1. YAZARLAR

  2. M. Nedim Hazar

  3. Evet dinleniyoruz...
M. Nedim Hazar

M. Nedim Hazar

Yazarın Tüm Yazıları >

Evet dinleniyoruz...

22 Eylül 2008 Pazartesi 03:04A+A-

Ve izleniyoruz hatta... Hem de olabilecek en gelişmiş sistemler ile. Öyle ki; parmak kameraların, yakınlaştırmalı mikrofonların, ortam dinleme aletlerinin, cep böceklerinin, uydu takip sistemlerinin bile iptidai kaldığı teknoloji bu...

Kayda geçiyor her şey. Sonsuz bir diskin yaptığı kayıt akıl üstü bir şekilde arşivliyor tüm olup bitenleri. Güvenlik kameraları gibi düşük rezülasyonlu yahut zaman sıçramalı da değil bu kayıt. Genel ve sabit bir açıyla da değil; bir reji mantığıyla kurulmuş sayısız açıyla ve sınırsız kameraların oluşturduğu bir sistem tarafından yapılıyor.

Üstüne üstlük engellenmesi mümkün olmayan bir sistem bu. Birtakım teknolojik önlemler, manyetik dalgalar, cihazların pilini çıkarmalar, yorganın altına kafa sokmalar ile de önlenemiyor. Her türlü arazi ve şeraitte pürüzsüz, hışırtısız, parazitsiz ve kesintisiz yapılıyor kayıt.

Evet evet, izleniyor ve dinleniyoruz...

Biliyorum kalbi çıfıt çarşısına dönmüş, hayatları entrika, dalavere, 'tak-şak' ile geçmiş güruh için epey korkutucu cümleler bunlar.

Ben söylemiyorum bunu, bizzat sistemi kuran söylüyor, Kur'an'ıyla söylüyor...

Elbette inanmak istemeyen için yapacak bir şey yok. Paranoya ve her türlü hastalıklı ruh haliyle misyonlarını yerine getirecek onlar. En ufak bir istem dışı ortaya faş oluşta panik ile 'kim dinliyor bizi?' diye öfkeyle bağırıp çağıracaklar da...

Bu ses ve görüntü sistemini tespit etme şansımız yok. Bu da çarşının mütecasirlerine kötü bir haber. Doğrusu; kaydeden şeyler belli de nasıl ve hangi sistem ile yaptıkları meçhul... Her şeye entegre olabilen bir kayıt sisteminden bahsediyoruz burada. Masa, sandalye, duvar, dağ, taş, ağaç, elbise...

Devlet Düşmanı filmindeki gibi topuğu parçalayıp çipi bulmak ve cips poşetine koyup sinyali dağıtmak mümkün değil.

Bu sistemin şu andaki kayıt sistemlerini ellerinde tutup, her fırsatta menfaatleri için gazete manşetlerinden, TV ekranlarından boca eden yoz zihniyetinkinden bir diğer farkı da sürprizsiz oluşu. Kayıt yapıldığı insanlığın varlığından beri hep bildirilmiş. İlanlar yapılmış, uyarılar yayınlanmış, bildiriler gönderilmiş... Yapılan kayıtların ne zaman kullanılacağı da...

Andıç Medyası türünden yayın organlarından olmayacak tabii bu kayıtların gösterimi.

Esas şenliğin o zaman olacağını bilen biliyor elbette. Gerçek yüzlerin ortaya çıkmasıyla oluşan o trajikomedi de yine kayıtlı olacak iyi mi? Kendini barış ve özgürlükçü gibi lanse edenlerin suratına bir tokat gibi yine kendi görüntüleri vurulacak. Ufacık bir menfaat için bir vahşi hayvan kadar saldırgan olanların piyasaya sundukları o mel'ul, mahcup kedi yavrusu ifadesi de o zaman bozulacak. Kaç kuruşluk olduğunu gösterecek herkesin.

Her türlü itirazı, reddiyeyi, üst mahkemeye başvuruyu da önleyecek kadar net ve kesin olacak bu kayıtlar. En ufak bir mızmızlanmada başka bir kayıt, inkar etmede diğer bir görüntü tokat gibi şaklayacak yüzlerde.

İnsanoğlu yüzde 10'unu bile kullanamadığı beyniyle bu kadar sistemler, bu kadar teknolojiler geliştirecek de, ilahi idrak mi bunların binlerle mislini uygulamaktan aciz olacak?

Ki bakınız bilime ve gelişmelere. Yüzlerle, binlerle numunesi ve işareti vardır büyük ve mutlak kayıtla ilgili delillerin. Kirlian'a bakın, Edison'a bakın, Tesla'ya bakın. Buldukları şey gerçeğin yüzde kaçıymış bir sorun bakalım. Bir taş parçasına sesin nasıl hapsolduğuna, bir karbon varyantına görüntünün nasıl nakşedildiğine şaşırmayanlar, bahsettiğim bu müthiş ekolojik ve evrensel kayıt sistemine de bırakınız hayret etmeyi 'hak ve gereklidir' diyecektir.

Bu gerçeklerin verdiği ürpertiden kaçmak için en küçük dünyevi deliği kendine kocaman plaza olarak kurgulayanların algılayabileceği şeyler değil şüphesiz tüm bunlar. Ancak algılanamıyor diye gerçek olmadığı anlamına da gelmiyor. Bilen biliyor birincisi. İkincisi, mutlak adalet ve hakikat bunu zaruri görüyor, şart koşuyor.

Dünyeviliği, sekeratı, muzıratı niye bu kadar sevip perestiş ediyorlar sanıyorsunuz ki? Yalama bir ruhun, iğdiş edilmiş bir beynin en büyük kâbusu bu olmasın da ne olsun?

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT