1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. 11 Şubat Mısır Devrimi hayırlı olsun
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

11 Şubat Mısır Devrimi hayırlı olsun

12 Şubat 2011 Cumartesi 06:08A+A-

İlk günden beri artık iktidarda kalamayacağı net bir biçimde görünmüştü Mübarek'in. Diktatörlüğünün artık sürdürülemez olduğunu baştan beri kendisini destekleyen ABD bile göstericilerin Tahrir meydanını doldurmaya başladığı 2. veya 3. gün içinde hemen anladı ve ilk açıklamasında tavsiye ettiği geçiş sürecini de ikinci açıklamasında "bir an evvel" kaydına dönüştürerek Mübarek devrinin kendisi için bitmiş olduğunu ilan etti.

Bunu ilan etmekle ABD'nin yapmak istediği aslında kendisi açısından Mübarek rejiminin, daha somut biçimiyle Camp David düzeninin, devam ettirilmesi arayışından başka bir anlam ifade etmiyordu. Bunu bu saatten sonra da ne ölçüde başarabileceğini söylemek mümkün değil, ama en azından bu kaybını en aza düşürme refleksini sergilediğini söylemek mümkün. O yüzden Mübarek'in gitmesini istemesi baştan itibaren devrimin arkasında durduğunu göstermiyor, aksine emr-i hak haline gelmiş olan devrimin sonuçlarından daha az zararla çıkma niyetinin ve arayışının bir sonucu idi.

Herkesin ve ABD'nin iki gün içinde anladığını Mübarek'in ancak 18 günün sonunda anlayabilmiş olmasını iktidar hırsının insanın gözünü nasıl karartabildiğine yormak gerekiyor. 30 yıl süren iktidar bir diktatörde iktidar doygunluğu yaratmıyor, aksine insanın kendini tanrı sanması ve her geçen saat aklının başından gitmesi çok daha alışıldık bir durum. Mısır, Firavunlarının kendi halklarına "ben sizin en büyük rabbinizim" diyecekleri kadar azgınlaşabildikleri, kendilerini sadece yaşarken değil öldükten sonra bile gölgeleriyle, anıt mezarlarıyla topluma musallat etmenin yollarını aradıkları bir yer.

Ama Mısır aynı zamanda bütün bu tanrılık iddialarının nasıl bir cehaletin ürünü olduğunun, azgın yöneticilerin nasıl traji-komik durumlara düştüklerinin de defalarca görülmüş olduğu bir yerdir. Bu örneklerin her birinde insan tabiatına dair, insanın insana yaptığı fenalıkların boyutlarına dair paha biçilmez ibretlik sahneler vardır. Burnunun ucunu göremeyenlerin özgürlüğüne susamış, bilge bir topluma onyıllarca hüküm sürmeyi başarabilmesi gerçekten ibretlik bir durumdur.

Bunda tabii ki bu diktatörlerle işbirliği yapan, sahip oldukları bilgiyi, irfanı az bir pahayla satmayı tercih eden Hamanların, Bel'amların önemli bir payı da vardır. Firavun burnunun ucunu sadece kendi cehaletiyle görmekten uzaklaşmıyor, onun burnunun ucunda hem bu figürlerin hem de onların harici destekçilerinin, Batılı müttefiklerinin koyduğu gözlükler de görüşünü kapatıyordur.

İslam dünyasında demokrasinin gelişememesini yıllardır Müslümanların tepesinde boza pişirerek dile getiren batılı güçlerin bugünlerde Tunus, Mısır ve arkasından gelebilecek bütün halk hareketlerine karşı sıkça dile getirdiği endişenin İslamcıların veya İhvanın iktidara gelme ve güçlenme ihtimali olmasının altını önemle çizelim. Aslında yaklaşık yüzyıldır İslam dünyasında bu diktatörlükleri ayakta tutmuş olan destek yine batılılardan geldi ve bunda en büyük gerekçe demokratik bir sürecin istemedikleri Müslümanları iktidara getirme ihtimaliydi.

O yüzden İslam ve demokrasi karşıtlığını işleyen bütün söylemlerin ikiyüzlü bir tarafı olmuştur. Bugün özellikle Mısır'da Müslüman Kardeşlerin mevcut olandan daha fazla, sözümona "Şeriat getirmek" gibi bir talepleri yok. İhvan sözcüsü Dr. Eşref Abdülgaffar'ın dini talepleri olup olmadığı sorusuna verdiği cevap aslında işin sırrını ele veriyor. Diyor ki Abdülfgaffar "Mevcutla yetineceğiz. Eski kanunlarda bulunan şeyler bizim için yeterli. Bizim taleplerimiz tamamen ulusaldır. Milli taleplerdir, dinle ilgili bir talebimiz yok. Son dönemde Hüsnü Mübarek'in kendi varlığını devam ettirebilmek için değiştirdiği maddeleri değiştirmek istiyoruz. Yapmak istedikleri şeyler için bu anayasayla oynuyorlar. Biz anayasayı bütünüyle değiştirmek istemiyoruz, temel maddelerinin aynı kalmasını istiyoruz."

Böylece Tunus'tan Mısır'a, Cezayir'den Yemen'e İslamcı siyasetin talebinin daha fazla din değil daha fazla demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, kaynakların adil dağılımı ve yönetimin şeffaflığı gibi söylemlere dayanıyor olması umarım yeterince münasip bir biçimde değerlendirilir. İslamcı siyaseti "el kesme" veya "kadının aşağılanması" gibi klişelere mahkum eden medyatik veya akademik algılara karşı İslamcı siyasetin bu yönü çok daha ön plana çıkacak.

Mısır'da devrim gerçekleşmiştir.

Halk, kendisine yıllarca dayatılan ve bin bir türlü baskı, rüşvet ve hile yoluyla dayatılan rejimi devirmiştir. 18 yıl kadar uzun süren 18 gün boyunca sergilediği sebat ve ısrar ile halk artık devleti kuran irade haline gelmiş ve bu saatten sonra hiçbir güç onu oluşturulacak düzenin denkleminden uzak tutamayacaktır.

Devrim her şeyden önce halkın yüreğinde yaşanmış, kendi kaderlerini değiştirebileceklerine dair güçlü bir inançla donanmıştır. Gerisi dünyayı değiştirmeye kalmıştır ki, bu saatten sonra o dünyanın en kolay işi...

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT