1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. CHP’DE “GLASNOST” rüzgarları...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

CHP’DE “GLASNOST” rüzgarları...

08 Kasım 2010 Pazartesi 00:45A+A-

Yoksa Türk Sovyeti dağılıyor mu?

Bunu sadece Türkiye’ye has resmi ideolojik söylemin, statükoculuğun yaşadığı ciddi sarsıntı olarak daraltmamak gerekiyor. Çünkü sadece Türkiye değil, dünya sarsılıyor. Siyaset, sadece ihtisas sahiplerinin tekelindeki bir yönetsel enstrüman olmaktan çıktı. Dünyada devam etmekte olan binlerce milyonlarca sivil aktivite, internet üzerinden süpersonik hızla işleyen blog hareketliliği, haberleşmenin ve etkileşimin yarattığı an’lık sinerji, geçmişin kalıplara dayalı tüm kabullerini ciddi bir sarsıntıya maruz bırakıyor...

Soğuk savaş dili üzerinden yürüyen totalci ve hesap kesici genel yargılar çağını geride bıraktık. Muhalefet, sadece meclis içinde konuşlanmış partilerin tekelinde değil. Muhalefet; konkav ışımayla giderek sivilleşen, sivilleştikçe çoğalan, çoğaldıkça disipline edilmesi güç, partiler üstü bir vicdan meselesi haline geldi... Vicdan... Bunun haritası ve mahallesi yok artık. Denemek için çocuğunuza bakın yeter, sorduğu sorulara, ilgilerine, heveslerine ve itirazlarına...

CHP’deki sarsıntıyı detaylı tüzük tartışmaları üzerinden konuşmaya hacet var mı? 1925’teki “takriri sükun kanunu”yla daha kaç yıl idare edecekti bu resmi ideoloji? Takriri Sükun dediğimiz şey; bugünkü dille söyleyecek olursak “susma kanunu”dur. Önder Sav’ın “AKP’lileşiyoruz” diye feveran ederken yandığı budur. Benzerini Saadet Partisi’ndeki içe kapanma ve yarılma hadiselerinde de görmedik mi? Bir adım daha atarak İhvan-ı Müslimin’in kendi içinden yükseldiği halde, artık dışa da taşan, “siyaset mi davet mi” özeleştiri geçidinde de izleyeceğimiz, sert ve ideolojik çekirdeğin “zaman” denen o baş edilmez rüzgarla karşılaşmasından başka nedir?

Sadece Sol hareket değil, İslamcı siyasal hareket de ciddi bir paradigma muhasebesi yaşıyor. Atom çekirdeğine has kırılmazlık bilgisi, iş siyasetten konuşmaya geldiğinde, sadece ideolojik bir önkabul, patetik bir varsayım, sadece zan ve inanç konusu mudur? Şayet öyleyse, o ideolojik kırılmazlığın ayaklarını bastığı yer kadar, kırılgan başka ne olabilir dünyada?

Moral bozmaya gerek yok! Hem CHP, hem İslamcı siyasi hareket için, bugün yaşanan gözden geçirişin, iç muhasebenin, içinden geçtiğimiz zamana dair bir yenilenme olduğunu görmek gerek... Yeter ki gözden geçiriş talebi, içerden ve samimi olsun. Yoksa dış dayatmalar eşliğinde, toplum mühendislerinin ve oligarkların kadifesinden, portakal renklisine kadar dizayn ettiği sihirbazlık, Vicdan imkanını imha eder...

SALİH MEMECAN VE ESPRİNİN AĞIR YÜKÜ:

Memecan’ın karikatürünü “AKparti yandaşlığı” üzerinden eleştiriyor herkes. Karikatürist, yüksek yargıç değildir oysa, objektif olduğu için değil tam tersine taraf olduğu için çizer. Benim itirazım, “kıvırtma”ya has tenkidin niçin kadın bedeni üzerinden yapıldığıyla ilgili. Kutluğ Ataman’ın “İçimdeki Düşman” adını verdiği serginin davetiyesinde, dansöz kılığına girmiş peruklu bir erkek resmi var, sırtı dönük ama erkek olduğunu anlıyorsunuz bir şekilde ve sizi güldürmüyor bu görüntü, tam tersine sarsıyor. Memecan ve Ataman paradoksundan sonra güldüğümüz Türk filmleri, bir bir geçti içimden, kadın kılığına girmemiş tek komedyen bulamadım, ya dansöz ya çarşaflı kadın kılığına yaslanarak çizilmiş parodiler, kadın aleyhtarı ciddi bir espri ezberi, yükü gibi geldi bana... Genelde ağırbaşlı yazılarımı okuyorsunuz yıllardır. Geçen yazdığım Köşk notlarında, çok da kasmaya, politik aforizmalar çıkartmaya gerek yok teması üstüne kurmuştum yazıyı. Hedef almadıysam da anlaşılan Ayşe Böhürler yadırgamış. Siyasilerin “kıskanç münafık” kelimesine gülüp geçebileceği post-sovyet günlere de geleceğiz ama şimdilik; esprinin ağır yükündense, netameli mesafe belki en selametli yol. Espri, tıpkı nükleer güç gibi, hem yıkabilir, hem de iyileştirebilir. Hepimiz benzer yakınlıktayız aslında ve benzer uzaklıkta ona...  

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT