1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. Geldi çattı yine 'yemin töreni'
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

Geldi çattı yine 'yemin töreni'

19 Haziran 2011 Pazar 19:17A+A-

TBMM çatısı altında önümüzdeki gönlerde bir yenisi ile karşılaşacağımız "Andiçme" töreninden söz ediyorum. "Andiçme" 24 tarihli olanından itibaren anayasalarımızda yer alan bir sözcük. Bu sözcüğün işaret ettiği fiil 24 Anayasası'nın 16. Maddesinin ilk şeklinde "tahlif olunmak" şeklinde geçiyordu. Takdir edersiniz ki "içmek" fiilinin – "yemin etmek"in yerine kullanılması doğrusu pek de uygun düşmüyor. Tıpkı, tütün mamulleri söz konusu olduğunda eskinin "tellendirmek" sözcüğünün yerini artık tamamen "içmek"e terk etmesi gibi.

"Andiçme" sözcüğü 24 Anayasası'nın üzerinde oynanmış halinden itibaren tedavülde olmasına rağmen, 24 Anayasası gibi 61 Anayasası da milletvekillerine meclis kürsüsünden 82 Anayasası'nda olduğu gibi (M.81) "...Büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim" dedirtmemiştir. 24 ve 61 anayasalarında milletvekillerin "söz vermesi" yeterli bulunmuştur. "İçmek" yerine "söz vermek" fiilini geçiren bu seçim benim açımdan da çok daha yerindedir...

İsterseniz konudan uzaklaşmadan 24 Anayasası'nın "yemin"le ilgili 16. Maddesinin ilk halinde yer alan yemin metnini de aktarayım.

(Vatan ve milletin saadet ve selametine ve milletin bilâ kaydu şart hakimiyetine mugayir bir gaye takip etmiyeceğime ve Cumhuriyet esaslarına sadakatten ayrılmayacağıma "Vallahi").

Görüldüğü gibi, maddenin eski halindeki "Vallahi", giderek "sekülerleşen" anayasa dilinde yerini "namusum üzerine" ne terk etmiştir.

Evet, "yemin"i siyasal alana taşıdığınızda karşılaşılan ilk soru budur: Ne üzerine yemin edilecek? Bu konu önemli, çünkü özellikle bizim gibi anayasaları yap-boza dönen ülkelerde üzerine yemin edilen "şey" olduğu yerde durmuyor, devamlı değişiyor. Nitekim elimizdeki 7 yemin metni karşılaştırıldığında, hepsinde ortak olan tek sözcük "namus"tur. Bu sözcüğü "şeref" (4 defa) ve "mukaddesat" (3 defa) izlemektedir.

İsterseniz vakit geçirmeden bu meselenin bütününe ilişkin ne düşündüğümü de açıklayayım:

"Yemin"i siyasal hayatın dışına çıkarmak en doğru yoldur herhalde. Siyasal hayatın kurucusu, arkasında mutlaka bir tür moral olan "yemin" değil de "sözleşme" ise (ki öyledir) milletvekillerine andiçirmekten vazgeçmek gerekiyor.

"Yemin" tabii ki özel hayatımızda var olmaya devam edecektir. Aslında devam etmese daha iyi olur ama edecektir. Sabahtan akşama karşısındakini inandırmak için içilen yeminlerin bolluğunu hatırlayın. Çocuk annesine, manav müşterisine, çırak ustasına, koca karısına (...) söylediklerinin doğruluğu üzerine yemin etmiyor mu? İsteyenler ansiklopediyi açarak "Eski Rejim" döneminde "yemin" konusunda ne derece şaşırtıcı bir sınıflamaya gidildiğini görebilir. Bu sınıflamada yer alan yemin çeşitleri içinde verdiği örnekten dolayı –bir zamanlar- benim ilgimi en çok "Yemini mürsel" çekmişti. "Yemini mürsel" yani "zaman belirtilmeden edilen yemin"; "Vallahi sigarayı bırakacağım" gibi mesela...

Neyse biz dönelim tekrar kamusal hayata ilişkin yeminlere:

Bu çerçevede Kanun-i Esasi'den 82 tarihlisine kadar anayasalarımızı gözden geçirdiğimizde milletvekili yeminlerinin değişiklik geçirdiğini görüyoruz.

Mesela bugünkü metinde adı geçen "Türk" sözcüğü.

"Türk" sözcüğünün yemin metninde yer alması –sanılanın aksine- çok yeni bir hadisedir. Bu sözcük 82 Anayasası'nın bir katkısıdır.

1924 ve 1961 Anayasaları "Türk milleti" yerine "millet" demekle yetinmiştir.

Bu metinlerde karşılaştığımız önemli bir husus da şudur: 82 Anayasası hariç bütün anayasalarda milletin ya da halkın "mutluluğu" için çalışılacağından söz edilmektedir. (Soru: 82 Anayasası bu sözcüğe niçin yer vermemiştir?)

"Atatürk ilke ve inkılapları"nın yemin metninde yer alması da yeni bir hadisedir. Tahmin ettiğiniz gibi, bu katkıyı yapan da 82 Anayasası'dır. Yeminin bu faslı –haklarını yemeyelim- 61 Anayasası'nı kaleme alınların bile aklına gelmemiştir. 61 Anayasası, 82 Anayasası'nda yer alan "...demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma..." ifadesi yerine "...demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacağıma" ifadesiyle yetinmiştir. Doğrusu çok da iyi etmiştir.

O halde gündemi tekrar (bu kaçıncı kez!) işgal eden "sivil anayasa"da, başımıza -bir de- "yemin metni"nden kaynaklanması muhtemel sorunlar almaktan kaçınmak için birçok Batı ülkesinde olduğu gibi "yemin"i sadece cumhurbaşkanları için öngörmemiz en yerinde seçimdir. Bu çerçevede –yine bazı ülkelerde olduğu gibi- cumhurbaşkanlarının canları neyi çekiyorsa onun üzerine yemin edebilmelerinin yolu da açılmalıdır.

"Milletvekili yeminini" konu edinen bu satırları bir kere daha "yemin krizi" ile karşılaşacakmış gibi olduğumuz için yazdım. Bağımsızlardan üç milletvekilinin andiçmeyecekleri yolundaki haberlerin gerçeği yansıtmadığını öğrendik. Bu konuya ilişkin söylentiler, adı geçen üç milletvekilinden biri olan Altan Tan tarafından açıkça yalanlandı. Altan Tan bu konudaki açıklamasında milletvekili yeminini nasıl değerlendirdiğini de anlatıyor. Şu güzel sözlerle: "Yeminle benim sorunum var. Yani Kemalizme bağlılık yemini olan bu yemin, itikaden yanlış, İslam hukukuna göre yanlış. Bir anayasal zorunluluk olursa yemin edersem edeceğim, bunun ötesinde de Allah'tan özür talep edeceğim."

"Milletvekili yemini"ni kendi inanç ve değerlerinden hareketle topa tutan Altan Tan yerden göğe kadar haklı... Vallahi de haklı , Billahi de haklı!

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT