1. YAZARLAR

  2. Asım Yenihaber

  3. Bu hangi paşa?
Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Yazarın Tüm Yazıları >

Bu hangi paşa?

23 Kasım 2010 Salı 00:32A+A-

Mevzu Atatürk’ten açılınca, hele de hoşlarına gitmeyen bir şey olursa hemen şu klişe devreye girer:

“O olmasaydı, siz zor namaz kılardınız, cami mami kalmazdı. Nah oruç tutardınız! İsminiz de böyle Ahmet, Mehmet olmazdı…”

Onların deyimi ile “Kurtuluş Savaşı”nı kaybetse idik -ki öyle bir ihtimal olmadığını, Yunanlıların ağababaları da biliyorlardı- müslüman kimliğimizi tümüyle yitirecektik. İbadetlerimizi yerine getiremeyecek, çocuklarımıza bin yıldır verdiğimiz adları veremeyecektik…

Milletimizin 1919-22 arasında vatanı savunmakla birlikte bir kimlik mücadelesi de yürüttüğü kesin.

Peki bu “kimlik” nasıl tanımlanabilir? Bu kimliğin asıl belirleyicisi “din”dir. Bu yüzden, sonradan Kurtuluş Savaşı olarak nitelendirilen Millî Mücadele’de din faktörü ön plandadır. Mücadelenin lideri mevkiindeki Mustafa Kemal’in o sıralar yaptığı konuşmaları dikkatle okuyun. Dinî bayramlarda yayınladığı mesajlara bakın, savaşın kritik zamanlarındaki sözlerini gözden geçirin, bunu apaçık göreceksiniz.

Hani Millî Mücadele’nin meşhur “Ankara türküsü”nün hatırlayalım:

Ankara’nın taşına bak

Gözlerimin yaşına bak

Biz kâfire esir olduk

Şu feleğin işine bak!

Bu türkünün bazı varyantlarında

Kâfir Yunan bayrak dikti

Camilere her yere

İfadesi de yer alır…

Peki, savaşı kazandık da ne oldu? Bunun izahını bugüne kadar yapan olmadı: “Neden din için mücadele ettik de ‘laik’ olduk?”

Laik olmakla kalmadık, din düşmanı, İslâm düşmanı olduk? Siz “irtica ile mücadele”nin İnançla mücadele olduğunu bilmiyor musunuz gerçekten?

Bilmiyorsanız, şu işlerin hangi orduda olabileceğini yorumlayın bakalım:

Bilinmeyen bir ordunun başarılı bir üsteğmeni 1990 yılında bilinmeyen ülkenin bilinmeyen bir şehrinde sorgulanıyor. Tümen komutanı kibirli bir yüz, aşağılayıcı bir ifadeyle konuşmaya başlıyor: “Harbiye’de bir sürü komünisti attığımı biliyor musun? Seni de atarım. Bir üsteğmen daha eksilmiş olur. Dosyana baktırdım. Başarılı bir subaysın. Tümenimin en  başarılı Bölük Komutanlarından birisin. Anlamıyorum, bu gençlere ne oluyor, başarılı bir subay nasıl namaz kılar? Üstelik eşin başörtülüymüş, lojmanlarda dini ders veriyormuş. Hiç olacak iş mi? Bak bu konuşmalarımızdan eşine bahsetme. Sana yardımcı olurum, harp akademisine girmeni sağlarım. Oğlum bu işlerle uğraşacağına general olmak için çalışsana!

Senden dört şey istiyorum. Bunları yerine getir, sana şefaat edeyim. Dosyanı temizlerim. Önünü açarım. Bir: Eşin başını açacak.. İki: Benimle rakı içeceksin.. Üç: Eşinle birlikte orduevine eğlenceye geleceksin.. Dört: Çoluk çocuk evime ziyarete geleceksin… Bugüne kadar hiç eğlenceye gelmemişsin. Bir siz mi Müslümansınız? Biz neyiz, …mıyız? Evime gelmezsen merkez komutanını gönderir, zorla getirtirim. Seni modern olmaya davet ediyorum.”

Bu ülkenin hangi ülke olduğunu, bu ordunun kimin ordusu olduğunu, bu paşanın kimin paşası olduğunu hangi Atatürkçü bana açıklayacak?

Eğer onlar ikna edici bir açıklama yapmazlarsa ben bazı alternatifler sıralamak istiyorum:

a.  Yunan paşası

b.  Sırp paşası

c.  Bulgar paşası

d.  Rus paşası!

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT