1. YAZARLAR

  2. Lars Akerhaug

  3. Eşikteki Mısır
Lars Akerhaug

Lars Akerhaug

Yazarın Tüm Yazıları >

Eşikteki Mısır

23 Nisan 2008 Çarşamba 12:20A+A-

Toplumsal protestolar dalgası yükseliyor, ama muhalif hareketin bu güçleri bir araya getirme kapasitesi hakkında hala soru işaretleri var.

Kuzey Mısır’da bir endüstri merkezi olan Mahalla al-Kubra’daki son olaylar, zamlara karşı harekete geçen, sokakları dolduran binlerce emekçi, ülkede var olan tatminsizliğin ve rahatsızlığın ne kadar derin olduğunu gösterdi. Toplumsal eylemlerin yükselmesine pek çok etken neden oldu, ancak bunlardan en önemlileri; temel ihtiyaç maddeleri üzerindeki yüksek enflasyon, Mısır kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi ve Mısır toplumunun geniş kesimleri tarafından hissedilen marjinalizasyondu.

Mısırlı ağır işçiler çoğunlukla, boyun eğmeye ve egemenlerin kurallarına uymaya alıştıkları eleştirisiyle karşı karşıya kalırlar. Bu oryantalist bir mit olabilir, ancak egemen sınıfların Mısır tarihi boyunca Mısırlı işçiler üzerinde şiddetli baskı biçimleri uyguladıkları da bir gerçektir. Özellikle Filistin’de, Irak’ta, Lübnan’da büyük direniş hareketleri tarihe iz düşmüş olsa da, Ortadoğu rejimlerinin temel karakteristik bir özelliği vardır; dikkate değer bir stabilite. Nil Deltası ve Üst Mısır ülkesi mükemmel bir örnek olarak gösterilebilir. Dünyadaki pek çok ülkenin övünmeyeceği hatta şikayet edeceği statüko 1981 yılından beri değişmeden korunmaktadır. Muhammed Hüsnü Mübarek hala başkan ve şu sıralarda koltuğu oğluna devretmenin hesaplarını yapıyor.

Ancak, bu günlerde, düşük bir hızda da olsa değişiklikler yaklaşıyor gibi görünüyor. “Mısır toplumu yavaş yavaş değişiyor” diyor, 2007 yılında Mısır devletinin baskıları sonucu istifa etmek zorunda bırakılan muhalif Karama gazetesi editörü Abd-el-halim Kandil. Ve devam ediyor: “İşçi hareketleri, yeni bir dinamik geliştiriyor. Değişim yolunun tıkandığını görünce, değişim için politik bir yol geliştirecekler.”

Mahalla’nın çanları

Mahalla al-Kubra işçileri, iki yılı aşkın süredir asgari ücrette artış ve diğer toplumsal taleplerle yürüttükleri grev mücadelesinin merkezi olan Misr Spinning ve Weaving Şirketi’ne ait işyerlerinin kontrolü Mısır devlet polisine ve ona bağlı güçlere geçince, 6 ve 7 Nisan’da sokakları zaptettiler. Bunlar, 6 Nisan grevinin işaretçileriydi. Grev daha sonrasında Mısır muhalefeti tarafından güçlendirildi ve genel bir greve dönüştürülmeye çalışıldı. İki günlük ayaklanma, ardından patlak veren protestolar ve gözaltılar ile birlikte halk 1977’de harlanan ekmek ayaklanmalarının geri mi döndüğünü sormaya başladı.

Mısır devletinin stratejsinin eylem yapmaya kalkan, eleştirilerini yükseltmeye başlayan herkesi susturmak, bastırmak olduğu açıktı. Ancak bu eski taktik artık işe yaramıyor. Mahalla al-Kubra sokaklarında, grev günlerinde polisin çok büyük gücüne karşın, eylemciler sokakları anlık ve kendiliğinden eylemlerle zaptetti. Onların eylemleri enflasyona, yükselen ekmek krizine ve ayrıca doğrudan rejime karşı idi. Sokaklarda Mübarek’in posterleri yakıldı.

Abd el-Halim, iyimser bir yaklaşımla, “Şimdi yeni bir aşamaya girdik” diyor ve devam ediyor: “Ya rejimi geri adım atmaya ve bir geçiş hükümeti kurmaya zorlayacağız ya da daha büyük bir ihtimalle durum toptan bir kaos olacak.”

Yeni aşamanın ne inşa ettiği çok daha belirsiz. Kimileri toplumsal protestoların bir orman yangını gibi dalga dalga yayılma potansiyeli taşıdığı teorisine dayanan iddialarla yeni eylemler için çağrılar yapıyor. İslami İşçi Partisi’nden Magdi Ahmet Hüseyin, “İnternet insanlara ulaşma konusunda ne kadar etkili bir araç olduğunu kanıtladı” diyor. İşçi Partisi, Hüsnü Mübarek’in doğumgünü de olan 4 Mayıs’ta Facebook üzerinden yeni bir grev çağrısı yapıyor.

Açıktır ki, böylesi bir grev çok zor koşullar altında gerçekleşecektir. Genel grevin emek hareketi ile sol arasında yapay bir bağlantı oluşturabileceği tartışılıyor, bir politik eylemci bu durumu, bağlantıyı “Yeni bir şans” olarak değerlendiriyor. Bugünlerde böylesi bir bağlantının olmadığı görülüyor. Ve tüm bunlar, emekçilerin kendilerini politik muhalefetin bir parçası olarak görüp görmedikleri ve Mahalla al-Kubra’da gelişen mücadelenin Mübarek’i alaşağı edebilecek bir harekete dönüşüp dönüşemeyeceği sorularını da beraberinde getiriyor.

Politik liderlikten yoksunluk

Mısır emekçi hareketi derin ekonomist bir karakter taşıyor. “Amaçları ‘ekmek’ mücadelesi ve ulusal ve yerel düzeyde daha iyi bir temsiliyet olan örgütlü emek hareketi tarafından gerçekleştirilen grevlerle geniş politik muhalefet arasındaki bağlantı henüz çok bulanık” yorumları yapılıyor.

Genel olarak, durum bize atomları ve elektronları hatırlatıyor. Kitleleri atomlara benzetebiliriz; memnuniyetsizliği besleyen sabit element halktır. Toplumsal depresyon o kadar geniş düzeydedir ki bu hemen hemen tüm alanlarda kendini göstermektedir. Kendi yörüngelerinde hareket eden elektronlar, formel endüstriyel sektörlerdeki öncü işçiler, İslamcılar ya da muhalif aydınlar gibi görece olarak marjinal hareketlerdir. Ve sorun elbetteki elektronlar gibi toplumsal hareketlerin de örgütsüz olmasıdır. Buna rağmen atomların ya da kitlelerin ilerlediği/aktığı yön yine görece olarak rastgeledir/kendiliğindendir. (Elbette ki, fizikte olduğu gibi politikada da hiçbir olay tam ve kesin olarak rastgele/kendiliğinden değildir.) Evet, gerçekten de, Mısır’ın nereye gittiğini belirlemek ya da rejimin bu fırtınayı da atlatıp atlatamayacağını tahmin etmek çok zordur.

Mısır rejiminin çok daha kötü fırtınaları atlattığını unutmayalım. 1977 ekmek ayaklanmaları çok daha şiddetli ve yaygındı. İslamcıların 1990’ların başındaki militan ayaklanmaları halk kitleleri arasında daha az yaygınlaşmış olsa da daha örgütlü, militan ve sayısal olarak harekete geçirme kapasitesi bakımından işçi hareketlerinden daha güçlüydü.

Dışlanmış orta sınıflar

El-Cezire çalışanı Ahmet Mansur, 6 Şubat günü Morocco Gazetesi’nde Mısır devletinin tüm alanlardan yayılan saldırılarla nasıl karşı karşıya olduğunu yazıyordu. Mansur, doktorlar, hukukçular gibi orta sınıfların Mısır otoritelerinin baskısını nasıl hissettiklerini anlatıyordu. Mısır devletinin politikaları yalnızca yoksulları toplumun en altında tutmuyor, aynı zamanda, aydın sınıfların da devletle doğrudan karşı karşıya geldikleri bir konumda yer almalarına neden oluyordu.

Mansur, Doktorlar Sendikasından doktorların Kahire’de bir kitap fuarında polisler tarafından nasıl abluka altına alındığını anlatıyor yazısında. Doktorlar Sendikası, Avukatlar Birliği ve Gazeteciler Sendikası ve benzer birlikler uzun bir zamandır Mısır muhalefetinin beslendiği ana kaynak.

Steven A. Cook, ABD dışişleri politikası blogunda 9 Nisan günü şunları yazıyordu: “Bu unsurların Mısır’ın otoriter rejiminin kaynağına alternatif oluşturacak bir durumu ortaya çıkarabilecekleri söylenemez. Ancak bu eylemler toplamına bugünlerde yeni bir element ekleniyor. Geçen aylarda, çeşitli bakanlıklardan küçük bürokratlar oturma eylemleri gibi eylemler düzenlediler. Bu bazılarının tahmin edeceğinden daha güçlü bir grup. Tüm bunların ardından, bürokratlar hükümete bir teklif götürdüler ve Ulusal Demokratik Parti için tarihi bir destek sağladılar. Mübarek’in hükümetin büroktarlar takımının harekete geçmesine dayanabilmesi mümkün değildir.”

İslamcılar ne yapıyor?

Müslüman Kardeşler, geleneksel olarak aydın sınıfların toplumsal hareketlerine hakim ve gerçekte, sendikalar ve Müslüman kardeşler o kadar iç içe geçmiş durumdaki çoğu zaman aralarına bir çizgi çekmek mümkün olmuyor. Teknik uzmanlık alanlarında bu durum özellikle belirgin hale geliyor. Nasırcılar ve solcular arasındaki çelişki özellikle çok şiddetli. Ancak kimse Müslüman Kardeşlerin gücünü küçümseyemiyor. Müslüman Kardeşler, Mısır’daki en geniş politik güç ve –özellikle de devlet tarafından tanınan Tagammu ve Nasırcı partinin hareketsiz üyelerini saymazsanız- belki geriye kalan tüm muhalif kesimlerin toplamından bile daha güçlü. Bu sıfatla, hiç kimse Müslüman Kardeşlerin rolünü yok sayamaz. Gerçekte, muhalif hareketler tarafından son yıllarda uygulanan strateji İslamcılarla ortak hareket etmek ve ittifaklar oluşturmak doğrultusunda. Bu, özellikle Kahire’de örgütlenen, görece küçük ama eylemli ve aktif bir Troçkist grup olan Devrimci Sosyalistlerin açık ve net fikri. Ancak, diğerleri arasında da İslamcılara karşı daha örtülü ve eleştirel olsa da benzer görüşler mevcut. Gerçekte, Kifaya’nın oluşumunu ve ortaya çıkışını da böyle bir bakış açısı ile değerlendirmek akla yatkın olacaktır. Başka başka görüşler olsa da, eylemciler genel olarak Müslüman Kardeşlerin devletin yanında olmasındansa kendi yanlarında olmasını tercih ediyor.

Pek çokları, Müslüman Kardeşleri rejim ile sümen altından pazarlık yapmakla suçluyor. 2005 parlamento seçimlerinde Müslüman Kardeşlerin rejimin baskılarına ve saldırılarına ve Müslüman Kardeşlerin bu baskılara halk direnişi ile yanıt vermelerine karşın 88 temsilci seçmesinin ardından da bu eleştiriler yükselidi. Mecliste bir kez halkın İslamcı temsilcileri bir kez Mısır meclisinin konsensük tarzında politika yürütme biçimini de tehdit etmişlerdi. 8 Nisan yerel seçimleri öncesinde, Müslüman Kardeşlerin 900 üyesi gözaltına alındı ve bağımsız adayların seçimlere katılması açık biçimde engellendi. Tüm bunlar Kifaya hareketi ile birlikte Müslüman Kardeşlerin seçimleri boykot etmesine neden oldu.

Müslüman Kardeşler sırt çeviriyor

Müslüman Kardeşler böylelikle Mısır rejimi ile uzlaştıkları eleştirilerini yanıtlıyorlar. Kardeşler, bize baskı uygulayan bir rejimle nasıl uzlaşabiliriz diye soruyorlar. Soru güzel ancak diğer eylemciler tam olarak da baskının ve çökertme tehditlerinin Müslüman Kardeşlerin 6 Nisan eylemlerinde yer almasının, yalnızca sembolik desteklerle yetinmelerinin nedeni olduğunu düşünüyorlar.

Abd el-Halim Kandil, bu konuda, “Müslüman Kardeşler ekonomik bakımdan değerlendirildiğinde sağcı bir güçtür, ancak onlarla demokrasi için ve ABD ile İsrail işgaline karşı mücadelede ortaklaşmak mümkündür” diyor. Bu alıntı belki de tüm dünyada fonları bulunan ve zengin yatırımcılar ve patronlarla bağları olan grubun işler, Mısır emekçileri arasında kızışınca neden muhalif harekete sırtını döndüğünü açıklayacaktır.

Son olarak, Müslüman Kardeşlerin kendilerini politik bir partiye dönüştürme mücadelesinde olduklarını unutmamak gerekir. Somut durumda bu imkansız gibi görünse de, Müslüman Kardeşler kendini uzun erimli planlara göre konumlandırmaya alışkındır. Ancak kendinizi bir parti gibi organize ediyorsanız, bunun açık riskleri de vardır. Müslüman Kardeşlerin genç üyeleri ve destekçileri, rehberlik konseyinin kadınların başkanlık yapabileceği açıklamasının ardından bunun İslami yoldan bir sapma olduğunu söyleyerek internet üzerinden protestolar yükseltmeye başladılar. Politik tarafların netleşmesi ile birlikte bugün çok kolay bir biçimde örgütlerin toplumsal ve dini ağları içerisinde kapsanan öğelerin parçalanarak kopuşması mümkün olacak.

ABD’nın kalıcılığı demokrasinin yok olması anlamına gelir

2005 yılında ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi” çanlarını duymaya başladı. Beyaz Saray’dan gelen baskılar sonucunda, Mübarek ve kafadarları çok-adaylı seçim sistemini 1952 devriminden bu yana Mısır tarihinde ilk kez kabul etmek zorunda kaldı. Liberal Parti’den Ayman Nur Mübarek’in karşısına bir rakip olarak çıkmıştı. Nur, Beyaz Saray destekliydi ve Mısır’ı ‘batı demokrasi’sine sahip bir ülkeye çevirmek istiyordu.

Sonrasında, Müslüman Kardeşler, çok partili seçimlerde kendi bağımsız adayları Maglis al-Şahap’ı aday göstermek için bastırdılar. Bu deneyim, bekleniyor olmasına karşın, Atlantik’in diğer tarafındaki “demokrasi getirici”lerin ürküttü. ABD işgal güçlerinin Irak’ta karşılaştığı sorunlar, Lübnan’a karşı savaşta Hizbullah’ın zaferi, Filistin direnişi, Hamas’ın seçim zaferi ve sonrasında Hamas’a yönelik abluka, İran’la ufukta beliren çarpışma…. Bu bölgede artık demokratik reform adına söylenebilecek tatlı sözlere yer yok. ABD’nin Mübarek’le ilgili sorunları olabilir ancak yine de ABD bölgede demokrasinin ABD karşıtlarının seçilmesi anlamına geldiğini çok iyi öğrendi.

*Norveçli gazeteci Lars Akerhaug'un 18 Nisan'da antiimperialista.org'ta yayınlanan yazısıdır. İngilizce'den çevirdik.

Atılım

YAZIYA YORUM KAT