1. YAZARLAR

  2. Ümit Kardaş

  3. Bu çocuklar nereye gider?
Ümit Kardaş

Ümit Kardaş

Yazarın Tüm Yazıları >

Bu çocuklar nereye gider?

01 Ağustos 2009 Cumartesi 02:08A+A-

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'yi 21.11.1989 tarih ve 44/25 sayılı kararla kabul etmiş, Türkiye bu sözleşmeyi imzalayıp çekinceyle onaylayarak 4.5.1995 tarihinden itibaren yürürlüğe koymuştur. Sözleşmenin 1. maddesi, 18 yaşına kadar her insanı çocuk saymıştır.

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 37.-40. maddeleri çocukların hukuk güvenliği açısından düzenlemeler getirmektedir. Sözleşme 37/a'ya göre hiçbir çocuk işkenceye veya zalimce, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ve cezaya tabi tutulmayacaktır. 37/b'ye göre bir çocuğun tutuklanması, alıkonulması veya hapsi kanun gereği olacak ve ancak en son başvurulacak bir önlem olarak düşünülüp, uygun olabilecek en kısa süreyle sınırlı tutulacaktır.

Türkiye tarafından 18.1.2001 tarihinde onaylanan Strasbourg 25.1.1996 tarihli Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi'nin 1. maddesi uygulama alanını 18 yaş olarak belirlemiştir. Sözleşmenin 3. ile 15. maddeleri arasında çocuk haklarının kullanılmasını geliştirmek için usule ilişkin tedbirler öngörülmüştür. BM Genel Kurulu, 29.11.1985 tarih ve 40/33 sayılı kararıyla kabul ettiği Çocuk Adalet Sisteminin Uygulanması Hakkında Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları (Pekin Kuralları) ile çocukların hukuk güvenliğine ve çocuk adaletine ilişkin düzenlemeler getirmiştir. Pekin Kuralları'nın 5. maddesinde çocuk adalet sisteminin amaçları açıklanırken iki önemli hedeften söz edilmektedir. Birinci hedef, daima çocuğun durumunun iyileştirilmesidir. İkinci hedef ise çocuk suçlulara verilecek tepkinin hem suçla hem de suçlu çocuğun içinde bulunduğu koşullarla orantılı olmasıdır. Çocuğun içinde bulunduğu kişisel koşulların (sosyal durum, aile durumu, suçun niteliğinin dayandığı etkenler, şiddet ve savaş ortamı) göz önüne alınması zorunludur. Bu kurallardan 10/2'de soruşturmadaki ilk aşamada hâkim veya yetkili makamın gecikmeksizin çocuğu serbest bırakması öngörülmektedir. 10/3'te ise kanunu uygulamakla görevli makamların çocuk suçlularla ilişkilerinin suçlu çocuğun olayın özelliğinden dolayı zarar görmemesi esasına dayalı olarak düzenlenmesi gerektiği belirtilmektedir.

TÜRKİYE ULUSLARARASI ANLAŞMALARI İHLAL EDİYOR

Çocuğu toplum içinde aşağılamak, çok sert bir dille azarlamak, fiziksel şiddet uygulamak kabul edilemez. Adaletin uygulanması için yapılan yargısal süreç dahi çocuğa zarar verebilir. Bu aşamadaki davranışlar çocuğun devlete ve topluma bakış açısını ve tutumunu radikal bir şekilde etkileyebilir. Kürt çocukları örneğinde olduğu gibi onları silahlı örgüte katılmaya ya da en azından sempati duymaya götürebilir. 11/4'e göre çocuk suçluluğu olaylarının yargı dışında çözümünü kolaylaştıracak topluluk programları, geçici gözetim ve rehberlik uygulamaları için çaba harcanmalıdır. 13. maddeye göre yargılamanın tutuklu olarak yapılması en son çare olup tutuklamanın yetişkinlerden ayrı yerde infaz edilmesi ve mümkün olduğu kadar kısa tutulması gerekir. Tutukluluk yerine yakın gözetim, yoğun ilgi, bir aile yanına yahut eğitim kurumuna yerleştirme gibi alternatif önlemler getirilmelidir.

18. maddeye göre de yargılayan makamın gerekli esnekliğe sahip kılınabilmesi amacıyla dava sonucunda verilebilecek alternatif yaptırımlar üretilmelidir. Bakım, rehberlik ve gözetim düzenlemesi, sosyal hizmet yaptırımı, dolaylı ıslah ve öteki ıslah önlemleri, çeşitli terapi gruplarına katılım, koruyucu aile yanına, toplumsal merkezlere veya eğitim merkezlerine yerleştirme gibi. 20. maddeye göre davaların hızla yürütülmesi önemli bir husustur. Yaptırımların maddi ve psikolojik olarak suça bir an önce uygun hale getirilmesi geciktikçe çocuk daha fazla zarar görecektir. 21. maddeye göre çocuk suçlulara ilişkin kayıtlar kesinlikle gizli tutulmalı ve 3. kişilerin bilgisine kapalı olmalıdır. BM Genel Kurulu'nun 14.12.1990 tarih ve 45/113 sayılı kararıyla Özgürlüğünden Yoksun Bırakılmış Çocukların Korunmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Kuralları (Havana Kuralları) kabul edilmiştir. Havana Kuralları gözaltında tutulan veya tutuklanan 18 yaşından küçüklerin korunmasına ilişkin temel perspektifleri ve asgari standartları içermektedir. Çocuk adalet sistemi çocukların haklarının ve güvenliğinin lehinde davranır ve onların fiziksel ve ruhsal sağlıklarına destek olur. Bir çocuğun hapsedilmesi başvurulacak en son tedbirdir. 1990 tarihli Çocuk Hakları ve Esenliği Afrika Şartı Afrika Birliği Örgütü tarafından 29.11.1990 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Bu şartın 17. maddesine göre, bir suç isnat edilen ya da ceza kanununu ihlalden suçlu bulunan her çocuk, çocuğa ilişkin duyarlıkta kişi onuruna ve değerine uygun düşen ve çocuğun başkalarının insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygı göstermesini güçlendirecek mahiyette bir özel muamele görme hakkına sahip olacaktır. (Mehmet Semih Gemalmaz-AİHS Md.3/İşkence Yasağı Analizi)

Türkiye'de de BM Çocuk Hakları Sözleşmesi doğrultusunda 3.7.2005 tarih ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanun 3. maddesiyle 18 yaşını doldurmamış kişiyi çocuk kabul etmiştir. 15. maddeyle çocuk hakkındaki soruşturmayı çocuk bürosunda görevli savcının bizzat yapması, 16. maddeyle çocukların gözaltında yetişkinlerden ayrı tutulması öngörülmüştür. 19. maddede cezasının üst sınırı 3 aydan fazla ve 2 yıla kadar hapis cezasını veya adli para cezasını gerektirir suçlardan belirli koşulların bulunması durumunda kamu davasının açılmasının ertelenmesi imkânı getirilmiştir. 23. maddede hükmedilen 3 yıla kadar hapis cezalarına ilişkin olarak belirli koşulların gerçekleşmesi durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması imkânı tanınmıştır. Bu kanuna göre çocuk mahkemesinde tercihen çocuk hukuku alanında uzmanlaşmış, çocuk psikolojisi ve sosyal hizmet alanında eğitim almış hakim ve savcıların görev yapması öngörülmüştür. Cumhuriyet başsavcılıklarında yukarıda belirtilen niteliklere haiz görevlilerin bulunduğu çocuk büroları ve kolluk içinde çocuk birimleri görev yapmaktadır. Bu kanuna göre tutuklama tedbirinden önce çocuklara adli kontrol tedbirlerinden biri veya birkaçının uygulanmasına karar verilebilir. 15 yaşını doldurmamış çocuklar hakkında üst sınırı 5 yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerinden dolayı tutuklama kararı verilemez. Gözaltına alınan çocuk yetişkinlerden ayrı bir yerde tutulur. Mahkemelerde görevlendirilen sosyal çalışma görevlileri ceza ve tedbirin uygulanmasından önce çocuğun aile, okul durumu, içinde yetiştiği ve bulunduğu şartları araştırırlar. Hakkında koruyucu ve destekleyici tedbir kararı verilen, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı onanan, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen çocuğun denetim altına alınmasına karar verilebilir. Denetim görevlisi çocuğun eğitimini ve aile, kurum, iş ve sosyal çevreye uyumunu sağlamak üzere yardımcı olur, haklarını kullanma konularında rehberlik eder, alınan kararların uygulanmasını, bu uygulamanın sonuçlarını ve çocuk üzerindeki etkilerini izler ve çocuğun gelişimi hakkında üçer aylık sürelerle raporlar hazırlayıp savcıya ve mahkemeye sunar.

Ulusalüstü belgeler ve Türkiye'deki Çocuk Koruma Kanunu'ndaki düzenlemeler ortadayken çocuklar açısından vahim bir gelişme yaşanmış, 29.6.2006 tarih ve 5532 sayılı kanunun 8. maddesiyle 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 9. maddesi değiştirilmiştir. Bu değişiklikle Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250/1 maddesinde belirtilen devlet güvenliğine, anayasal düzenin işleyişine, milli savunmaya, devlet sırlarına karşı suçlar söz konusu olduğunda 15-18 yaş arasındaki çocukların özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanmasının yolu açılmış, böylece Türkiye ulusalüstü belgelere, evrensel hukuka, toplumun çocuklara karşı sorumlu olduğu ahlaki ilkelere aykırı olarak vicdanla ve akılla bağdaşmayacak bir şekilde öfkeye teslim olmuştur.

Parlamento'nun kendi meşruiyetini dahi sorgulattıracak bu değişikliğin nelere mal olduğuna göz atmadan yargının da hukuka ve adalete gölge düşürecek bir kararından söz etmek gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun çocukların "taş atma", "zafer işareti yapma" gibi eylemlerini örgüt adına suç işlenmesi sonucu örgüt üyesi gibi cezalandırma kapsamında değerlendirmesi hatta bu eylemlerin ayrıca örgütün propagandasını yapmak ya da polise mukavemet suçlarını oluşturduğunu kabul etmesi, çocukların çok ağır cezalarla karşılaşmasına neden olmuştur. Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre, 2006-2007 yıllarında 1.588 çocuk TMK kapsamında yargılanmıştır.

AKILSIZ BİR ZİHNİYETLE KARŞI KARŞIYAYIZ

İnsan Hakları Derneği Adana Şubesi'nin raporuna göre Adana'da ağır ceza mahkemeleri son 11 ay içinde 67 çocuğa örgüt üyesi olmak ve örgüt propagandası yapmak suçlarından dolayı 290 yıl 3 ay hapis cezası vermiştir. Van'da 2009 yılı Şubat-Mart aylarında 9 çocuğa aynı suçlardan 16 yıl hapis cezası verilmiştir. Diyarbakır, Batman, Siirt, Şırnak, Hakkari, Mardin, Hatay, İskenderun, Mersin ve İzmir'de de bu uygulamalar devam etmektedir. Soruşturma ve kovuşturmanın ulusalüstü belgelere ve evrensel hukuka aykırı olmasının yanı sıra bu süreçte çocukların karşı karşıya kaldıkları insanlık dışı muameleler durumu daha da ağırlaştırmaktadır. Binlerce çocuk yetişkinler gibi gözaltına alınmakta, sorgulanmakta, yargılanmakta ve ağır cezalara uğratılmaktadır.

Diyarbakır Valiliği İl İnsan Hakları Araştırma İnceleme Komisyonu'nun 3.4.2009 tarihinde Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde yaptığı incelemede vardığı kanaat ve sonuç şöyle ifade edilmiştir: "Tüm bu koşullar BM Cezaevi Minimum Temel Prensiplerine, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne ciddi aykırılık teşkil etmektedir. Çocukların uzman pedagoglar ve psikologlar ve sosyal gelişimcilerin de görüşlerinin alındığı her türlü sağlık koşullarına uygun ortamlarda tutulması gerekmektedir. Bu itibarla heyetimiz Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'ndeki adli ve siyasi çocuk koğuşlarının çocukların fiziksel ve psikolojik gelişimine uymadığı ve koşulların acilen düzeltilmesi gerektiği kanaatindedir." Express Dergisi'nin Adana Karataş Kadın Cezaevi'nde 4 ay tutuklu kalan 15 ve 17 yaşlarında iki kız çocukla yaptığı söyleşi çocukların yaşadıkları travmatik süreci, maruz kaldıkları eziyeti ve cezaevinde edindikleri bilinci anlatmaktadır.

ME-"Senin bakışlarına dayanamıyorum, bakışların çok etkileyici" diyordu. O yüzden dövüyordu.

BE- Çok ayıp şeyler söylüyorlardı.

ME- Diyordular. 'Sizi ormana götürüp, şöyle şöyle yapmalı. Bütün emniyet sizi şöyle şöyle yapsın. Siz Kürt çocuğusunuz. Anneniz babanız ancak doğurmasını bilir, sonra sokağa atar.' Kürt halkına etmedikleri laf kalmadı.

BE- Kemerle vuruyordular. Bir sürü küfür ediyordular. Cezaevinde bizi büyüklerin yanına koydular. O sırada da çok küfür ettiler, dövdüler.

BE- Abi diyorsun ya bana, "Niye düşman diyorsun?" diye. Ben eskiden düşmanı seviyordum ama artık sevmiyorum. Düşman.. Çünkü hayatımızı bitirmek istiyorlar.

ME- Bizi o kadar çok dövdüler, o kadar çok dövdüler, ama biz ne ağladık ne de güldük. O yüzden bizden nefret ettiler.

Vicdansız, adaletsiz, akılsız bir zihniyetle malul insanlık suçlarıyla karşı karşıyayız. Parlamentosu, hükümeti, yargısı, askeri, polisi ve toplumuyla hepimiz suçluyuz. Bu çocuklar bundan sonra nerelere gider, nerelere sığar, nasıl yaşarlar?

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT