1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Şangay Beşlisi: Alternatif mi, Dengeleyici mi?
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Şangay Beşlisi: Alternatif mi, Dengeleyici mi?

22 Kasım 2016 Salı 06:04A+A-

Avrupa ve Amerika’nın ilişkileri germekteki ısrarı, Türkiye’ye yönelik asimetrik savaş unsurlarıyla saldırmaktaki inadı, kimi zaman sağılacak inek kimi zaman da cepheye sürülecek azap askeri muamelesi çekme saplantısı hiç azalmıyor. İçinde yer aldığı Batı ittifakı, müttefik diye bildikleri Türkiye’yi iktisadi, siyasi ve askeri açılardan çökertmek üzere başlattıkları seferberlikte hız kesmiyorlar. Ancak Batı’nın bu çökertme seferberliğine yönelik Türkiye’nin sergilediği direnç hatta karşı atak dayatılan statükonun tasfiye edilip yeni bir takım dengelerin kurulmasına dönük adımların daha bir belirginleşmesini beraberinde getiriyor.

Türkiye, uzun bir zamandır Suriye ve Irak politikaları dolayısıyla Avrupa ve Amerika’yla alenen çatışıyor. Mısır ve Libya veya benzeri bölgeler için de aynı durum geçerli. Fethullah Gülen Cuntası ve PKK-PYD üzerinden yaşanan çatışmanın derinleşen cephesinden de haberdarız zaten. Hem 15 Temmuz darbe sürecinde hem de PKK-PYD’nin giriştiği katliamlara sağlanan açık-örtülü teşvik ve desteklerle tırmanan gerilimin belli bir süre sonra ayrışma ve çatışma getirmesi kimse için şaşırtıcı olmazdı. Bu bağlamda NATO, Amerika ve Avrupa’nın sergilediği mevcut hegemonik tutumu kırmak ve mümkün olduğu oranda alternatif bir ittifak ilişkisi kurmak Türkiye açısından bir mecburiyettir. 

Eskiyen İttifak, Yenilenen Arayış

Gelişmeler Amerika ve Avrupa’yla ilişkilerin yumuşaması ve belli bir tutarlılıkla gelişeceğine dair pek de ümit vermiyor. Bu sürecin ya normale dönmesi ya da kopması gerekiyor. Lakin Batı cephesinde yeni bir şey yok gibi. Doğu cephesini yoklamak, Doğu cephesi üzerinden yeni bir hamle yapmak üzere pozisyon arayışına girmek son derece tabiidir. İşte bu pozisyon arayışının işaret fişeğini Pakistan ve Özbekistan ziyaretlerinden dönerken Cumhurbaşkanı Erdoğan şu cümlelerle verdi: “Türkiye benim için varsa yoksa Avrupa Birliği dememeli. Türkiye kendini bir defa rahat hissetmeli. Türkiye’nin Şangay 5’lisi içerisinde yer alması bu konuda daha rahat hareket etmesini sağlayacaktır. Şangay 5’lisi içerisinde Türkiye niye olmasın?

Hatırlayacak olursak daha önce de bir Moskova ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya Devlet başkanı Putin’e bu doğrultuda bir teklifte bulunmuştu. Fakat alt yapısı hazırlanmamış ve devamı da getirilmemiş bir girişim olarak kalmıştı bu mesele. Yalnız şimdi bu teklifin geçtiği konuşma Amerika ve Avrupa tarafından sergilenen son derece çirkin, tutarsız ve haksız muamelelerin kritik edildiği bir vasatta geçiyor. Batı ittifakının Suriye ve Irak’ta ortaya koyduğu emperyalist politikalardan, mülteciler meselesi ve Ermeni tehcirine yönelik tuzaklarına, vize serbestisinden mahrum kılmaktan PKK ve Fethullahçı cuntayla sıkıştırmaya değin bir yığın haksızlığa dikkat çekilen bir beyanat var ortada. Nihayet Erdoğan itiraz ve restinin zirvesi kabilinde şöyle çarpıcı iki cümle kuruyor: “Türkiye için hiçbir zaman hayırlı rüya görmediler. Pek görmeye de niyetleri yok.

Peki, Türkiye bu şartlarda Batı ittifakından kopabilir ve Rusya-Çin bloğuna dâhil olur mu, olabilir mi? Veya diğer açıdan bu tercih beyanı stratejik bir karar mıdır yoksa taktik bir hamle midir? İlk tepkilere bakmakta fayda var. Mesela CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke Kemalist refleksi temsil ettiği cephe adına çok net özetlemiş: “Türkiye’nin yönü bellidir. Türkiye’yi kalkınmaya, refaha taşıyacak olan bütün dünyayla iyi geçinebilen ama yüzünü asla Batı’dan geri çevirmeyen bir gelecektir.” AB veya genel manada Batı ittifakına dair hiçbir sorgulama, eleştiri, itiraz veya alternatif üzerinde durmayan bir dogmatik Batıcılık dikilmiş karşımıza yine.

Bağımlılık Krizinden Çıkış Yolu

İman mesabesinde bir Batı’yı kıble edinmiş bir heykelin karaltısı üzerimize çökmekte ısrar ediyor. Kalkınma ve refahın kâmil ve biricik öznesi addedilen AB’nin dışındaki her arayışı hayalcilik görmeleri bu yüzden. Geleceğin inşasını Batı’dan başka hiçbir ittifakın sağlayamayacağına yönelik fanatik bir teslimiyetin seçeneksiz bir siyasi tasavvuru diyebiliriz buna.

Dışarıdan da bakmakta fayda var. Rusya ve Çin’den gelen ilk yorumlar haliyle pozitif mesajlar içeriyor. Türkiye önem verilen bir ülke olarak teşvik ediliyor, bu yöndeki beyanlar için mantıklı adım tanımlaması yapılıyor vs. vs. Akabinde şartlar da sıralanıyor birer birer: “Türkiye üye olur ama zamanla NATO’dan çıkması lazım.” Her iki taraf da tam bağımlılık dayatıyor ve alternatif sayılabilecek bir ilişki alanını yok edecek şartlar dayatıyor.

Avrupa ve Amerika’nın emperyal siyasetleri izah gerektirmeyecek kadar aşikâr. Tutarsız ve haksız ittifak ilişkileri dayattıklarına defalarca şahidiz. Ancak benzer bir tutum Rusya ve Çin bloğu için de geçerlidir. Üstelik daha az olmayan sömürgeci politikalarıyla. Bu sebeple Türkiye’nin esasen içine gönül rahatlığıyla dâhil olabileceği bir blok yok. Lakin bu bloklar arasındaki çelişki ve çekişmelerden azami oranda istifade edebilecek bir yol haritası çıkartıp mesafe kat etme sorumluluğu taşıdığı izahtan varestedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yöndeki siyasetiyle soğuma alternatif arayışları sinyallerini sıklaştırarak Batı’nın hegemonyasını zayıflatmayı hedeflemektedir. Kopmak değil tutarlı ve adil davranmalarını temin etmek öncelikli hedef gibi görünüyor. Diğer taraftan özellikle Rusya’nın hem ticaret ve enerjide sıkı bir partner olmasını garantilemek hem de Suriye’de giriştiği işgal ve katliamın yol açtığı acıları bir nebze olsun dindirmek istiyor. Gerek alternatifler oluşturma gerekse adil dengeler kurma yönünde geliştirilen bu diplomatik atakların mevcut küresel krizden en az hasarla çıkmak üzere devreye sokulmuş bir yönü olduğunu da eklemek yerinde olur.

Yeni Akit

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum