1. YAZARLAR

  2. Salih Tuna

  3. Ahmet Hakan'a kardeş tavsiyesi
Salih Tuna

Salih Tuna

Yazarın Tüm Yazıları >

Ahmet Hakan'a kardeş tavsiyesi

06 Kasım 2009 Cuma 00:40A+A-

"Bir 'çizen adam' olarak Başbakan" başlıklı yazında Fatih Altaylı'dan Hasan Cemal'e, Ertuğrul Özkök'ten Fehmi Koru'ya kadar hemen hemen bütün köşe yazarlarının "çizildiğini" ifade etmiştin.

Fakiri de ihmal etmemiştin hani.

Gerçi beni "çizdiğinden" ne Başbakan'ın haberi vardı, ne de benim.

Nihayetinde kaptırıp gitmiştin işte. Sağlık olsun.

Maksadın, Başbakan'ın "tahammülsüz" olduğuna işaret etmekti herhalde. Ne ki, bir yığın yalan yanlış malumat üzerine bina etmiştin "yargını."

Gördün işte: birkaç gün önce Fehmi Koru da Başbakan'ın uçağındaydı.

Sakın yanlış anlama; bundan 6 ay mukaddem bir yazıdaki "tezviratın" peşinde değilim.

Gelgelelim…

İlke planında söyleyecek olursak: bir insanın herkesi "çizmesi" gerçekten de vahim bir durum.

Daha da vahimi ne biliyor musun?

Herkes tarafından "çizilmek!"

Yani, tastamam senin içinde bulunduğun hal…

Kadir İnanır'dan Haşmet Babaoğlu'na, Hülya Avşar'dan Şamil Tayyar'a kadar her cinsten, her boydan, her türden, her zümreden, her sınıftan insana "çizdirdin" kendini.

Yetmezmiş gibi geçen sefer de, "Özgür-Der"e çizdirdin!

Yahu...

Nurettin Şirin'in soyadını yazacak kadar bile "cesaretin" olmadığına bakmıyorsun da, "eylem" yahut "direniş" sadedinde "Özgür-Der"e falan hesap soruyorsun! ("Dava delisi Nurettin" ha?!)

Olacak şey mi?

Onlar sana "acımış." Ne yalan söyleyeyim, ben güldüm.

Bu arada, hep "kurumsal" olarak "çizik" yediğini de vehmetme sakın.

Mesela, TV Net'in Genel Yayın Yönetmeni Şenol Kazancı, sırf inandığı değerler uğruna "çizdi" seni. Bu gencecik adamın kararından patronların haberi bile yoktu, haberin olsun.

Dolayısıyla, "Kurumsal olarak üstü çizilmiş bir adamım; sakıncalıyım; silahımı unutmuşum helada…" gibilerinden havalara girme…

Neden böyle yapıyorsun?

Gelene geçene "çizdirmekten" zevk mi alıyorsun?

Düşünsene:

"Hüzün Kalır Geriye" romanının karıncayı bile incitmeyecek kadar merhametli yazarı Mehmet Emin Kazcı'nın bile kalbini kırmış; "çiziğini" yemişsin.

Tamam, mutlaka sana da haksızlık ediliyordur.

"Dalak" yahut "çiş" muhabbeti veya işin içine aileni, kardeşlerini katma lakırdıları bence de hoş değil. Lakin bir insana, eşinin mesleğinden hareketle lakap takmak da hiç hoş değil.

Bak güzel kardeşim bu böyle gitmez. Bu kadar "çiziği" kaldıramazsın!

Tamam, müthiş dayanıklısın; lakin her insanın bir istiap haddi vardır.

Böyle giderse maazallah kafayı yersin.

Şayet "çizik yemek" herhangi bir bağımlılık yapmamışsa, yol yakınken geri dön.

Hayır yani, bunca darbeye niçin katlanıyorsun ki!

Rating belasına mı?

İyi de, ihtiyacın yok ki buna!

Allah'a şükür kalemin kıvrak. Mizahtan da anlıyorsun.

Vaktiyle seni aşağılamaya çalışan, bugünlerde yarenlik ettiğin köşe yazarlarından bin kat daha iyi yazıyorsun…

Ertuğrul Bey'ciğimin iğvasına da kanma. Bugün arkalıyor ama yarın öyle bir sırtını döner ki, "dımdızlak" kalırsın ortada.

Daha geçen gün Kanal 24'teki bir programda, Akif Beki'ye öyle bir "Akifciğim" deyişi vardı ki, eminim şimdiye değin o sıcaklıkta "Ahmetciğim" dememiştir sana.

Merak etme, kolay kolay ben "çizmem" seni.

Zaten "çizdiğim" adam hakkında konuşmaya da tenezzül etmem.

Hem "çizeceğim" de ne olacak?

Emin Çölaşan'ın varlığıyla yokluğu arasında fark yok, Ertuğrul Bey'ciğim zevk vermiyor, Bekir Coşkun da gazı kaçmış gazoz gibi, seni de kaybettik mi ne kaldı geriye?

Hep "deney faresi" yazacak değiliz ya! (Bakınız: "Ahmet Hakan'a ithafımdır." 07 Ekim 2009, Yeni Şafak)

Şaka bir yana da…

Yeter artık, daha fazla "çizdirme" kendini.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT