1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. Fetih kutlamalarına dair
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

Fetih kutlamalarına dair

01 Haziran 2009 Pazartesi 03:54A+A-

Tarihimizle yüzleşme konusunda ne kadar ayaklarımızı sürüyorsak tarih içinden kendimize hayranlığımızı pekiştirecek sahnelere de galiba o kadar sık takılıp kalıyoruz. Tarih sözkonusu olduğunda onu bugünün bağlamından ayrı düşünmek tabii ki mümkün değildir. Hatta tarihe olan ilgimiz çok nadiren geçmişteki bir olayın gerçekten aydınlatılması ve gerçek mahiyetiyle anlaşılması ile ilgili bir sorundur. Onun dışında tarihe her yolculuğun biletini tamamen günümüzle ilgili bir siyasal tartışma veya irade keser. O yüzden tarih geçmişin bir sorunu değil, her zaman günümüzün bir sorunudur.

Aslında sözü fazla uzatmadan her yıldönümünde yazmaya fena halde kendimi mecbur hissettiğim bir konuya, fetih kutlamalarına getirmek istiyorum. Bu yıl da giderek artan bir abartılı gösterişle yaşanan ama genellikle pek tartışılmayan fetih kutlamalarının ürettiği kültürün, kişiliğin veya tarih bilincinin anlamı üzerinde durmak gerekiyor.

Gerçekten de fetih kutlamaları fethin sürekli anılması, hatırlanması, bir yeri içselleştirmekle ilgili bazı sorunları da gündeme getirmiyor mu? Aradan geçen 556 yıl bir şehri, bir ülkeyi hâlâ yeterince vatan kılmamış mı? Öyle ya! Fetih, neresinden bakılırsa sürekli olarak bir yerin fetihten öncesini de hatırlatır.

Peki, Fethin Osmanlı döneminde hiç kutlanmamış olduğunu biliyor musunuz? Osmanlı İstanbul'u fethettikten sonra dönüp bir daha eskiye bakmamış gibi. Fetih müyesser olmuş kemale ermiş ve Konstantinopolis için İstanbul isminde yeni bir sayfa açılmış.

Fetih kutlamaları Cumhuriyet sonrasında 1939 yılından itibaren gündeme geliyor ve 1953 yılından sonra da Türk-İslam ülküsünün bir kimlik inşa töreni haline gelmeye başlıyor. Bir yanı tamamen İslami bir terminolojiyle beslenen fetih söyleminin, İslam'ın siyasal ve toplumsal kurumlarını tamamen yitirmiş olduğu bir ortamda hatırlanmaya başlanmasının tipik bir ideolojik yanı olduğu açıktır. Burada girişmesi biraz uzun bir mevzu olabilir ama yine de değinmeden geçmeyelim: kendi gerçeğinden alabildiğine kopuk bir uzak geçmişe yapılan "iltica" söz konusudur. Çok sorunlu bir psikoloji bu...

Bu marazi psikolojinin ürettiği hamasete, tarih ve ecdat övüncüne emin olun Türkiye'nin ihtiyacı yok. Türkiye'nin milli gurur konusunda fazlası var eksiği yok ve megalomaniye varan bu fazlalıklar Türkiye'yi toplum olarak dünyaya, diğer insanlara daha fazla kapatıyor. Fethin hatırlandığı otuzlu yılların dünyasında da değiliz artık. O günün dünyası güncelin içinde kaybettiğini şanlı geçmişte bulup telafi etmeye çalışıyordu. Bugün artık tarihte yapılan aramaların bugüne bir fayda taşımadığı hatta maliyetlerinin de fazlasıyla lüks tüketim kapsamına girdiği bir dünyadayız. Bugünün dünyasında gerçekten iş yapanlar kazanıyor, ilerliyor, ülkesini de ilerletiyor.

Ayrıca İstanbul'u fethetmeyi akıl etmeye başlamış olduğumuz dönemle İstanbul'u berbat etmeye başladığımız dönemler arasındaki eşzamanlılık da yeterince öğretici olmalı değil mi? Dücane Cündioğlu dünkü yazısında bu ilişkiye tam yerinde değinmiş. Fetihten sonra Cündioğlu'nun aklına (dinen caiz olmadığı halde) hicret etmeyi aklına düşürecek kadar İstanbul'a reva görülen kötü muamele üzerinde he-pimizin düşünmesi gerekmez mi?

"İstanbul'u ne hâldeyken aldığımızı, nasıl ve ne surette yaşattığımızı ve son yetmiş-seksen sene içinde şu canım beldeyi ne hâle getirdiğimizi niçin adam gibi müzakereye açmayız da bu şehri nasıl ve ne zaman fethettiğimizi davul zurnayla kutlamayı marifet sayarız?"

Ya ne yapmalı?

Bu mevzu tabii ki bu yazının sınırlarını aşar, ama isterseniz Taraf Gazetesinden Sivilay Abla'ya İstanbul Belediyesi adına fetih kutlamaları konusundaki önerilerini soran "Başkan" rumuzlu okuyucuya verdiği cevaba kulak vererek bitirelim:

Cevap: Sevgili Başkan, derhal fetih kutlamalarını iptal etmenizi ve bir daha da fethin adını ağzınıza almamanızı şiddetle tavsiye ederim. Siz her kutlamada aslında şunu söylüyorsunuz: "Biz buraların yabancısıyız abla. Burası başkalarınındı. Sonra biz çok uzaklardan geldik ve şehri zorla ellerinden aldık."

Yahu kardeşim! Bir insan 550 yıl geçmesine rağmen kendini hâlâ mı yerli görmez? Ne tükenmez bir göçmenlik halidir. İnsan bu hikâyeyi unutturmaya çalışmak yerine kendi ağzıyla kendini ele verir mi? Bu kutlamaların yapıldığı gün, Atina'da 'İstanbul'u geri alacağız' yeminleri edilse, anma törenleri yapılsa bizden daha çok mu ayıp etmiş olurlar?

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum