1. YAZARLAR

  2. Nazlı Ilıcak

  3. Dursun Çiçek saatli bomba
Nazlı Ilıcak

Nazlı Ilıcak

Yazarın Tüm Yazıları >

Dursun Çiçek saatli bomba

18 Mart 2010 Perşembe 11:21A+A-
Dursun Çiçek meselesi önemli. İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın altında imzası bulunduğu ileri sürülen Çiçek, bir taraftan 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk ile, diğer taraftan da, 1. Ordu Komutanı Hasan Iğsız ile irtibatlı. (Dursun Çiçek'in Erzincan'a gittiği ve 3. Ordu Karargâhı'nda toplantı yaptığı ileri sürülüyor. İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nı da, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Hasan Iğsız'ın talimatıyla hazırladığı belirtiliyor.) Üstelik belgenin, Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı'nda hazırlandığı iddia edildiğine göre, hadisenin ucu, Org. İlker Başbuğ'a kadar uzanıyor. Islak imzalı belge, suç unsurları taşıyor. O belgede amaç, sadece irtica ile mücadele değil. AK Parti içindeki ajanlarla ilişki kurularak, partinin bütünlüğünün bozulması, ayrıca Fethullah Gülen cemaatinin evlerine, okullarına silâh yerleştirmek suretiyle, söz konusu cemaatin kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırılması hedefleniyor.
Belge hakkında çeşitli raporlar var. Adli Tıp'ın incelemesinde, belgenin orijinal ve üzerindeki ıslak imzanın Çiçek'e ait olduğu belirlendi. Çiçek'in talebi doğrultusunda, Adli Tıp Kurumu Üst Kurulu da araştırma yaptı; 7'ye karşı 4 oyla, belgedeki imzayı, Dursun Çiçek'in attığı doğrulandı. 16 Şubat 2010'da, aslı Genelkurmay'a yollandı. Askeri savcı, Jandarma Kriminal'e başvurdu. Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Laboratuarı da, imzanın Dursun Çiçek'in elinin ürünü olduğu sonucuna vardı (23 Şubat 2010).
Şüpheli bir durum yaratmak için, bu defa, "Genelkurmay'daki mürekkeple, imzanın mürekkebi tutuyor mu? Belgede Çiçek'e ait parmak izi bulunuyor mu?" gibi tespitlerin yapılması talep ediliyor. Nedir bu zorlama? Ayrıca, Dursun Çiçek'in ocak sonu ya da şubat ayında Erzincan'a bir askeri helikopterle gelip, orduevinde kalıp kalmadığı da, Erzurum Savcılığı tarafından araştırılmak istendi. Ama Genelkurmay, "devlet sırrı" gerekçesiyle buna da karşı çıktı.
İstanbul Savcılığı, Ekim 2009'da gelen ihbar mektubuna dayanarak, Genelkurmay Karargâhı'nda imha işlemine karıştığı ileri sürülen kişilerin ifadesini aldı fakat talep etmesine rağmen, Albay Çiçek'in bilgisayarı ve görev yaptığı Bilgi Destek Dairesi'ndeki diğer bilgisayarlara ulaşamadı.
Hatırlayalım: İhbar mektubunda şu iddialar yer alıyordu: "Avukat Serdar Öztürk'ün bürosunda bulunan belge Taraf'ta yayınlandığı gün (12 Haziran 2009), sabah 4.30 itibariyle, İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Dairesi Başkanı Tümgeneral Mutlu Arıkan, Bilgi Destek Dairesi Başkanlığı'na geldi. Bu dairede görevli, Dursun Çiçek haricindeki 2 şube müdürünün, mesai başlangıcından önce, Çiçek'in şubesinde bilgi ve belge temizliği yaptığına şahit oldu. Savcılığın olaya el koyması hususu gündeme gelince, Albay Çiçek'in bilgisayarı ve ilgili şubedeki bütün bilgisayarlar ile server (ana bilgisayar) alındı ve özel programlarla 35 kez, geri getirilmeyecek şekilde silindi. Bu işlemler 19-20-21 Haziran 2009'da, cuma, cumartesi ve pazar günü gerçekleşti. Ayrıca, belgenin TSK'ya ait olmadığını raporlamak ve yazım teknikleri açısından sahte olduğunu ispatlamak amacıyla, Bilgi Destek Harekâtı ve Gayrinizami Harp tekniklerinde deneyimli bir personelin başkanlığında bilirkişi heyeti oluşturuldu."
Savcıların soruşturmasını engelleyecek tasarruflar mevcut. Zira Dursun Çiçek suçlu bulunursa, iddialar 1. Ordu'ya, 3. Ordu'ya ve Genelkurmay Başkanlığı'na kadar uzanabilir. Balyoz Operasyonu'nda, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman'ın ve dönemin Kurmay Başkanı İlker Başbuğ'un haberi yoktu denildi. Ama Dursun Çiçek, çevreyi dağıtması muhtemel bir saatli bomba gibi.
 
***
 
Pırıltılı bir isim: Numan Kurtulmuş
 
Siyasette uzun vadeli tahmin yürütmek zor. Ama gene de insan parlaması muhtemel bir yıldızı hissedebilir.
Numan Kurtulmuş'u, Fazilet Partisi İstanbul İl Başkanlığı'ndan beri tanırım. Bilgisi, birikimi ve nazik davranışlarıyla, daima yerini dolduran bir siyasetçi olmuştur. Geçenlerde, Teoman Rıza Güneri ve Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Erol Erdoğan ile birlikte evime geldiler. Dost meclisinde, sohbet imkânı bulduk. Birkaç gazetecinin yanı sıra, gene Fazilet Partisi'nden tanıdığım ve sevdiğim Azmi Ateş çifti de vardı. Ateş olunca akla, hemen yolsuzluklar geliyor. Malûm, AK Parti'nin ilk döneminde, Ateş Yolsuzluk Komisyonu Başkanlığı yapmıştı. Numan Kurtulmuş, "Harun gibi gelip, Karun gibi gitmeyeceğiz" deyince, Azmi Bey de, "Kıssadan hisse" niyetine bir hikâye anlattı:
Kureyşlerden biri hırsızlık yapmış. Hz. Muhammed'e, aracı olması ricasıyla Hz. Fatma'ya gitmişler. Hz. Fatma, "Ben bunu söylemeye cesaret edemem" diye talebi geri çevirmiş. Bu defa, peygamberimizin çok sevdiği Mus'ab İbn Umeyr'i bulmuşlar. Umeyr, olayı, Hz. Muhammed'e nakledince şu cevabı almış: "Bu suçu işleyen, kul hakkı yiyen, kızım Fatma bile olsa, affetmem."
Azmi Ateş, "O, Fatma ki, peygamber efendimizin ehl-i beytindendir; ailesidir; 'Onu seven beni sevmiş olur' dediği kişidir" diye sözlerini bağladı.
O gece, daha ziyade Numan Kurtulmuş konuştu, bizler sual sorduk. Mevlana'nın dediği gibi, "Bir lâfa bakarım, bir de söyleyene" O gece, söyleyen kişi, benim için anlattıklarından daha önemliydi. Kurtulmuş'u, her zaman ışığı olan bir politikacı gibi gördüm. Merkezsağ, lider diye, gene Hüsamettin Cindoruk'u ortaya çıkarırken, Erbakan ekolünden, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç'tan sonra, bir başka pırıltılı isim daha siyaset sahnesinde yer etmeye hazırlanıyor. 2012 ve takip eden yıllarda, Numan Kurtulmuş'un yıldızının yükseldiğini görebiliriz. Tabii ki, gelişmeler bugünden tahmin edilemez. Ama boşluk doğarsa, Saadet Partisi umulmadık bir hamle yapabilir.
Tayyip Erdoğan ve ekibi, muhafazakâr tabanı dönüştürdü; merkeze çekti. Numan Kurtulmuş'un, bugünkü söylemi biraz farklı dahi olsa, aynı misyonu sürdürecek bir kapasiteye sahip olduğuna inanıyorum.
 
SABAH

YAZIYA YORUM KAT