1. YAZARLAR

  2. Hasan Cemal

  3. Cumhurbaşkanı Gül’ün Tunceli ziyaretiyle Dersim’in acıları!
Hasan Cemal

Hasan Cemal

Yazarın Tüm Yazıları >

Cumhurbaşkanı Gül’ün Tunceli ziyaretiyle Dersim’in acıları!

07 Kasım 2009 Cumartesi 03:04A+A-

Kürt açılımıyla ilgili geçen günkü bir toplantıda not ettim.
Dedi ki:
“Okula ilk gittiğimde bana sıkı sıkıya tembih ettiler. Kimselere Alevi olduğunu söylemeyeceksin ve hiç kimseyle de Zazaca konuşmayacaksın.”
Ailesi Kürt ve Alevi’ydi.
Tunceli’dendi.
Asıl adıyla Dersim’den...
Dersim 1938’i çağrıştırır.
Dersim İsyanı...
Tenkil!
Otuz Sekiz Katliamı...
Ya da hâlâ yüzleşemediğimiz büyük acılar... Cumhuriyet tarihimizin kepaze sayfaları arasında yer alır ‘1938 Dersim’...
Cumhurbaşkanı Gül’ün yıllar ve yıllar sonra ilk Cumhurbaşkanı olarak Tunceli’ye yaptığı ziyaretin derinlikliklerinde bir zamanlar yaşanan bu acıların izleri de var. Gül’ün anlamlı ziyareti belki bu yüzden de büyük ilgi çekti kamuoyunda. 
Sema Kaygusuz yeni çıkan ‘Yüzünde Bir Yer’ isimli romanında(Doğan Kitap) 1938’in Dersim’ini anlatıyor.
* * *
Zülfü üst üste bir kaç sigara içti. Türkçesi zaman zaman kayıp Zazacanın içinde kayboluyor, sonra tekrar yüzeye çıkıyordu. “Bir köprü olmasaydı eğer” diyordu, “Munzur’un üstünden geçen Harput Köprüsü olmasaydı, Dersim cehennem olurdu.” Meğerki köprü sayesinde kaçabilenler kıyımdan kurtulmuştu.
* * *
Köye varıncaya jandarmalar defalarca yolunu keserek insanı sindiren anlamsız bir öfkeyle her keresinde kimliğini istemiş, yanındaki fotoğraf makinesi yüzünden gazeteci misin nesin, kime geldin, niye geldin diye biteviye sorgulamışlardı seni.
Kayalara çizilmiş devasa komando figürlerinin verdiği tedirginlikten başka, buzlanmış bir tinsellikle örtülüydü orası. Çığın altında kalan insanlar, otuz sekiz yılında çoluk çocuk katledilenler, meçhul bir sesin peşinden gidip geri dönmeyenler sanki dipdiri bir kederle etrafta dolaşıyorlardı.
* * *
Yarı Türkçe yarı Zazaca konuştukları için onları doğru dürüst anlayamıyordun. Babaannenin anlatmaya koyulup belli belirsiz bir ağlayışla yarıda kestiği trajik olayları niçin tamamıyla anlatmadığını, anlatamadığını köylülerin yüzüne bakar bakmaz anladın. Utanç aranıza gerilen bir perde gibiydi.
Kardan yansıyan ışınlarla kırış kırış olmuş bu yüzlerde berrak bir hafızanın derinleştirdiği başka çizgiler de vardı. Acı bilginin yerleştiği derin çizgiler... Bu topraklarda olup bitenleri saymaya gücü yoktu hiçbirinin.
Üstelik hâlâ korkuyorlardı.
* * *
Cumhurbaşkanı Gül’ün bunca yıl sonra Tunceli’ye giden ilk Cumhurbaşkanı olması, ayakkabılarını çıkartıp Cemevi’ni ziyaret etmesi, semah izlemesi, kendisi için Cemevi’nde ‘kardeşlik, demokrasi ve barış’ adına bir mum yakılması, Alevi kültüründen söz etmesi ve “Elbette farklı kültürler ülkemizin zenginliğidir” demesi...
Bunlar güzel şeyler.
Alevi açılımı...
Kürt açılımı...
Ermeni açılımı...
Türkiye’nin içinde ve çevresinde bir barış kuşağı oluşturma çabaları gerçekten güzel şeyler...
Farklılıklarla birlikte yaşamayı öğrenmekten geçer barışın yolu.
Korku ve önyargıları aşmadan huzur olmaz.
Aleviler de çok çekti bu topraklarda. Büyük haksızlıklara uğradılar. Çok uzun zamanlar baskı altında yaşadılar.
Kimlikleri inkar edildi.
İnançlarını özgürce yaşamaları ne yazık ki yıllar yılı kösteklendi.
Türkiye’ye birinci sınıf demokrasi ve hukuk devletini çok görenler bu ülkede yıllar yılı Sünni-Alevi çatışmasını körüklediler. Onun için kıyımlar yaşadı Aleviler..
Bütün bu acılardan, bütün bu kopuşlardan sonra artık barış zamanı!

MİLLİYET

YAZIYA YORUM KAT