1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. Diyarbakır dershane
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

Diyarbakır dershane

18 Kasım 2013 Pazartesi 23:14A+A-

Diyarbakır'da hiç kuşkusuz Türkiye ve bölge için Tarihin çok önemli, referans oluşturacak bir sayfası altın harflerle yazıldı. O tabloda ışık var, mutluluk var, barış ve kardeşlik var, gelecek var, itimat ve samimiyet var, insana kader gibi dayatılan müzmin sorunlar karşısında insana yaraşır bir iradeyle dik duruş var.

Bir bakıma o tablo, hakkında konuşmanın fazlalık olacağı bir tablo, kendisi yeterince kendini ifade ediyor, yorumcuya fazla yer bırakmıyor zaten.

Başbakan Erdoğan'ın yüreklere dokunan konuşması biter bitmez telefonum çaldı. Arayan samimiyetimiz olan milliyetçi çevreden bir eski arkadaş. Ses tonunda ağlamaklı ve heyecanlı bir duygusallık var. "Hocam" dedi, "ilk defa başbakanı bu kadar kendime yakın hissettim. Açılımla ilgili adımlarını hep endişeyle karşılamış biri olarak bugün bana gösterdiği Diyarbakır'ı da ilk defa bu kadar vatanım gibi hissettim. Üstelik bunu yaparken bir milliyetçi olarak beni de hiç rencide etmedi. Allah başbakanımızdan razı olsun!"

Bahçeli'nin '2. Habur" diye nitelemesi ile bizzat kendi tabanının algıları arasında bile bu tablo karşısında büyük bir açı farkı oluşmuştur, buna hiç kuşku yok.

Doğrusu bu mükemmel sanat şaheseri tablo tamamen başbakanın siyasi ustalığının eseri. Onun ustalık dönemine ait bu eser, onun siyaset tarzına dair çok önemli ve yepyeni bir örnek. Siyasette en uzak olduğunu zannettiğimiz anda çözüm ortamının aslında nasıl da elimizle uzatıp dokunabileceğimiz bir mesafede olduğunu göstermiştir Başbakan. Uzanmış, dokunmuş ve bütün havayı bir anda değiştirmiştir. Bir kaç gün içinde çözüm, Kürt sorunu, terör sorunu ve sair konularda yapılagelen bütün kelli felli analizleri boşa çıkarmış, hepsine yeni bir ufuk göstermiştir.

Hiç kuşkusuz bir gazete için, bir köşe yazarı için iki gündür Diyarbakır'da olanlar öncelikle görülmesi gereken konular. Böyle tarihi bir günde başka bir konuyla ilgilenmek şu meşhur İstanbul fethedilirken meleklerin cinsiyetini tartışan rahiplerin durumuna düşürür. Ama son yazımda da ifade ettiğim gibi bu günlerde Zaman gazetesinin ve Samanyolu yayın grubunun tek gündem maddesi dershaneler. Son iki günde de bu durum değişmedi.

Bir camianın gündeminde çok önemli bir konu olması gayet normal, ama bir milyona ulaştığı gururla söylenen okuyucunun gerçekten başka bir derdi yok mu? İnsanın inanası gelmiyor. Türkiye ve dünya gündeminden, hele tarihin ruhundan bu kadar mı kopulur? Hele böyle bir günde? Kendi izleyicisini bile bıktıracak kadar böyle bir gündeme kilitlenmenin nasıl bir algı yaratıyor olduğunun farkında mıdır acaba bu yayın grubu?

Farkında değillerse bir dost olarak benden duymuş olsunlar, bu ajitatif yayın tarzından gına geliyor.

Dershanelerin kapatılıyor olduğuna, hem de bunun ne büyük bir felaket olduğuna inandırıcılık katmak için dezenformasyonun bini bir paraya satılıyor.

Bütün bir yayın kampanyasının özü yanlış bir başlık altında sunuluyor: "Dershaneler kapatılıyor!". Bir defa bu başlık altında özetlenecek bir durum yok, MEB'in hazırlığı tamamen farklı, ona birazdan gelelim.

Bu arada dershanelere adeta dini-sembolik veya sivil bir anlam yüklenerek bu işlem AK Parti'nin yeni bir vesayetçi tutumu olarak takdim ediliyor. Bu arada haber metinlerinde dayanıldığı söylenen bir taslak metin var. Oysa farklı haberler birbirinden ayrı taslaklardan, ama hepsi sanki tek bir taslaktanmış gibi sunularak veriliyor. O taslakların taslak olarak hiç biri resmiyet kazanmış bile değil, muhtemelen değişik danışma mercilerinden gelen önerilerden ibaret.

Hayatı her türlü vesayete karşı mücadele ederek geçmiş olan Müsteşar Doç. Dr. Yusuf Tekin'e atfedilebilecek en son şey herhalde MEB'in vesayetini kuracak veya artıracak bir düzenlemenin mimarı olmak. Aksine Tekin'in hazırlık çalışmalarında bütün arayışı varolan vesayeti de bitirecek adımlar atmak. Bu da dershanelerin kapanmasını değil, aksine onlar üzerinde halen var olan MEB vesayetinin kaldırılması şeklinde daha iyi özetlenebilir.

Belki hatırlatmak gerekiyordur, dershaneler halen özel eğitim kurumları kapsamında MEB'in vesayeti ve denetimi altında bulunuyor. MEB'in bu resmi vesayetinin 28 Şubat sürecinde nelere yol açtığını herkes biliyor. Dershanelerde kılık kıyafetten müfredata kadar her şey MEB tarafından denetleniyordu ve bu yüzden başörtüsünün yasak olduğu dönemde dershanelerde de başörtülü eleman çalıştırılamıyordu. MEB'in dershanelerle ilgili yine henüz tamamlanmamış nihai taslağı aslında MEB ile özel eğitim kurumları arasındaki bu ilişkiye son verilmesinden ibaret. MEB'in resmen tanımadığı dolayısıyla üzerinde herhangi bir söz sahibi olma yetkisinden bile feragat ettiği bir durum sözkonusu. Yani vesayetçi bir adım değil, aksine MEB vesayetini sonlandırıcı bir adım atılıyor. Aslında MEB, bununla kendini sınırlamış oluyor ve artık dershanelere karışmayacağını söylüyor.

Genel olarak devletin vesayetini kısıtlayacak, sınırlayacak bir adım nasıl oluyor da devletin sivil alana müdahalesi olarak sunuluyor? Yoksa istenen şey vesayetin devam etmesi mi? Vesayetin devam etmesi daha mı faydalı bulunuyor? Bu vesayetin ürettiği düşünülen imtiyazlar var da onlar mı korunmak isteniyor, nedir?

MEB'in genel anlamda dershanelere karşı siyaseti onları kapatacak bir yetki genişletmesini barındırmıyor, aksine orta öğretim kalitesinin artırılması, üniversite sayı ve kontenjanlarının artırılması gibi yollarla zaten dershanelere olan ihtiyacı fiilen azaltmayı içeriyor. Bu konuda da zaten bir hayli mesafe kat edildi ve daha da edilmektedir.

Bu arada, Zaman ve Samanyolu yayınlarında ısrarla okuma ve etüt salonlarının kapatılacağına dair söylenenler de tuhaf kaçıyor. Tuhaf, çünkü MEB'in bunları kapatma yetkisi yok zaten, çünkü onları tanımıyor, onun yetki alanında değil. Bu salonlar özel eğitim kurumları kapsamında tanınan, resmi kurumlar değil ve MEB'in bunları kapatacak bir yetkisi bile yok.

İşin gerçeği bundan ibaret. Aslında azıcık sakin olunsa, mesele anlaşılacak, ama bu yayınların gürültüsü kimsede meseleyi soğukkanlılıkla düşünecek bir hal bırakmıyor. Yoksa istenen tam da bu mu? Bu anormal gürültü arasında yoğun bir mağduriyet hissi uyandırılan Camia, işin gerçeğinden koparılarak, yaklaşan seçimlerde topyekun bir yere mi yönlendiriliyor?

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum