1. YAZARLAR

  2. ASIM ÖZ

  3. Rıhle’nin Derdi Ne?
ASIM ÖZ

ASIM ÖZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Rıhle’nin Derdi Ne?

04 Temmuz 2008 Cuma 16:05A+A-

Rıhle üzerine nasıl yazabilirim, ne yazabilirim? Günümüzde Ehli Sünnet ne kadar olanaklı? Burada Behiç Ak’tan bağlamı farklı ama meramımızı ifade edecek bir anekdot aktaralım: “Babam “Siz siz olun çocuklar” derdi. “Zamanla geçerliliğini yitiren bilgileri biriktirmeyin. Yıllarca mahkemelerde bilirkişilik yaptım. Bir sürü kanunu ezbere bilirim. Ama onların hepsi şimdi değişti. Yeni çıkanları da ben bilmiyorum. ”Bugün onu daha çok anlıyorum.” Bu alıntı hem değişim hem değişmeyen sabiteler için kayda değer bir ufuk sunacaktır. Ama biz öne şöyle bir geçmişe gidelim: İmam Hatip Lisesinde okuduğumuz fıkıh derslerinin kavramlar noktasında önemli katkıları olduğu kadar birtakım sınırlayıcılıklarının da olduğunu öğrenmek için üniversite yıllarına kadar uzunca sayılabilecek bir zamanın geçmesi gerekti. Bu dersleri okutan öğretmenlerimizden birinin doksanlı yıllarda yükselişe geçen modern Samiri Yaşar Nuri Öztürk fenomeninden hareketle her derste özellikle Ehli Sünnet vurgusu yapma gereği duyduğunu hatırlarım. Hoş bu derslerde edindiğim güzellikler de olmadı değil: Numan bin Sabit’le daha sonraki yıllara rastlayacak nitelikli tanışmamın da bu derslerle ilgisi olduğunu da düşünüyorum. Bu açıdan kısmen de olsa bir vefa borcumun olduğunu düşünürüm bu dersi okutan öğretmenlerime.

Öte yandan yetmişli yıllardan itibaren başlayan çevirilerle beslenen İslami uyanış sürecinin engellenmesine dönük dini söylemin ağırlıklı tabanını Ehli Sünnetçilik anlayışının oluşturduğu da bir başka gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Bu anlayışın hakim söylemi çoğu kere tartışma adabının dışında çoğu zaman belden aşağı vurmanın bir aracı olarak işletilmiştir. Metin Önal Mengüşoğlu bu durumu edebiyat malzemesi haline getirmekle edebiyat dünyasında farklı yer edinmiştir. Kısmen de Ekmel Ali Okur bunu gerçekleştirmiştir. Ardından ilk sayısı 1978’de yayımlanan Aylık Dergi daha ilk sayısından itibaren mezhep(sizlik) tartışmalarına sahne olmuştur. Öte yandan bu dergi belki ehli sünnetçilik yapanların bile bir türlü başaramadıkları dört başı mamur bir Ehli Sünnet Özel Sayısı hazırlayarak hem bu alandaki tartışmalara nitelik katmış hem de düşünce ve edebiyat birlikteliğini kanıtlamıştır. Bu noktada derginin ‘sonu ehli sünnet soruşturmalarına çıkan bir yayın faaliyeti’ yürütmüş olması kanımca bir eksiklik değil önemli bir artıdır. Ayrıca Aylık Dergi’nin bu özel sayısını ilk olarak 1995 yılında okumuş olduğumu hatırlayınca bu özel sayının benim için onsuz hâlâ asla sahip olamayacağım bir ufuk genişlemesi ortaya koyduğunu belirtmeliyim.

Bu hatırlatmadan sonra son zamanlarda ivme kazanan dergi yayıncılığına katılan bir dergiden söz etmek istiyorum: Rıhle

Derginin ilk sayısından hareketle hem bir tanıtım hem de bende oluşan intibaları paylaşmak istiyorum. Önce dergiye ad olan sözcüğün anlamından söz ederek başlamanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Zaten dergiyi çıkaranlar da Rıhle’den başlıklı iki sayfalık yazıda ve Eski Zamanlarda İlim Yolculukları (Er-Rıhlâtu’l-İlmiyye) başlıklı yazıda bunun üzerinde özellikle durma gereği hissetmişler. Rıhle, Arapça'da bir yerden diğerine göç etmek anlamındaki "rahale" kök fiilinin mastarıdır. Hadis ilminde, muhaddislerin yeni hadisler öğrenmek için uzak diyarlara yaptıkları ilim yolculuklarına rıhle denir.

Daha sonraki satırlarda modern teknoloji medeniyetinin tenkidi için sömürü ve köleleştirme siyasetlerine,  küreselleşme adı altında yürütülen emperyalist politikalara mukavemet hususuna haklı olarak değinen dergi ne yazık ki muhafazakar bir refleksle klasik Protestanlık eleştirilerine de değinmiş. Rıhle dergisi kendisini, modernizmin çağdaş bir bidat olduğu tesbitinden hareketle Ehl-i Sünnet çizginin direnç mekanizmalarını ve dinamiklerini tesbit ve tahkim ile mükellef sayıyor. Derginin bu husustaki derdi aslında tarihselcilerin gündeme taşıdığı Vahyin evrenselliğine dair kuşkular belirten yaklaşım. Ama bunu yaparken vahyi olanla tarihi birikimi aynı derecede savunmak durumunda kalışı sorunlu bir yaklaşımdır. Dergi modern meseleleri ‘kendi paradigmamız’ olarak gördüğü Ehl-i Sünnet’i merkez alarak yorumlamayı ve onları yeniden üretmeyi ana hedef olarak belirlemiş. Rıhle’nin genel yayın yönetmeni ve editörü Ebubekir Sifil, derginin üstlendiği misyona ilişkin şunları ifadelendirmiş:"İzzete ve asalete ait olanın hızla yıpratıldığı, tüketildiği bir dünyada, direnç mekanizmalarını diri tutarak var olmak da, hayatı doğru yaşamanın imkânlarını var kılmak da, ancak Müslümanlık ile mümkündür. Hayatı doğru yaşamış olan Ehl-i Sünnet seleflerimizin üzerinde yürüdüğü çizgi, bugünün dünyasına taşınmayı bekliyor. Daha doğrusu bugünün dünyası o çizgiyi arıyor... Rıhle’nin misyonu işte bu!"Ehl-i Sünnet’i geçmişten tevarüs edilen muazzam birikimin yegane zemini olarak gören dergi bu anlayışın ihyasına, keşfine ve idrakine emek vermeyi önceliyor. Rıhle, modern zamanlardaki kırılmaların, sapmaların, egemen yargılara teslim olmanın tek gerekçesi olarak Ehli Sünnet anlayışından uzaklaşmayı görmekle ciddi bir yanılgı içindedir. Doğruları, haklı eleştirileri bu yargıyı iptal etmez. Dergi kendini İlim ve Sanat dergisi ile kıyaslıyor. Bence bu doğru bir kıyas değil. Rıhle hem mizanpaj hem de makalelerin sunumu açısından İslami Araştırmalar dergisini çağrıştırıyor. Elbette zıt bir söylem ve yorum geleneğinin dergisi olarak. Tabii düpedüz aynı değiller.

Rıhle dergisine damgasını vuran, kişiliğini kazandıran yazılar hep bu minvalde desek abartmış olmayız. Bunu yaparken ortaya koydukları müthiş özgüven ve cesaret ise takdire şayan doğrusu. Müslümanın hayatı kompartmanlara ayırmadan hayatı bir bütün olarak ele alması yönündeki vurguların da burada anılması gerekiyor. Dergide yer alan Fıkhın Kaynakları başlıklı yazıyı okurken lisedeki fıkıh öğretmenimizin anlattıkları gözümün önüne geldi. Fıkhın asli ve feri kaynakları, kıyasa ve icma, şeri delillerin kaynakları, maslahat ve makasıd merkezli okumanın açmazları vb konularda kimi zaman Kabul edilebilir hakkaniyetli yorumlar yapılırken kimi zaman hakkaniyeti aşan yorumlar yapılmaktadır. Biz hakikati işaret eden şu ifadeleri aktarmakla yetinelim: “Değer yargılarının temeline naslar yerine seküler aklı koyan, konjoktürü uğruna naslara müdahale edilebilecek bir sabite olarak gören modernist çevrelerin nasları yorumlama çabalarını masum bir istinbat ve ictihad faaliyeti olarak görmek mümkün müdür?” Tabii derginin modernist nitelemesinin anlam evreninin oldukça geniş tutulduğunu da burada belirtmeliyiz.

Üç aylık periyotlarla yayınlanacak olan ilim, kültür, medeniyet dergisi Rıhle’nin ilk sayısı; "Din ve Değişim" konusunu ele almış, bu zeminde, özellikle "Mekâsıd Fıkhı"nın mâhiyetini özetlemeye çalışmıştır. Makâsıd Fıkhının Mahiyeti başlıklı yazıda Serdar Demirel “Maslahat fıkhının ilkesiz bir pragmatizm” olmadığını vurgulayarak Makâsıd Fıkhı'nın İslâmî hükümleri hayata ruhuyla geçirmeye matuf olduğunu işlemiştir. Kapak konusu çerçevesindeki yazılar bu konuya odaklanan bir soruşturma ile taçlanmış. Soruşturmada şöyle bir mantık hakim: Tarihselcilerin Şeriat’ı fıkıhla özdeş gördükleri malum. Rıhle ise bu konuda cepheden mukavemet edebilmek için Din ve Fıkhı eşitlemiş. Bu bir yanlışa başka bir yanlışla karşı koymak gibi geldi bana.

Dergi “ilmi karakteri yanında tarih, kültür, medeniyet yazılarının da yer aldığı, kendine mahsus bir estetik anlayışı ve görsel yanı olan, ama seviyeyi görselliğe kurban etmeme endişesi taşıyan bir yayın olma amacıyla” yola çıkmış. Tabii ilk sayıdan hareketle bunları ne ölçüde gerçekleştirdiklerinin masaya yatırmak doğru olmaz. Bunun yanında bu sayıda yer alan görsel unsurların azlığı dikkat çekiyor. Bu ise sadece bu dergiye özgü bir durum değil. Murad V. Hofmann’ın  bu hususta katıldığım önemli bir cümlesi geldi aklıma: “Müslümanlar görsel sanatlara karşı hevesli değillerdir

Görselliğin az tercih edilişi ile ciddi dergi olma arasında kurulan yanlış bağın ötesinde derginin temel amacı oldukça kısıtlayıcı geldi bana. Dergi eleştiri yazılarında olsun, Barika-i hakikatin zuhurunda olsun kendini Ehl-i Sünnet çizgisi ile sınırlamış. Üstelik bunu amaç olarak benimsemiş. Derginin andığımız söylemi ve yorum çerçevesi içinde adı dergi olan çoğu kağıt kırıntısından daha değerli olduğu ama sorunlarının da olduğu ortadadır. Şunu da hatırlatırız: Ehli Sünnet kendi başına yadırgatıcı değildir; Ehli Sünnet’ten kendi dışında var olan ve vahyi doğruları gündemleştiren tarzlara karşı bütün kepenklerini kapattığı, kendi üzerine kıvrılmayı tercih ettiği ve kendi kendine yeterli olduğunu fikr-i sâbitine düştüğü zaman tedirginlik duyarız. Bu çerçevede Rıhle'ye fıkheden tefekkür eden bereketli çalışmalar diliyorum!

YAZIYA YORUM KAT

8 Yorum