1. YAZARLAR

  2. ASIM ÖZ

  3. Geçerken: Karakoç İçin Not
ASIM ÖZ

ASIM ÖZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Geçerken: Karakoç İçin Not

21 Ocak 2009 Çarşamba 21:22A+A-

Sezai Karakoç’un düzyazıları ve siyasi yazıları büyük bir hammaddedir bana göre. Bunlar üzerinde ayrıntılı okumalar yapıl/a/mayışının çeşitli nedenleri var.

Düşünce ile edebiyatın birinin mi yoksa ikisinin mi Karakoç’u anlamak bakımından önemli olduğu bu nedenler arasında ilk akla gelenidir. Bir dönem doğrudan siyasi yazılar kaleme alan ve 90 sonrasında siyasi parti çalışmalarına ağırlık veren Karakoç’un siyasi kimi noktalarda hala yetmişli yılların angajmanlarıyla konuşuyor olması önemli handikaplardan biridir. Partili muhalefete yönelişteki benzerlik bakımından 90 sonrasında –niteliklerin farklı olan yanlarını unutmaksızın- Ercümend Özkan’la da kıyaslanabilir Karakoç.

Ne var ki sanat eserlerindeki benzersizliği yol açıcılığı bu gün siyasi görüşlerinin romantik doğası dışında bulamayacağımız Karakoç’un kimi noktalardaki açıklamaları hala hikmetli sözler olarak algılanabilmektedir. Gerçekle düşsel kurgu arasında gidip gelen uçarı bir dengesizlik bu. Komplonun sınırlarına/kıyılarına sokulmaktan korkmayan bir analizler silsilesi, en çok da yolun başında olanları büyülüyor gibi.

Karakoç’un Ocak ayında Yüce Diriliş Partisi Genel Başkanı olarak yaptığı diriliş toplantısını yaşanan işgaller nedeniyle Filistin’e ayırdığını öğrenme olanağı bulduğum bir yorumlu haber okudum geçenlerde. Konuşmasına "Biz Osmanlıların çocuklarıyız. Osmanlı her zaman bütün mazlum milletlerin sığınağı oldu. O sebeple bütün mazlumlara karşı bizim Osmanlı damarımız ayağa kalkar" diyerek başlayan Karakoç önemli tespitlerde bulunmuş. Mazlumlara verilen her türlü desteğin önemli olduğunu Tunus işgal edildiğinde "Ötesini Söylemeyeceğim" şiiri ile destek verdiğini belirtmiş. 1969 yılında Diriliş Dergisi’nin birinci sayısında yayınlanan “Ey Yahudi” adlı bir şiirini de burada anabiliriz. Mescid-i Aksa’nın yakılışı üzerine şu dizelerle başlayan “Ey Yahudi” adlı şiirini yazmıştı:

“Nihayet Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey Yahudi!..
Asırlardır insanlığın ruhunu yaktığın gibi ey Yahudi!..
Aya çıkarak göğe çıktığını sandın ey Yahudi!..
Göğe çıktığına inanır inanmaz
Büyük Peygamberin göğe çıktığı yeri yaktın ey Yahudi!..
Mescid-i Aksa’yı yaktın ey Yahudi!..
Daha doğrusu yaktığını sandın ey Yahudi!..
Senin yaktığın gökteki Mescid-i Aksa’nın ancak
gölgesidir ey Yahudi!..
Senin yaktığın Mescid-i Aksanın ruhu değil,
Taş, toprak ve ağaçtan işaretidir ey Yahudi!..”

Karakoç şiirin devamında Filistinli Müslüman kardeşlerine uzaktan bakan, yüreği sızlamayan, yardıma koşup da kanayan yaralarını sarmayan Müslümanlara da kızgınlığını dile getirir:

“Ölüler gibi donmuş bizlere de
Belki Mescid’in ateşinden bir köz düşer de
Buzlarımız çözülür ey Yahudi!..”

Cezayir"in kurtuluşu için Macarların direnişi için de şiir yazdığını belirten Karakoç bunları Osmanlılığıyla açıklamış. Bana kalırsa bu Sezai Karakoç’un şiire yaslanan bir malzeme ile siyaset yapmaya çalışmasından kaynaklanır. Oysa bunları Osmanlı’yı anmaksızın daha kök fıtri ve vahyi ölçülerle temellendirmek olanaklı. Tercih diyelim.

Pek çok Müslüman’da görülen total ve sıkıntılı çoğu zaman da yanlış kavramsallaştırmalar hem Müslümanların tutarlı bir kamusal söylem üretmelerini hem de tartışma platformlarında nefessiz kalmalarına neden oluyor. Örneğin Siyonizm’le Yahudiliğin ayrılamaması durumu üzerinden ABD’yi değerlendiren Karakoç “ABD’nin resmi olarak olmasa bile fiili olarak bir Yahudi devleti” olduğunu vurgulamış. Ne zaman bu türden yanlış yaklaşımların yer bulduğu açıklamaları okusam aklıma ilk gelen isimlerden biri Roni Margulies olur. Hatta onunla Yeni Şafak’ta yakın tarihlerde yapılmış bir söyleşide soruları soran kişinin Yahudilik ile Siyonizm arasında ayrım yapamayışı karşısında bir anti Siyonist olarak emin bir biçimde sorularla kavramsal olarak cebelleşmeye çalışması…

60’lı yıllarda yapılamayan ayrımlar bugün yapılabilmelidir artık.

Kavramlar arasında net ayrımlar yapılmadan ya da doğru bir biçimde tanımlanmadan oluşturulacak siyasi muhalefetin sıkıntılı görünümlerinden biridir bu.

Konuşmasında Yahudilerin Türkiye’de kurduğu 500. Yıl Vakfı"nın faaliyetleri üzerinden Yahudilerin İstanbul"u büyük İsrail devletinin başkenti olarak düşündükleri yorumunu okuyunca şairin omuzlarına binen siyaset yükünü taşıyamayacağından bir kere daha emin oldum. Kudüs olsa bunu anlamak mümkün; İstanbul olunca bu kadar kör bir analiz nereden kaynaklanır diye düşünmeden edemiyor insan. Bunu anlamak beni aşıyor. Öte yandan Yahudilerin Kudüs sevdasının tamamen kadim Kudüs'ün ticari ve stratejik konumundan kaynaklandığını bu gün ise böyle bir yoruma İstanbul’un uyduğu da ifade edilerek Karakoç’un bu yaklaşımı aklanabilir. Ama Karakoç o kadar materyalist yorum yapmaz!

Yabancısı olduğum bu siyasi okumaları bir yana, çok boyutlu, çok sancılı biri olması nedeniyle önemini koruyan şairin bu noktada tashih edilmeye ihtiyacı vardır diye düşünüyorum.

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum