1. HABERLER

  2. HABER

  3. DÜNYA

  4. Belarus’ta seçimin kazananı Rusya
Belarus’ta seçimin kazananı Rusya

Belarus’ta seçimin kazananı Rusya

Daha önceki seçimlerden farklı olarak bu kez Kremlin’e güçlü Lukaşenko değil, zayıflamış, izole olmuş, meşruiyeti ciddi ölçüde darbe almış Lukaşenko yönetimi gerekliydi ve bu istediğini aldı.

12 Ağustos 2020 Çarşamba 17:33A+A-

Gönül Şamilkızı / Anadolu Ajansı

 “O düne kadar sadece güzel köfte yapıyordu ve çocuklarını besliyordu, belki köftelerinin kokusu da çok güzel olabilirdi, ben onunla ne tartışayım?” Belarus’un 26 yıllık Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko, seçim öncesi 38 yaşındaki rakibi, ev hanımı Svetlana Tihanovskaya’nın halka açık oturumda tartışma talebini bu alaycı sözlerle cevaplamıştı. Daha öncesinde ise cumhurbaşkanının “erkek” olması gerektiğini ifade etmiş, Tihanovskaya’nın haline acıdığını söyleyerek rakibini aşağılamış, genç kadını birilerinin oyuna getirdiğini iddia etmişti.

Fakat gerek Tihanovskaya’nın oldukça kısa süren seçim kampanyası, gerek seçim günü sandıklarda görülen manzaralar, gerekse de seçimin ardından yaşananlar Belarus’ta durumun pek şakaya gelmeyecek cinsten olduğunu ortaya koydu.

“Borş tenceresi”nden siyaset kazanına

Evet, Svetlana Tihanovskaya, bu yılın başlarına kadar borş çorbası kaynatan, köfte yapan, iki çocuğunu besleyen bir ev hanımıydı. Eski mesleği İngilizce öğretmenliğini ve tercümanlığı bırakalı 10 sene olmuştu ve bu statüsüyle ilgili bir rahatsızlığı yoktu. “Elini hamurdan çıkartarak” siyasete katılmak gibi bir düşüncesi de. Eşi, 2019 senesinde kurduğu, sosyal medya platformları Youtube ve Telegram’da yayınlanan eleştirel içerikli “Yaşam için ülke” isimli programla ünlenen Sergey Tikhanovskiy ise siyasette yer almayı, aday olmayı planlıyordu. Geçtiğimiz yılın sonunda Minsk’te Rusya ile entegrasyona karşı düzenlenen gösteride canlı yayın yaptığı için gözaltına alınmış, hakkında 15 gün tutuklama kararı çıkartılmış ancak kısa süre sonra da serbest bırakılmıştı. Fakat bu olay, Sergey Tikhanovskiy’nin reytinginde sıçrama yapmış, takipçilerinin sayısını daha da arttırmıştı.

6 Mayıs’ta Tikhanovskiy yeniden gözaltına alındı. Gerekçe olarak hakkında bulunan 15 günlük hapis kararının uygulanması gösterildi. Ancak kısa süre sonra yine serbest bırakıldı. 7 Mayıs’ta Tikhanovskiy, Youtube aracılığıyla halka cumhurbaşkanı adayı olacağını açıkladı. 8 Mayıs’ta ise Belarus’ta seçim tarihi 8 Ağustos 2020 olarak açıklandı.

Tikhanovskiy adaylık için başvurdu fakat Merkezi Seçim Komisyonu, evraklarında imzasının bulunmaması gerekçesiyle başvuruyu reddetti. Tikhanovskiy’nin eşi Svetlana’nın adı işte o gün duyuldu. 15 Mayıs’ta, adaylık için başvuruların yapılmasına son bir saat kala Svetlana Tihanovskaya’nın evrakları seçim komisyonuna gönderildi.

Bu sırada cumhurbaşkanı adayı olacağını açıklayan iki ismin daha yönetim tarafından “zararsızlaştırılması” -Viktor Babariko’nun oğluyla birlikte gözaltına alınması, Valeriy Tsepkalo’nun ise hapis tehdidiyle ülkeyi terk etmek zorunda kalması Tikhanovskaya’yı muhalif kesimin tek adayı olarak öne çıkardı.

Fakat genç kadın, siyasi hayata atılmasının 9’uncu gününde ilk darbeyi aldı. Grodno kentinde Tikhanovskaya’nın adaylığının kabulü için imza toplanması sırasında (Belarus seçim yasasına göre, adaylığın onaylanması için başvuruda bulunan adayların belirli miktarda imza toplaması gerekiyor) seçim ofisinin başında bulunan Sergey Tihanovskiy, seçim ofisinin 10 üyesiyle birlikte yeniden gözaltına alındı. Ve bu kez gözaltı kısa olmadı.

Svetlana Tikhanovskaya’nın seçim ofisinin temsilcilerine ülke genelinde baskılar başladı. Tikhanovskaya, provokasyon gerekçesiyle toplantılarını ertelediğini duyurdu. Ancak baskılar sonuç vermedi; genç kadının adaylığı için gereken 100 bin imza toplandı.

Ardından Tikhanovskaya, çocukları ile tehdit edildiğini söyledi ve onları yurtdışına gönderdiğini açıklayarak kampanyaya devam etti. 14 Temmuz’da Svetlana Tikhanovskaya artık resmen cumhurbaşkanı adayıydı. 16 Temmuz’da Babariko ve Tsepkalo’nun seçim ofislerinden de 6 ay sonra seçimlerin yenilenmesi kaydıyla Tikhanovskaya’ya destek geldi.

30 Temmuz’da Tikhanovskaya, kendisine destek veren Babariko ve Tsepkalo’nun seçim ofisleriyle birlikte 1991 senesinden sonraki en büyük gösteriye imza attı. Fakat seçime iki gün kala son mitingi engellendi. Seçimden önceki gece ise iki yardımcısı gözaltına alındı, kampanyayı beraber yürüttüğü Veronika Tsepkalo ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

Belarus bağımsızlık tarihinin en yüksek gerilimli seçiminde sandıklarda kuyruklar oluştu. Seçim akşamı sandıklar kapandığında muhalefet Tikhanovskaya’nın kazandığını açıklarken Merkezi Seçim Komisyonu Lukaşenko’nun yüzde 80 oyla galip geldiğini duyurdu. Bu açıklamayla birlikte Minsk başta olmak üzere ülke genelinde protestolar başladı. Lukaşenko yönetimi göstericilere şiddet uyguladı. Ancak bu durum protestoları durdurmaya yetmedi. Tikhanovskaya ve ekibi ilk gece “provokasyon” gerekçesiyle protestocuların önüne çıkmadı. Bir gün sonra ise Tikhanovskaya’nın önce Merkezi Seçim Komisyonu’nda alıkonulduğu bildirildi, ardından haber Litvanya’dan geldi. Muhalif adayın Litvayna’da olduğu duyuruldu. Svetlana Tikhanovskaya, yayınladığı videoda çocuklarıyla tehdit edildiği için ülkeyi terk etmek zorunda kaldığını söyledi.

Belaruslu bazı yorumculara göre aslında Svetlana şanslı. 1990’lı yılların sonlarında kaybolan muhalif adaylar Viktor Gonçar ve arkadaşı Anatolı Krasovski ile Yuri Zaharçenko, 2010 seçimlerinin ardından 7’si birden tutuklanan cumhurbaşkanı adayları ve hapishanelerdeki yüzlerce Lukaşenko muhalifi örneği varken…

Örgütlü ve organize muhalefet yok

Aslında Belarus’ta seçim akşamına kadar yaşanan her şey aşağı yukarı öngörülebilirdi. Zira, Lukaşenko’nun 1994’ten beri Kremlin’in kayıtsız şartsız desteğiyle inşa ettiği muhalefetsiz, basınsız, sivil toplumsuz siyasi sistemde başka sonuç beklemek fazla iyimserlik olurdu. Evet, Svetlana Tikhanovskaya’ya Lukaşenko’nun gitmesini isteyen kesimin büyük bir desteği vardı. Belarus’ta son yıllarda görülmeyen bir aktiflik söz konusuydu; Lukaşenko’nun Rusya ile son iki yıldaki git-gelli ilişkilerinden kaynaklanan “Acaba Moskova bu kez Belarus’u kendi başına bırakır mı?” iyimserliği mevcuttu. Ancak bununla birlikte, değişmeyen çok önemli iki faktör de bu iyimser beklentilerin karşısında duruyordu.

Birincisi, Belarus’ta sistemli bir muhalefet, olası protesto harekatının başını çekecek düzenli ve organize siyasi güç yoktu. Dolayısıyla, “Kim olursa olsun, Lukaşenko olmasın” düşüncesinin hâkim olduğu “Batka”nın Belarus’unda o “kim”i bulmak artık epey zor. Svetlana Tikhanovskaya iyi bir fenomen sayılabilirdi ancak 26 yıllık sistemle baş edebilecek güce, deneyime sahip değildi.

İkincisi, Lukaşenko’nun son yıllarda Moskova ile ilişkilerde sergilediği ele avuca gelmez, istikrarsız tavrına, seçim öncesi kullandığı anti Rusya retoriğine, “Vagner” hikayesine rağmen Kremlin henüz Lukaşenko’yu gözden çıkarmış değil; veya şöyle ifade edelim: Kremlin’in Belarus’ta özel bir tercihi yoktu.

Şimdi her ne kadar unutulmuş olsa da, Lukaşenko’nun Rusya’ya yönelik suçlamaları ilk değildi ve bu açıdan iyimser beklentiler için gerekçe olamazdı. “Batka” 2010 senesindeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de kendi rakiplerini Kremlin’den para almakla suçlamış, 90’lı yıllardaki Batı karşıtı retoriğini bir anda Moskova karşıtlığına döndürmüştü. Fakat seçimlerin hemen ardından Putin ve Lukaşenko yeniden barışarak yollarına devam ederken gözaltına alınan muhalifler bir anda “Batı gizli servislerinin ajanları” oluvermişlerdi.

Bu seçim kampanyasında da Lukaşenko başından itibaren aynı zikzakı sürdürdü. Aslında 2019 senesinin başlarından itibaren Rusya-Belarus ilişkileri hiçbir zaman olmadığı kadar gergindi. Lukaşenko, Putin’in eski Sovyet coğrafyasındaki hayali olan Gümrük Birliği’nin şartlarını tam olarak yerine getirme konusunda “ne şiş yansın ne kebap” pozisyonunu sürdürmekte ısrarlıyken Moskova, “derin entegrasyonun” karara bağlanmasını talep ediyordu. Geçtiğimiz Aralık ayında Lukaşenko’nun Putin’in taleplerini yerine yetirme eğilimi içerisinde olduğuna ilişkin söylentiler Belarus’ta uzun zamandır görülmeyen itirazlara neden oldu. Kremlin’in entegrasyon planını bağımsızlığın kaybı olarak gören Belaruslular şimdiki protestoların da tabanını oluşturan eylemlere başladılar. Sosyoloji anketlerinde Belarus’ta Rusya’ya sempatinin düştüğüne ilişkin veriler yer aldı. Kremlin ise Lukaşenko’yu entegrasyon konusundaki görüşmelerde sergilediği “istikrarsızlık” dolayısıyla cezalandırmaya başladı. 2020’nin ilk aylarında Moskova, Belarus için ciddi ekonomik kayıplara neden olan “petrol savaşı” başlattı. Ardından yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ve 9 Mayıs törenleri nedeniyle iki ülke arasında gerilim yaşandı.

Fakat Lukaşenko, bunlara rağmen ilk haftalarda seçim konusunda Moskova’yı suçlamaktan kaçınıyordu. Oysa ki daha seçim kampanyası başlamadan Lukaşenko’nun rakiplerini “Rusya’nın adamı” diye nitelendirebilmesi için yeterli ortam vardı. Zira şimdi cezaevinde olan rakibi Viktor Babriko 20 sene Gazrpom’a ait bankanın başında bulunmuştu ve seçim kampanyasının ilk günlerinde Moskova’yı eleştirmekten kaçınıyordu. Ancak tam da o günlerde ve takip eden haftalarda Lukaşenko, Putin’le, Lavrov’la görüşmelerini sürdürüyor, anlaşmalar imzalıyor, oğluyla birlikte Moskova’da geçit törenine katılıyordu.

Fakat seçime kısa süre kala “Batka” taktik değiştirdi ve “Moskova elinden bahsetmeye, suçlamalar yöneltmeye, hatta işi Rusya’nın Belgazprombank’ına el koymaya kadar vardırdı. Buna rağmen Moskova’dan Lukaşenko’ya baharda yaşanan ekonomik gerilimdeki kadar bile ciddi bir tepki gelmedi. Lukaşenko’nun açık suçlamalarına Kremlin, kendisine has olmayan dikkatli üslupla cevap vermeyi tercih etti. Kremlin Lukaşenko’nun rakibine en ufak ilgi göstermezken Putin, oyların açıklanmasının ardından “Batka”yı ilk tebrik eden lider oldu.

Ve bunda şaşırtıcı hiçbir şey yoktu. Çünkü öncelikle, hangi sorunlar yaşanırsa yaşansın, Lukaşenko halen Putin’in en yakın müttefiki ve ideolojik ortağı. Kremlin, şunun farkında: Belarus’ta Lukaşenko dışında kim iktidara gelirse gelsin Rusya’yla ilişkiler şimdikinden daha iyi olmayacak. Çünkü Lukaşenko kadar iktidarını, ülkede oluşturduğu sistemi Putin’e, Rusya’nın desteğine borçlu olmayacak; çünkü halk oyuyla iktidara geleceği için üzerinde kamuoyu baskısı hissedecek ve tam anlamıyla “Rusya’nın adamı” olamayacak (Gürcistan’da İvanişvili örneği gibi); Batı ile ilişkileri geliştirmek zorunda kalacak. Bu nedenle bütün “istikrarsızlığına” rağmen Lukaşenko Moskova için tek seçenekti.

Ancak daha önceki seçimlerden farklı olarak bu kez Kremlin’e güçlü Lukaşenko değil, zayıflamış, izole olmuş, meşruiyeti ciddi ölçüde darbe almış Lukaşenko yönetimi gerekliydi ve bu istediğini aldı. Seçimin ardından Lukaşenko’nun hemen şiddete başvurması Kremlin’in tahmin ve tercih ettiği bir senaryoydu. Zira artık başta Polonya-Litvanya-Ukrayna üçlüsü olmak üzere komşu ülkelerden uzak ABD’ye kadar Batı, Lukaşenko’nun karşısında. Bunun ardından yaptırımların geleceği ve Lukaşenko’nun manevra imkanlarının daralacağı da beklenmeyecek bir durum değil. Uluslararası arenada iyice köşeye sıkışmış, iktidarı güçle elinde tutan, ciddi ekonomik sorunlarla baş başa kalan bir Lukaşenko ise herkesten daha çok Putin’in işine yarıyor. Zira bu ortamda Putin artık Lukaşenko’yu çok kolaylıkla “rehin” alacak ve “derinleştirilmiş entegrasyon” konusuna geri dönmek, istediğini elde etmek çok da zor olmayacak. “Batka”nın son iki yılda sergilediği “bağımsızlık” Putin’in affedeceği bir davranış değil ve Rusya lideri şimdi Lukaşenko’yu, dolayısıyla Belarus’u cezalandırmak için eline geçen, aslında bir ölçüde kendisinin oluşturduğu fırsatı sonuna kadar kullanacak.

[Kırım'ın Ruslar tarafından işgalinin anlatıldığı Kırım Ateşi kitabının yazarı olan Gönül Şamilkızı, bölge ülkelerinde uzun yıllar muhabir olarak çalışmıştır]

HABERE YORUM KAT