulaklar İmralı'da

19 Ekim 2010 Salı 11:15A+A-

 “Duruşma gününe kadar sokaklarını gezdiğim Diyarbakır'da halk diken üstündeydi.”

KCK/TM (Kürdistan Topluluklar Birliği Türkiye Meclisi) davasının önemli sanıklarından birisi Abdullah Demirbaş. Diyarbakır’ın ünlü surlarının içindeki belediyenin Sur Belediyesi’nin Başkanı olan Abdullah Demirbaş cezaevinde yaşadığı çok ciddi sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilmişti. Tedavisini Diyarbakır-Ankara arasında sürdürüyor. Yurtdışında tedavi olması gerekiyor. Çıkışı yasak.
Duruşmalar başlamadan önce belediyedeki odasına girdiğimde karşısında kahverengi ceketli başı önüne eğik kıvırcık saçlı bir erkek oturuyordu. Karısından dayak yediğini söyleyen bir belediye işçisiydi bu. Demirbaş, daha önce birçok kez kocasından dayak yiyen kadınları dinlediklerini, karısını döven bazı erkek belediye işçilerinin maaşlarını imzaladıkları toplusözleşme gereği eşlerine verdiklerini anlattı.
Bu hikâyenin geri kalan bölümünü daha sonra ele alacağım. Başkanla konuşurken yanımdaki gazeteci arkadaşlarından birisi kulağıma Demirbaş’ın lisede okuyan oğlunun geçenlerde dağa gittiğini fısıldadı. Masasındaki lise öğrencisi fotoğrafının oğlu Baran’ın fotoğrafı olduğunu söyledi. Baran ‘dağ’a giden yöre gençlerinden birisiydi.
‘Dağ’ın yöre insanı için ne anlama geldiğini çok iyi anlatan bir an yaşadık. “Ben PKK ile akrwabayım” diyerek söze başladı. Oğlunun iki yıl önce dağa gittiğini söyledikten sonra şöyle dedi: “Bugün oğlumun doğum günü. 18 yaşına bastı.”
Baran, babasının siyasette yaşadığı acılara ortak olmuş, savaş ve çatışma ortamında büyümüştü. Bir gün babasına şöyle demişti: “Sen siyasetle uğraşıyorsun da ne oluyor. Demokrasiyle bu işlerin düzeleceğini söylüyorsun. Bu yaşadıklarımızın demokrasiyle ne ilgisi var. Ben kararımı verdim. Dağa çıkıyorum.”
O güne kadar birkaç kez ikna ettiği oğlunu bu kez ikna edememişti. Kim çocuğunun göz göre göre ölüme gitmesini ister ki: “O günden sonra eşim bir daha tatile çıkmadı. PKK ‘ateşkes’ ilan edince bizim ev bayram yerine dönüyor. Geçen ay eşim ilk defa tatile gitmeyi kabul etti. ‘Ateşkes’ onun moralini biraz olsun düzeltti.”
Anlamak kolay değil
Kürtleri anlamak, onlarla PKK arasındaki ilişkiyi kavramak çok kolay değil. PKK ile BDP arasındaki ilişkiyi anlamak da bu tablo içinde bir anlam kazanıyor. KCK davasının bir basına yansıyan bölümü var, bir de bu dava ile ilgilenen yöre avukatlarının, insan hakları savunucularının, yargılanmakta olanların yakınlarının anlattıkları.
Abdullah Demirbaş, oğlunun dağdan gönderdiği bir fotoğrafını da gösterdi. Çok genç Baran. Yüzlerce, binlerce Baran hâlâ dağlarda. ‘Ateşkes’ yöre insanını birçok boyutuyla yakından etkiliyor. Oğlu-kızı dağda olanları ise kat kat...
Türkiye’nin batısında ‘terörist’, ‘vatan haini’ diye tanımlananların buradaki insanların çocuğu olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu nedenle barış ve çözüm, yöre insanı açısından bir ölüm kalım sorunu aynı zamanda.
Diyarbakır’da kiminle karşılaştıysam 153 sanıklı KCK davasını sordular. “Ne olacak Oral Bey?” dediler. Çünkü KCK davasının anlamı buranın insanları açısından bizim görebildiğimizden çok daha derin. Kendilerini nelerin beklediğini bu dava sırasında görecekleri inancı içindeler.
Devletin, yargının, bu davada Kürtlerin yasal alandaki varlıklarıyla ilgili bir karara varacağına inanıyor buranın insanları. “Bizim yasal alanda var olup olmayacağımızı, dilimizi, kimliğimizi talep eden mücadelemizi meşru kabul edip etmeyeceklerini göreceğiz” diyorlar.
Referandum öncesinde BDP’nin yürüttüğü ‘boykot’ kampanyasına katılmayıp ‘evet’ yönünde oy kullanacaklarını açıklayan kimi yöre aydınlarıyla konuştuğumuzda da aynı endişeyi gözlüyoruz. Davanın avukatlarından eski ve yeni Diyarbakır Barosu başkanları Sezgin Tanrıkulu ve Mehmet Emin Aktar, davadaki anlamsızlıklara dikkat çektiler. Dosyadaki belgelerin, iddianamenin ışığında tutukluların bir an önce serbest bırakılması gerektiğini ifade ettiler.

Yeni bir siyasi tartışma
Sanıkların anadilleri olan Kürtçeyle savunma yapmak istemeleri de bu davanın giderek Kürt sorunu temelinde yeni bir siyasi tartışmayı da beraberinde getireceği görülüyor. ‘Kürtçe’ sorunu, artık köklü bir insan hakları sorunu olarak Türkiye’nin gündeminde öne çıkacak. Dava anlamsız bir tutuklama furyasının, bölgede yarattığı gerginliğin ötesinde bu yönüyle de önem kazanıyor.
Diyarbakır’ın gözü KCK davasında, kulağı ise İmralı’dan gelen mesajlarda. 31 Ekim tarihinde sona erecek olan ‘ateşkes’ konusunda Abdullah Öcalan’ın son sözleri bölgede endişeleri arttırmış durumda. Öcalan, ‘ateşkes’ için ikili bir protokol önerdiğini, bu konuda ne Kandil’den ne de devletten bir cevap alabildiğini söylüyor.
Diyarbakır’a ulaşan haberlere göre ‘devlet’ Öcalan’la görüşmeyi durdurmuş. Onun da “Bu durumda ben aradan çekilirim; bu kez orta yoğunlukta bir savaş bizi bekleyebilir” dediği söyleniyor.
Yeni bir çatışma ortamı ihtimali bile Diyarbakır’da endişeleri üst düzeye çıkarıyor. Öcalan’ın sorunun çözümü konusunda oynayacağı rolü bölge insanı çok önemsiyor. Diyarbakır ‘huzursuz’ bir bekleyiş içinde. Diyarbakır kaygılı...  

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT