1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. Çözüme yaklaştıkça hırçınlaşmanın anlamı ne?
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

Çözüme yaklaştıkça hırçınlaşmanın anlamı ne?

04 Temmuz 2011 Pazartesi 18:02A+A-

Türkiye'de Kürt sorununun uzun yıllar bir kısır döngüye yakalanmış olduğu bir gerçek. Taraflar birbirlerine karşı kendi iddialarını tekrarlaya tekrarlaya ezberler, bir süre sonra kendi ezberlerinden başka hiç bir şeyi dinlemeye tahammül edemez hale gelirler. Karşı tarafın ne varlığına ne de iddiasını dinlemeye katlanamaz hale gelirler. Böyle zamanlarda sağduyulu, vicdanlı, kucaklayıcı bilge arabuluculara ihtiyaç vardır. Zira bu aşamada zaten olayı hamasi söylemlerle "şehit edebiyatları"nın içine gömmek her iki tarafın fazlasıyla işine gelmiştir.

Bakmayın bugün BDP'nin veya PKK'nin ikide bir savaşı sürdürebilme ihtimalini bir şantaj olarak kullanmasına. Bu tehdidin gerçekleşmesini dört gözle bekleyen savaş ağaları devlet tarafında da yeterince hazır ve nazır durumda.

Basit bir rakam verelim. Şimdiye kadarki olaylarda ölenlerin en az 40 bini Kürt. Polis ve asker olarak hayatını kaybetmiş olanların sayısı 5-6 bin civarında. Barışı bitirmekle tehdit eden Kürt savaş ağaları Polis-asker ölümlerini ima ediyorlar ama bu arada onların en az sekiz katı Kürt kanı üzerinde de kumar oynamış oluyorlar.

Bunların Kürtlere vaat ettikleri gelecek bu. Ne uğruna? Kime ne kazandıracaklarını umuyorlar? Bir bilen var mı? Kürtlerin onuru diyerek şişirdikleri rüzgârla, şimdiye kadar kendilerini nefretle doldurdukları Türk ulusalcılığının karşısına Kürt ulusalcılığı koyarak Kürtleri nereye kadar sürükleyebilirler? Sürüklediler diyelim, bu geleceğin Kürtlere bir onur kazandıracağını mı düşünüyorlar? Hangi milliyetçilikten kime nasıl bir onur bahşedilmiş, bir bilen bize anlatsa da biz de bilsek.

Kürt sorununu çözelim derken, Kürtleri nefretle doldurmaya çalışmanın kimseye bir yararı yok. Kürtlerin nefretin diline değil barışın, gerçekten kardeşliğin diline ihtiyaçları var. Kürt sorununun şimdiye kadar temin etmiş olduğu destek iyi-kötü bir meşruiyet zemini yaratmıştır. Bu zeminde her iki tarafın birbirini daha iyi anlayacağı bir dile olan ihtiyaç kendini hissettirmiştir. Doğrusu Altan Tan ve Sırrı Süreyya Önder gibi isimler BDP listelerinden aday olduklarında böyle bir işlevi yerine getireceklerine dair güçlü bir umut taşımıştım. Çünkü Kürt meselesinde sistemin inkarcı ve imhacı paradigması değişmiş, yeni paradigma eşliğinde siyaset, sorunu sorun olarak kabul etmiş; ancak sorunun bütün boyutlarını öğrenmeye ihtiyaç duyuyor. Kürtler adına konuşup dertlerini uygun bir dille anlatacak aktörler için tam burada önemli bir rol düşüyor. Bu aşamada akan kanı durdurmayı gerçekten birinci öncelik kılacak bir siyaset geliştirebilir bu isimler.

Heyhat! Hem Tan hem Önder apayrı tellerden çalıyorlar. Kendi kitlelerinin taleplerini ifade edeceklerine onları daha fazla öfkelendirmek, nefret duygularını daha fazla harekete geçirmek üzere bütün retorik kabiliyetlerini ve kişisel meziyetlerini kullanmaktan geri durmuyorlar. Taraflar arasında zaten yeterince var olan kırgınlığı ve öfkeyi derinleştirebilmek için hiç kimsenin aklına gelemeyecek yollara başvuruyorlar. Sorunu çözmeye değil daha fazla derinleştirmeye çalışıyorlar adeta. Kürt sorununun çözümünde iyi-kötü bir avantaj olan dini de çatışmanın ortasına çekiyorlar. Kullandıkları din dili barıştırıcı, uzlaştırıcı ve birleştirici olmaktan hızla uzaklaşıyor. Sol-ateist gelenekten gelen PKK'nın dine gelince tıkanan ve işlemeyen çatışmacı dili, Tan ve Önder'in söyleminde çözülüp işlemeye başlıyor. Kürtlerle Türkler her alanda ayrışsa camide birleşip aynı safa durabiliyordu, bu da her halükarda, arada ne geçmiş olursa olsun geri dönüş için bir imkândı. Oysa Cuma eylemleriyle birlikte dinin bu işlevi de giderek aşınıyor. Kimsenin cumasının dini anlamı ve sahihliği üzerine bir şey diyecek değilim. Burada bahsettiğim şey tamamen onurlu ve mümkün bir barış için nasıl bir akılla nasıl bir siyaset güdüldüğüdür.

En son Altan Tan'ın Diyanet İşleri Başkanını eleştirmek üzere kullandığı dil bu siyasetin nasıl bir duygunun anaforuna yakalanmış olduğunu üzücü bir örnekle gösteriyor. Kutlu Doğum haftası dolayısıyla Diyarbakır'a giden Prof. Mehmet Görmez'in tören esnasındaki saygı duruşundan hareketle Görmez'in "Türk şehitleri için fetva verdiğini" (burada "fetva" ne alakaysa!) ama Kürt şehitleri için bir şey söylememekle "alçaklık" ettiğini haykırmış. Tan'ın maksadını her bakımdan aşmış olduğu bu sözünü ilk duyduğumda bunu gerçekten söylememiş olduğunu duymak istedim. Aradan geçen günler yalanlanmayan bu sözün gerçekten sarf edilmiş olduğunu gösterdi.

Bu sayfada yıllarca bu kirli savaşı sürdüren laik elitlerin şehitlik edebiyatı üzerinden nasıl bir istismar söylemini çalıştırdıklarını yazmıştık. Bu konuda Türkiye kamuoyu aslında bir hayli mesafe almış durumda. Bu mesafe alınırken karşımıza bir de "Kürt şehitleri" edebiyatını çıkaran Altan Tan mı olmalıydı? O PKK'lıların gerçekten şehit olduğuna mı inanıyor? Bu edebiyata başvurmakla neyi ispatlamaya çalışıyor? Sabahat Tuncel nesine yetmiyor BDP'nin?

Üstelik Görmez, Diyarbakır'da aslında Kürt sorununun çözümü için gerçekten inanılmaz cesur ve derin mesajlar vermişti. "Kürt kardeşlerimizle ilgili, sadece kardeşlik edebiyatıyla sorun çözülmez. Kardeşlik hukukuna vurgu yapmak gerekiyor" demişti. Yetmemiş bir de Kur'an-ı Kerim'de "Dillerinizin farklılığı Allah'ın ayetlerindendir" diye buyrulduğunu hatırlatarak, "Bu ayeti inkâr etmek, Allah'ın bize verdiği diğer bir ayeti inkâr etmekle aynıdır" demişti.

Söylemediği sözlere bakarak Prof. Görmez'e bu kadar öfkelenirken söylediklerini gözden uzaklaştırmaya mı çalışıyor Tan? Neden? Bu yapıcı dil Allah'ın ayetlerini çok iyi bilen Altan Tan'ı rahatsız mı ediyor? Çözüme yaklaştıkça bu kadar radikalleşip, siyasetsizliğin ve öfkenin dilini sahaya sürmenin anlamı ne? Tek basit cevabı var bunun? Birileri gerçekten çözümü istemiyor. Bunu zaten çok iyi biliyorduk da o birilerinden birinin Altan Tan olması çok üzücü.

Kürt sorununu öyle veya böyle, eninde sonunda, Allah'ın izniyle çözeriz. Ama çözüme yaklaştıkça hırçınlaşanların ürettiği sorunları çözmek o kadar kolay olmayabilir.

YENİ ŞAFAK 

YAZIYA YORUM KAT