1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. Başbakan'ın Saygun'u ziyareti
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

Başbakan'ın Saygun'u ziyareti

11 Şubat 2013 Pazartesi 00:43A+A-

Başbakan Erdoğan'ın açık kalp ameliyatı olan ve Balyoz davasından, 18 yıl hüküm giymiş emekli orgeneral Ergin Saygun'u hastanede ziyareti doğal olarak tartışmalara yol açtı. Bu ziyaretin ve bu ziyaret esnasında verilen görüntünün tartışmaları ve davaları baştan beri izleyenler açısından 'beklenmedik' olduğu çok açık. Ama hem bu ziyaretin hem de verilen o görüntünün başbakanın siyasette kendine özgü üslubunun altını çizen olaylar olarak değerlendirilmesi gerekiyor.

Öncelikle belirtelim ki, bu ziyaretleri şimdiye kadarki Ergenekon ve Balyoz davalarında sayın başbakanın bir özeleştirisi, bir geri adımı olarak nitelemek başbakanın bu üslubunu gözardı etmekten ileri gelen fazla acul yaklaşımlar. Ergenekon ve Balyoz davaları Türkiye'nin 27 Mayıs'tan beri tesis edilmiş olan karanlık vesayet düzeni ile hesaplaşma adına, ülkenin demokratikleşmesi ve siyasal alanın tahkimi adına çok hayati davalar.

Bu davaları T.C savcılarının veya özel yetkili Cumhuriyet savcılarının hukuka bağlı kararlı iradeleriyle açıklamak da mümkün değildir. Açıkçası, bu davaların arkasında olağanüstü bir siyasi irade olmasaydı bu davalarda iki adım yol yürünemezdi. Böylece, kendi yetkilerini suistimal ederek siyaset alanı üzerinde hiç bir yasal meşruiyete dayanmayan bir vesayet düzenini tesis etmiş olanların vesayeti bugünkü noktaya kadar geriletilemezdi.

Ergenekon ve Balyoz davalarında ilerleme kaydedildikçe bu olaylara bulaşan insanların sayısının ürkütücü derecede fazla ve yine aynı derecede toplumun farklı katmanlarında konuşlanmış olduğu ortaya çıktı.

Ne yazık ki, bir suçüstü gibi yakalanmış olan darbelerle ve darbe ortamı hazırlarken işlenen suçlarla hesaplaşıldığında bunun bir toplumsal mutabakat koşulunu çok kolay temin edebileceği zannedildi. Oysa başta ana muhalefet partisi olmak üzere toplumda koşulsuz demokrasi ve darbe-karşıtlığı üzerinde bir mutabakat olmadığı acı gerçeği ortaya çıktı.

Geçenlerde bir CHP milletvekilinin itiraf ettiği gibi 'CHP için zaten tek iktidar seçeneği askeri darbe' olduğu için bu seçeneğin tamamen ortadan kaldırılması hususunda, yani siyasal düzeyin güçlendirilmesi konusunda hiç bir zaman istekli ve yardımcı olmadı. O yüzden CHP açıktan daha davalar başladığı gün itibariyle, ortada davayla ilgili hiç bir sorun yokken de Silivri ile koşulsuz bir dayanışma sergiledi.

Bu dayanışma kelimenin tam anlamıyla marazi bir durumu ifade ediyordu. Oysa darbeleri, vesayeti, siyaset-karşıtı unsurların siyaset üzerindeki gölgesini tamamen devredışı bırakmak gerekiyordu ve Ergenekon-Balyoz davaları bu süreçte çok önemli bir rol oynadı. Ancak bu davaların gerekliliği ne kadar açık bir gerçek idiyse de dava süreçlerinde yapılan hukuki yanlışlar sürece gölge düşürme riski doğurdu. Hedef hiç bir zaman intikam almak değildi, olamazdı, ama ortada bir suç varsa bu da cezasız bırakılamazdı. Yargılama sürecinde yapılan en büyük yanlışlık, tutukluluk tedbirinin gereksiz yere aşırı kullanımı oldu. Kaçamayacak durumda olanlar bile tedbiren tutuklandı.

Doğrusu bu duruma sayın başbakanın itirazı bir kaç gün önce bir TV programında dile getirdiği veya Saygun'u ziyaretiyle ifade edilmiş bir kaç günlük bir hikaye değil. Daha İlker Başbuğ tutuklanırken bunu ifade etti, hatta bu garabeti düzeltmek için 3. Yargı Paketi'ne gereksiz tutuklamaları engellemek üzere maddeler ekletti. Ancak 3. Yargı Paketi çıktığı halde hedeflenen iyileşme, ilgili davalara bakan savcı ve hakimlerin direncine çarptı.

Oysa daha önce de defalarca dile getirdiğimiz gibi, AK Parti, ismine aldığı iki unsurdan biri olarak, kalkınma kadar, hatta ondan daha öncelikli olarak 'adalet' iddiasına sahip bir parti. Adalet ise herşeyden önce intikamı dışlayan bir değerdir. Dahası, bir kavme, bir gruba, bir partiye olan öfkenin onlara karşı haksızlığa sevketmeyecek şekilde idare edilmesi bu adalet anlayışının en önemli şiarlarından.

Olayın bir yanı bu. İkinci bir yanı da ilanihaye sürdürülecek bir rövanş davasının Türkiye'yi hiç bir düzlüğe çıkarmayacağının bilinmesidir. Düne kadar darbe fırsatlarını hiç bir şekilde kaçırmayan, yargılandıkları esnada bile darbe teşebbüsleri ortaya çıkan vesayetçiler için de bugün artık çok şey değişmiştir. CHP'li vekil bile kendi seçmenlerine 'darbeden umutlarını kesmelerini ve artık iktidara gelmek için siyasetten ve sandıktan başka bir yol olmadığı' mesajlarını veriyorsa Türkiye artık başka bir yere gelmiş demektir.

Bu düzlükte artık bu normalleşmeyi başarabilmiş olan başbakanın toplumun bütün kesimlerini kucaklayan jestlerine alışmak lazım. Saygun'un süreç içinde hastalığı ve tutukluluğu bağlamında oluşan özel hali dolayısıyla bu ziyaret anlamını bulmuştur. Darbe ihtimalinin kalmadığı ülkemizde bir toplumsal restorasyon için kucaklayıcı adımlar atmak ümkündür. Amaç intikam değil, adalettir. Bu, ne darbeleri yapanların veya teşebbüs edenlerin masum olduğunu ne de cezasız kalmaları gerektiğini söyler. Ancak herkes gibi onların da adil bir yargılamayı hak ettiklerini hatırlatır.

Bu türden davranışlara bakıp, 'Başbakan hatasını anladı özür diliyor' diye yorumlamakla kalmayıp bir de neredeyse bütün Balyoz ve Ergenekon teşebbüslerini aklamak için bir fırsata dönüştürme uyanıklığını sergileyenler oluyor. Bununla yetinmiyorlar, bir de 'şimdiye kadar aklı nerdeydi' diye kendi ebedi haklılıklarını tesis etmeye kalkışmıyorlar mı?

Ne diyelim? Yine de sağolsunlar, bize bir 'la havle' çektiriyorlar: La havle vela kuvvete illa billah.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT