1. YAZARLAR

  2. ASIM ÖZ

  3. Generallere İki Önemli İtiraz
ASIM ÖZ

ASIM ÖZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Generallere İki Önemli İtiraz

27 Mayıs 2008 Salı 02:16A+A-

Türk Edebiyatı Dergisi Ocak 2008 tarihli sayısında Alâattin Karaca'nın kaleme aldığı "Mehmet Kaplan'dan Cemal Gürsel'e" başlıklı bir yazı yayınladı. Karaca, Cumhuriyet Arşivi'nde çalışırken Mehmet Kaplan'ın Cemal Gürsel'e gönderdiği iki mektup bulmuş. Mektuplar, Kaplan'ın o günlerde, darbecilerin Demokrat Parti aleyhinde yürüttüğü propagandadan ciddi şekilde etkilendiğini gösteriyor. Sevgili Generalim hitabıyla başlayan mektuplar Zihinleri sarıp sarmalayan bu darbe yanlılığının sürdüğünü gösteren Samim Kocagöz’ün “İzmir’in İçinde”(1973), Atilla İlhan’ın “Bıçağın Ucu”(1973)-“Sırtlan Payı”(1974)-”Yaraya Tuz Basmak”(1978), Vedat Türkali’nin “Bir Gün Tek Başına”(1975) ve Tarık Buğra’nın “Dönemeçte”(1978) romanlarıdır. Ancak bu romanlar Ömer Türkeş’in deyimiyle “70 sonrasının siyasi, kültürel ve ideolojik tartışmaları içerisinde üretilmeleri nedeniyle Demokrat Partili yılların ve darbesinin değil yazıldıkları dönemin psikolojisini yansıtırlar.”Doğrudan 27 Mayıs etrafında kurgulanmamış olsalar da, o yılların –hiç değilse yazarların soludukları- atmosferini hissettiren romanlar da yazılmıştır Mesela Erhan Bener’in “Loş Ayna”(1960), Oktay Verel’in “Kuklalar”(1960), Kemal Bilbaşar’ın “Ay Tutulduğu Gece”, Orhan Kemal’in “Hanımın Çiftliği”(1961), Aziz Nesin’in “Zübük”ü(1961), Suat Derviş’in “Aksaray'da Bir Perihan”ı(1964), Ali Yıldız’ın “Beyaz Hürriyet”(1964), Osman Özyollu’nun “Buhranlı Yıllar”(1965), Orhan Kemal’in “Müfettişler Müfettişi”(1966), Münevver Ayaşlı’nı “Pertev Bey’in Üç Kızı”(1968 romanlarında Türkiye'nin değişen toplumsal yaşamı, burjuva sınıfın yükselişi, maddi ilişkilerin ve eski insani değerleri bozguna uğrayışı, Demokrat Parti döneminin zenginleşme, Küçük Amerika olma sloganlarının etkisi altındaki kültürsüz, yozlaşmış insan tipleri işlenmiştir.

Yer yer sanatın suç ortaklığı olarak görebileceğimiz durumları işleyen bu romanlar  dışında sanatçıların beyanatına dayanan suç ortaklıklarını toplu olarak görebileceğimiz bir kaynak ise Varlık dergisinin seksenli yılların ortasına kadar yayınlamayı sürdürdüğü Varlık Yıllığı’nın 27 Mayıs darbesinin onuncu yılında yayımlanan sayısında yer alan bu darbeye edebiyatçıların bakışının yer aldığı oldukça kapsamlı dosyadır. Bu yazarlar genel olarak o yıllarda Sovyetik anlamda toplumcu gerçekçi oldukları yanılsamasıyla yazıp çizmişlerdir. Oysa bu yazarların büyük kısmının solculuk, ilericilik anlamında ideolojik besin kaynakları her zaman “Atatürkçülük” olmuştur. Çocuklukları Cumhuriyetin tek partili yıllarının katı ideolojik tahakkümü ile beslenen bu yazarlarda bu günün ulusalcılarıyla hemen hemen örtüşen bir emperyalizm tehlikesi vurgusu vardır. Bölünüp parçalanmak korkusunun beslediği bu yazarlar içinde dünya görüşü anlamında değişenleri bile bu gün 27 Mayıs darbesinin farklılığına ve kendine özgülüğüne hatta bir tür halk hareketi olduğuna inanmayı sürdürmektedirler. O yıllarda bu yazarların kapitalizm eleştirisi dindar görünümlü, ağzı purolu,  göbekli sömürgen tipler etrafında dönen karton karakterle belirginlik kazanır. İşte bu dar bakışın sınırlılıklarının fark edilmesi de yine bir darbe ile gerçekleşir. Kedilerin çizeri olarak bilinen Selçuk Demirel Virgül dergisinin Mayıs 2008 tarihli sayısında kendisiyle yapılan bir söyleşide ortaya koyuyor. “ 12 Mart’a kadar ordu-millet ele ele, sosyal adalet diye giderken, 12 Mart sonrası belki ilk defa, kendi ülkemizdeki faşizmden, militarizmden, işkence ve polisten, hapishaneden, göğüsleri madalya dolu, siyah güneş gözlüklü generallerden söz eden karikatürler boy göstermeye başladı. (. . . ) Ben ilk çizgilerimi bu dönemde yayınlamaya başladım. Başıboş kitabımdaki desenleri ise 12 Eylül günlerinde çizmiştim. Yine göğüsleri madalyalı, güneş gözlüklü, hep bizi kurtarmaya gelen generaller.” Darbe dönemlerinde uygulanan yasaklardan birini ise sokağa çıkma yasağı oluşturur. Hem Selçuk Demirel’in çizgileriyle ortaya koyduğu 12 Eylül yıllarını hem de ondan sonraki yılları 28 Şubat Postmodern kapatılmasını, 27 Nisan e-muhtırasını ve daha nice adsız darbe girişimi için anlamlı olduğunu düşündüğüm bir şiiri var Cahit Koytak’ın Generaller Niçin Sokağa Çıkmaz. Yetmişli yılların sosyal gerçekçiliğinin katı doğasından uzak bu şiir yarı açık dolaylı anlatımıyla darbeci özneleri merkezi bir sorun olarak ortaya koyması bakımından da önemli bir şiir bu. Şairin siyasal yönünü, onun duyan özne oluşunu düşündüğümüzde böylesi karartma süreçlerinden etkilenmemesi, bunları sorunsallaştırmaması beklenemez zaten. Olgular ve süreçler arası ilişkilerle biçimlenen bu şiir şöyledir: Generaller Niçin Sokağa Çıkamaz /Bir general her şeyi göze alıp/Biz ölümlüler gibi/sokağa çıkarsa/Bastonunu kaçırır hemen/Sokağın küçük oğlanları/Damdan dama damdan dama/Ve rüzgarlı kahkahalarıyla/küçük kızları sokağın/Şapkasını uçurur bulutlara/Bir general her şeyi göze alıp/Biz ölümlüler gibi sokağa çıkarsa/Bembeyaz barikatlarına takılır/generalin dikenleri madalyaları/Bulut kokan /akasya ruhu kokan/Çivit ve cesaret kokan/sonsuz çamaşırların/Bir general her şeyi göze alıp/Biz ölümlüler gibi/sokağa çıkarsa/Sokağın ortasında/büyük bir ayna/Bir yüzde sayın general/ötekinde mahalle bekçisi/Bütün bunlar/ve buna benzer nedenlerden ötürü/Generaller sokağa çıkamazlar/Sokağın üstündeki sahanlıktan/geçip gider/helikopterle teyyareler”

   Bu şiir tanıklığı durum şiiri yazmakla sınırlayan yaklaşımları aşmak için de iyi bir kılavuzdur. Durum şiiri kalıcı değildir çünkü. Yazma tarzı çağrışımla bezeli olduğunda suç ortaklıklarından sıyrılan sanatın niteliği de yükselmiş olur. En önemlisi de içtenlik tabii.

 Olay ve olayların sanatın ve edebiyatın vicdanında yazınsal bellekte zonklamakta oluşunun iki önemli göstergesidir Selçuk Demirel ve Cahit Koytak.

YAZIYA YORUM KAT