1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Türkçü/Kürtçü/Atatürkçü Cephe’ye Geçit Ver/me!
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Türkçü/Kürtçü/Atatürkçü Cephe’ye Geçit Ver/me!

04 Haziran 2015 Perşembe 02:23A+A-

İspanyol iç savaşından mülhem “no pasaran” sloganını pek severler. “Geçit yok, onlar geçemezler” şeklinde tercüme edilen bu slogan sosyalist örgütlerin faşist Franco rejimine karşı verdikleri savaşın parolasıydı. Tuhaf ve tutarsız olansa “no pasaran” gibi sloganlara devrimci söyleme, romantik gerilla mücadelesine öykünerek siyaset ve kültür üretmiş Türkiye’deki sol-sosyalist çevrelerin hiç sektirmeksizin Kemalist ideoloji ve devletin bekası adına mücadele vermiş olmalarıdır.

Türk ve de Kürt solu karakter itibariyle aydınlanma ve ilerlemeye aşırı anlamlar yükledikleri için mücadelelerinin merkezine sınıf çelişkisini, ezen-ezilen çekişmesini değil ilerici-gerici retoriğini koydular. Aydınlanmacı-ilerlemeci retorik sol-sosyalist çevre ve kurumları laiklik ortak paydası üzerinden ordu başta olmak üzere Kemalizmin tüm kurumlarına yakınlaştırmıştır. Lakin aynı laiklik üzerinden sol-sosyalist mücadelenin siyaset ve topluma karşı mesafesi açılmış hatta hasım olmuştur. Peki, bu durumda faşizmle mücadele denince Türkiye’de sol-sosyalist hareket kiminle kavgaya tutuşmuştur?

Gezi Ruhu’yla İrkiltilen Ülke!

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın Samsun mitinginde yaptığı konuşmada sarf ettiği şu iki cümleye bir bakalım: “7 Haziran’da birbirinden koparılan bütün halklar kardeşçe ve barış isteğiyle kucaklaşacak. Gezi’de yarım bıraktığımızı 7 Haziran günü tamamlayacağız.” Gezi’de yarım kalan, akamete uğrayan iş/mesele neydi? TÜSİAD sermayesinin himayesinde sol, liberal, ulusalcı Kemalist örgütler marifetiyle seçilmiş siyasi iktidara küresel sermayenin de desteğiyle karşı darbe yapmaya kalkışanlar hayalini kurdukları zafere erişemediler.

Sol-liberal-ulusalcı kanatlarıyla Kemalist hegemonyayı hortlatma mücadelesi veren TÜSİAD cephesi zafere en yakın olduğunu sandığı anda toplumsal desteği sağlam siyasi irade tarafından püskürtüldü, bozguna uğratıldı. Kemalist ideoloji ve devlet sınıflarının kimi zayıflatılan kimi tasfiye edilen kimileri de tarihe gömülen iktidar araçlarını tekrar toplumsal iradenin üzerine çöreklenme planları boşa çıkarıldı. Sol-sosyalist veya liberal haklar maskesiyle verilen kavganın ulusalcı-Kemalist mücadelenin ayrılmaz bir parçası olduğu bir kez daha tescillendi.

Faşizme karşı kavga verme iddia ve sloganlarıyla siyaset ve toplumu tasfiye etmek üzere öne çıkarılan örgüt ve aktörler faşizmin bekası adına sahne aldılar. Çünkü bir kısmı ideolojik ve sınıfsal gerekçelerle bu savaşı vermiş olsalar bile diğer bir kısmı salt ideolojik ve mezhebi kurgularla bu savaşta lejyoner olarak konuşlandırıldılar. Kemalist hegemonyanın zaafa düşmesini, laik-ulus kimliğin otoriter ve totaliter tahakkümünün parçalanmasını TSK, MGK, YÖK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay gibi kurumlar eliyle durdurmak imkânı kalmadığı için yedekte tutulan devrimci maskeli unsurlar sahaya sürülmüştür.

Protesto, anarşizm, y kuşağının özgürlük talebi filan diye pazarlanan süreç düpedüz vandalizm ve darbe teşebbüsü olarak tezahür etmiştir. 7 Haziran’dan itibaren Gezi Ruhu’nu tamama erdirme hülyalarıdır her türlü kirli ittifakın kapısını ardına kadar açan espri. HDP’yi CHP ve Esed rejimi, AB ve ABD nezdinde değerli kılan şeylerden biri de işte bu espridir.

Kemalizmin Kadrini Bilenler

HDP’nin diğer eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın Zaman’a verdiği mülakatta güya İslam’ın mukaddesatına AK Parti iktidarı döneminde verilen zararları eleştiri babında yaptığı kıyas yine ama şaşırtıcı olmayan nedenlerle gözden kaçtı. Demirtaş’a göre “(AK Parti’nin İslam’a ve İslami mücadeleye) verdiği zarar hiçbir zaman Kemalistlerin verdiği zararla kıyaslanamaz.” Bu söylem biçimi yeni ve oldukça iyi çalışılmış bir siyasal dili, yöntemi ve toplumsal hedefi işaretliyor gibi gözüküyor. Acaba bu kıyas cidden iyi çalışılmış bir siyasal tutarlılığın mı göstergesi yoksa derin bir çelişki ve basit bir kurnazlığın mı dışa vurumu?

Demirtaş’ın mezkûr kıyasına sebep olan AK Parti kadrolarından neşet eden şu çağrıymış: “Sen nasıl gider bölücü, Kemalist, milliyetçi bir partiye oy verirsin!” Kemalist ve milliyetçi/ulusalcı siyasete karşı Erdoğan ve Davutoğlu’nun İslami kimlikten neşet eden söylemlerle verdiği mücadeleyi Demirtaş’ın ‘zarar’ hanesine yazması son derece manidar. Benzer bir kıyas şöyle kurulsa daha doğru olmaz mı?: “PKK-HDP’nin Kürt halkına karşı verdiği zarar hiçbir zaman Kemalistlerin verdiği zararla kıyaslanamaz.” İnkâr ve asimilasyon, işkence ve katliam politikalarının sahipleriyle birlikte bu pislikleri ortadan kaldıran kadrolara karşı Kürt halkını örgütlemenin ahlaki, psikolojik ve siyasi faturası pek yakında netleşir nasılsa.

Mustafa Kemal ve Kemalizmin kadrini kıymetini bu türden kıyaslar yoluyla ihsas etmeye kalkışan Kürt ulusal siyasetinin aktörleri aylardan beri bütün enerjilerini şuraya teksif ediyorlar: “Seni Başkan Yaptırmayacağız!” Türkiye toplumunun gibi gözüken fakat esasında ve her şeyden önce içeride Kemalist devlet sınıflarının, bölgesel ölçekte Esed-İran kampının ve küresel çapta AB-ABD bloğunun hesabıyla fazlasıyla paralel işleyen bir talep ve hedef.

7 Haziran Pazar günü Türkçü, Kürtçü ve Atatürkçü cephenin bileşenlerine toplum vize mi verecek yoksa bu fazlasıyla paralel işleyen tezgâha rest mi çekecek hep birlikte göreceğiz.

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum