1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. Anlamadığım bir konuya ilişkin sorular
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

Anlamadığım bir konuya ilişkin sorular

02 Eylül 2008 Salı 04:32A+A-

“Arazi-arsa işleri” anladığım bir konu değil. Hele de İstanbul gibi arazi-arsa rantına ilişkin haberlerin dudak uçurtan cinsten olduğu bir şehirde olup bitenler söz konusu olduğunda.

Ama baktım ki -konunun eskiden beri izini süren birkaç kişi hariç- “Ataköy arazisi”nin başına gelenlerden ve gelecek olanlar mesele edilmiyor, “O halde elimden geldiğince ben bir şeyler karalayayım bari” dedim.

Konuya heveslenmeme TOKİ Başkanı Bayraktar'ın dün gazetemizde yer verilen fazlasıyla “dokunaklı” bulduğum açıklaması vesile oldu.

Başkan, “Gerekirse Ataköy arazisini satmayız” diyordu. Bu açıklamanın ardından da başka açıklamalar: “Adrese teslim ihale yapıyormuşuz gibi gösteriliyor. Kamuoyunun vicdanını ikna etmezsek gerekirse arsayı satmayız.”

Cümlenin zamanı geniş zaman hissi verse de, yine önümüzdeki (ve diğer yerlerdeki) haberlerden ihalenin ikinci kez iptal edildiğini öğreniyoruz.

Bayraktar'ın 4 Eylül'de yapılacağı bildirilmiş olan “Ataköy arazisi”nin ihalesi hakkında bu derece çarpıcı açıklamalar yapması -ister istemez- bende de konuya yönelik merak uyandırdı.

Sonra açıp baktım bu sıcak “dosya” hakkında geçmişte ve bugün yazılıp çizilenlere.

Ve anladım ki bu “dosya” bazı ciddi soruları fazlasıyla haketmektedir.

Konuya ilişkin en etraflı bilgiyi Yavuz Semerci'nin yazılarından edindim.

İsterseniz önce, hikayeyi kısaca özetleyeyim:

Üzerinde bir alışveriş merkezi (Galeria), iki otel ve bin yatlık bir marina bulunan 170 dönümlük İstanbul'un merkezindeki bu arazinin büyük bölümü (139 dönüm) zamanında Emlak Bankası'nınmış. Banka batınca TOKİ'ye devredilmiş. Arazinin üzerinde kurulu tesislerin işletme hakkı da 2038 yılına kadar üç şirkete aitmiş. İşin (devlet açısından) güzel yanı bu üç şirket de devlet şirketiymiş. 2005 yılında “özelleştirme” dalgası sonucunda bu şirketler (“50 armatörün ortak olduğu” diyor Semerci) DATİ Holding'e satılmış. Böylece, DATİ adlı holding, 200 milyon dolar peşin bedelle aldığı bu devasa bölgeyi yıllık 2 milyon YTL gibi ufacık bir kira karşılığında kullanır hale gelmiş.

Şimdi de gelelim işin “ihale” faslına:

İhalenin iptal edilmeden (birkaç gün önce neredeyse) TOKİ Başkanı Bayraktar, hesabı (özetle) şöyle ortaya koyuyordu: Devletin bu kadar değerli bir araziden yıllık 2 milyon 200 bin YTL gibi bedava sayılabilecek bir kira geliri elde etmesi kabul edilir bir şey değildir. Söz konusu kira bedeli bütün kira süresinde (30 yıl) 66 milyon YTL'ye ancak ulaşacaktır. Oysa ihale, muhammen bedeli olan 450 milyon YTL'den gerçekleşse bile, bu tutarın bugünkü güncel faizlerle getirisi yaklaşık 60 milyar YTL olur. Dolayısıyla arazinin ihaleyle satışı TOKİ açısından yararlıdır.

İyi ama, 30 yıllık işletme hakkı üç yıl önce satılmış olan bu değerli araziyi kim ne yapsın?

Semerci'nin yazılarında da ısrarla belirtildiği gibi, böyle bir araziyi alsa alsa -tabii ki- DATİ alır. (Semerci, TOKİ Başkanı Bayraktar'ın -zaten- “Muhtemelen Dati burayı alır” dediğini de yazıyor.)

İhaleyi alanların arazi üzerinde “ilave inşaat” yapma hakkı bulunup bulunmadığı meselesinin de son derece tartışmalı olduğunun belirtildiğini hatırlatmayı da unutmayalım.)

Toparlayacak olursak (Arazi-arsa işlerinin “toparlanması” kolay olmasa da), değerinin milyar dolarlarla ifade edildiği (Semerci, bu bağlamda Yeni Şafak'ın “3 milyar dolar eder” şeklindeki sürmanşetini hatırlatıyor) “Ataköy arazisi”nin başına gelenler içinde bana en önemli görünen husus, bu para basan alanda yer alan ve alanın işletme hakkını elinde bulunduran üç şirketin nasıl olup da Özelleştirme İdaresi tarafından –hem de 2005 yılında- 200 milyon dolara satıldığıdır.

Semerci, bu konuya ilişkin TOKİ Başkanı'ndan aldığı yanıtı da aktarıyor. Şu yanıt yani:

“Biz o dönemde Özelleştirme Dairesi'ne yazı yazdık, yanlış oluyor burayı satmayın dedik. Hatta mülküyle üst kullanım hakkını birlikte satalım dedik. Ancak Özelleştirme Dairesi ayrı bir kurumdur. TOKİ ayrı bir kurum. Onlar özelleştirme programına alındığını söyleyerek bu şirketlerin satışını gerçekleştirdiler. Artık yapacak bir şey yok...”

Şaşırtıcı bir satış olmuş doğrusu. Değeri milyar dolarlarla ifade edilen bir alanın 450 milyon YTL muhammen bedelle ihaleye çıkarılmasına –yani yerlerde sürünmesine- neden olan bir satış bu. Üzerinde asıl konuşulması gereken bu satış olmalı bence (de).

Anlamadığım bir konudaki yazım bundan ibaret. Doğru mu yanlış mı yazdım siz karar verin.

Yeni Şafak gazetesi

YAZIYA YORUM KAT