1. YAZARLAR

  2. Semir Cebur

  3. Filistin'in Tibet'ten eksiği ne?
Semir Cebur

Semir Cebur

Yazarın Tüm Yazıları >

Filistin'in Tibet'ten eksiği ne?

23 Nisan 2008 Çarşamba 06:27A+A-

Çin'in Tibet üzerinde kurduğu baskıyı eleştirmek için birbiriyle yarışan Batılı ülkeler, iş Filistin sorununa geldiğinde işgalciyi değil, işgal altındaki halkı boykot ediyor. İsrail hükümetinin ve pek çok İsrailli'nin Çin'i kınamasıysa trajik. Arapların Filistin'i korumak adına adım atması şart

Tibet'teki olayların Batı ülkelerinden ve Batılı medya organlarından gördüğü ilgi, uluslararası ilişkilerin vardığı riyakârlık ve çifte standardın açık örneği. Zira bu ülkelerin liderleri, Çin'in Budist rahiplerin isyanına yönelik tutumunu kınamakta adeta yarışıyor. Örneğin, Almanya ve Fransa Çinli yetkililerden Tibet'e bağımsızlık vermesini istediler. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel, Filistinlilerin dönüş ve işgalden kurtuluş hakkından kesinlikle söz etmedi. Bunun yerine bütün Arapların duygularını tahrik ederek, İsrail'in kuruluşunun 60. yıl kutlamalarına katılmak için İsrail'e yöneldiler. Keza Amerikan başkanlık adayları da aynı şekilde davranıyor. Bunun yanı sıra, Amerikalı yetkililer Çin'e karşı dünyayı ayağa kaldırırken, CIA'in Tibet halkının 'ayaklanması'nı tutuşturmada parmağı var.

Son örnek Kongre kararı

Öte yandan, İsrail'e yönelik Amerikan bağımlılığı benzeri görülmemiş bir noktaya vardı. Bunun son göstergesi, Kongre'nin Siyonist hareketin İsrail'e göç ettirdiği Arap ülkeleri Yahudilerinin, mülteci konumundan beslenmeleri gerektiğini öngören tasarısıydı. Oysa ABD yönetimi, gerçek Filistinli göçmenlerin vatanlarına dönüş hakkını inkâr ediyor.

Batı medyasıysa Pekin'e karşı şiddet gösterileri sırasında ölen veya yaralanan onlarca Tibetli rahip için timsah gözyaşları dökerken, Filistin'de boğazlananlara karşı duruyor ve Siyonist kasapları masumlaştırıyor; saldırganı destekliyor, kurbanı kınıyor.

Batılı ve diğer ülkelerin Tibet sorunu ve Filistin sorununa yönelik tutumlarını karşılaştırdığımızda, önümüzde kör bağlılığın ve adaletsizliğin açık tablosu beliriyor. Tibet'le Filistin sorunları arasında karşılaştırma alanı bulunmamasına rağmen, bağımsızlık mücadelesi ikisi arasındaki ortak etken. Fakat Batı, Tibet halkının bağımsızlığını destekleyip Çin işgalini kınarken, her gün insanlık dışı uygulamalara ve vahşi bir işgale maruz kalan Filistin halkına karşı Siyonist işgali destekliyor.

Bütün bunlar, Filistin sorununun açık yarasıyla dünya barışını tehlikeye maruz bırakmasına, Filistin'in önemli stratejik konumu ve Arapların beslendiği doğal kaynaklardan dolayı dünya ekonomisini eritmesine rağmen yaşanıyor. Tibet bölgesiyse, özelde Filistin'in ve genelde de Arap bölgesinin sahip olduğu stratejik önemden yoksun.

Orta Asya'da özerk yönetime sahip Tibet'in, uluslararası şartların akışına hiçbir etkisi yok. Tibet, Çin'in ayrılmaz bir parçası olmakla beraber, Çin'in buradaki kontrolü dünyaya hiçbir maliyet getirmemekte ve ülkenin içişleri çerçevesinde kalmaktadır. Oysa Batı emperyalizminin denizler ötesinden Filistin'i işgal etmesi için getirdiği güçler, tıpkı Irak, Afganistan, Lübnan ve Filistin'deki gibi savaşlara yol açıp işgallere girişmek için tehlikeli roller oynuyor. Bu işgallerin ve özellikle de İsrail işgalinin sonuçları epey tehlikeli. İşgal, ekonomik etkilerinin ve can kayıplarının yanı sıra dünya barışını tehlikeye maruz bırakıyor. Bütün bunlara rağmen Batı işgali görmezden geliyor ve kızgınlığını, ülkesinden kovulan, toplumu yıkılan, işgale direnmek ve bağımsızlık için çalışmak dışında bir günahı olmayan Filistin halkından çıkarıyor.

İsrail hükümeti ve birçok İsrailli Tibet'teki Çin işgaline karşı çıkıyor ve Tibet halkının bağımsızlık çabasını desteklediklerini iddia ediyor. Arap topraklarını işgal eden ve Filistin halkına karşı en çirkin suçları işleyen İsrail'in, Çin'i kınaması gerçekten trajik. Oysa Çinliler Tibet halkının topraklarına el koymadı, uçaklarla bombalamadı, evlerini yıkmadı, çocuklarını boğazlamadı ve onları yaşamın en basit dinamiklerinden mahrum bırakmadılar.

İsrailli gazeteci Gideon Levy'nin 13 Nisan'da Haaretz gazetesinde yazdığı gibi, "İsraillilerin Tibet'teki Çin işgaline karşı durmak gibi ahlaki bir hakkı yoktur." Kaderin cilvesi, İsrail'deki Tibet Halkı Dostları Cemiyeti'nin Başkanı Psikolog Nahi Alon, 1967'de Gazze'de iki Filistinli'nin öldürülmesine karışmış eski bir subay. Levy ayrıca şu eklemede bulunuyor: "Kendi arka bahçesinde Çin'inkinden aşağı kalmayan askeri baskı uygulayan ve işgale karşı neredeyse hiçbir protestonun yapılmadığı bir devletin vatandaşlarının, başka bir işgali protesto etmesinin meşruiyeti yoktur." İsrailli yorumcu şu ifadelerinde de tümüyle haklı: "Bugün dünyada hiçbir yer Gazze kadar abluka altında değil. Peki sonuç ne? Dünya Çin konusunda işgalciyi boykot etme çağrısında bulunurken, absürd bir şekilde iş Filistinlilere gelince işgal altındaki varlığı, veya en azından onun seçilmiş liderliğini boykot ediyor. Bunun tarihte bir benzeri yoktur."

Trajediden Araplar sorumlu

Fakat Batı'nın, Tibet halkının bağımsızlığını desteklediğini iddia ederken, bağımsızlık ve vatanına dönmek gibi doğal hakkından soyutladığı Filistin halkına yönelik bu zulmünün sorumlusu kim? Doğal olarak rejimleri ve hatta halklarıyla Araplar, bu trajedinin sorumlusu. Zira ellerindeki geniş imkânlarla Batı'nın tavırlarına karşı koysalardı, onları temel hatalarını düzelmeye mecbur bırakır, zulme direnmeye zorlayabilirlerdi.

Fakat Araplar Filistinli kardeşlerini desteklemekten uzak durdukça Batı, Arap topraklarını işgali, sömürmeyi, Filistin haklarını inkâr etmeyi, saldırana yardımı ve kurbana komplo kurmayı sürdürecek. Araplar ne zaman saygınlıklarını kazanacak ve milletler arasındaki konumlarını tekrar kazanacak? Ne zaman uyanacak ve olayların akışına etkide bulunacaklar?

 (Londra'da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, 19 Nisan 2008)

Radikal gazetesi

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum