1. YAZARLAR

  2. Ramazan Rasim

  3. Sol mukallitliği
Ramazan Rasim

Ramazan Rasim

Yazarın Tüm Yazıları >

Sol mukallitliği

04 Mayıs 2012 Cuma 23:37A+A-

Hz. Muhammed İslam’a davet için Uman’a bir elçi gönderir. Adı Muaz bin Cebel. Peygamber Efendimiz elçiye şöyle der: Onlara Allah’ın bir olduğunu ve Hz. Muhammed’in de onun peygamberi olduğunu kabul edip etmediklerini sor. Kabul ederlerse namaz kılmayı kabul edip etmeyeceklerini sor. Onu da kabul ederlerse mallarından bir kısmını ihtiyaç sahiplerine vermeyi kabul edip etmeyeceklerini sor.

Yani İslam’ın Kelime-i Şahadet ve namazdan sonraki üçüncü şartıdır Zekât. İnfak etmek yani özetle içini acıtacak kadar servetinden vermenin bugün bu İslami protokolde epeyce arka sıralara düştüğüne şüphe yok.

Ben Müslümanların çeşitlenmesinin, toplumun tüm farklı renkleri içinde temsil edilmesinin iyi bir şey olduğuna inanmaktayım. Antikapitalist Müslümanlara bu yüzden diyecek bir şeyim yok.

Pek orijinal bir fikir değil ama bu. Bilmem kaçıncı deneme.

Bu ülkedeki ilk sol partiyi kuran İştirakçi Hilmi’nin 100 yıl önceki sloganı “Biri yer biri bakar kıyamet bundan kopar”dı. Kaddafi’den Hasan Hanefi’ye, hatta Lenin’in Ne Yapmalı’sını alıp Yoldaki İşaretleradı altında İslam’a çeviren Seyyid Kutup’a kadar İslam’la sosyalizm daha önce de defalarca birbirine aşılanmaya çalışıldı.

Yıllar önce İBDA-C’liler giderdi 1 Mayıs mitinglerine. Müslüman Gençlik Tek Yol Devrim’i, Tek Yol İslam’a çevirmişti.

Valla hiçbiri pek tutmadı. Bunun sebebi sadece “Mülk Allah’ındır dedikten sonra, sınıfsal mücadelenin Allah’a karşı mı yapılacağı” gibi temel sorulara cevap veremeyen eklektizm değildi. Temel sorun bu eklektizmin İslamcıların devrimci mukallitliğinden öteye bir toplumsal karşılığının olmamasıydı.

Müslümanlar liberal oldular, hatta memlekette kendine açıkça liberal diyen tek hareket dindarların arasından çıktı. Ama bunun sebebi Müslümanların kapitalizme olan düşkünlükleri, Peygamberi tüccar olan dinin kökenlerinde olan girişimci ruh falan değildi.

Bunun sebebi Müslümanların önce özgürlük, adalet ve saygınlık istemeleriydi. Bunu isterken de duracakları yer her kriz ânında Kemalistlerin, devletin yanında ve karşılarında buldukları, laikçilikleri, eşitlikçiliklerinin önüne geçmiş solcuların yanı değildi muhakkak.

Şimdi bile 1 Mayıs mitingine giden Müslümanları hararetle bağrına basan sol, hiç yerinden kıpırdamadan, yanına gelinmesinin keyfinin çıkarıyor aslında. “Bak Müslümanlar da tek doğru yolu buldu” diyorlar içlerinden. Haklı çıkmanın saadetini yaşıyorlar. Bu saadet, Antikapitalist Müslüman Hareket’in daha önce Tuna Kiremitçi, Ece Temelkuran’la iftar basmışlığı olan fikrî önderlerinin bu karşılanmadan duydukları tatmin olmak bilmeyen memnuniyetle birleştiğinde pek mutlu mesut bir birliktelik ortaya çıkıyor.

Ama bu bir tanışma, kaynaşma ve birbirini dönüştürme, bir aşk evliliği değil. Stratejik bir işbirliği, bir mantık evliliği. Ne solda ciddi bir Kemalizm ve İslamofobi özeleştiri emaresi var ne de İslami solda sürekli dövdükleri Müslüman kalabalığı ikna etme çabası.

Antikapitalist Müslümanlar, ancak AKP’yi, dindar burjuvaziyi, Müslüman sivil toplumu ve kanaat önderlerini eleştirdikçe bağra basılmaya devam edecek. Bu kale içinde çatlak yaratma hazzı veren eleştiriden, dindarların din içinden madara edilmesinden gelen İslamofobik zevki uzun zamandır hiçbir eleştiri veremedi çünkü onlara.

Peki, karşılığında ne alacaklar? İtibar görme, solun kültürel işgali altındaki kamusal alanda görünme. Daha fazlası değil.

Türk solunun mukallidi olunacak bir tarafı kalmamışken, onun Müslüman kopyasını inşa etmek pek de iyi bir fikir gibi görünmüyor.

İslam’ın üçüncü şartı olan Zekât’tan da en fazla bir sosyal demokrasi çıkar. O zaten güneş yüzü görmemiş bir Afrika dininden de çıkabilir bir şey. Ne diyeyim. Bu iş yine olmaz yani. Allah’tan sonra hâlâ ekmeğe değil, özgürlüğe ihtiyacımız var.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum