1. YAZARLAR

  2. Özlem Zengin

  3. Paralel devlet yapılanması mı?
Özlem Zengin

Özlem Zengin

Yazarın Tüm Yazıları >

Paralel devlet yapılanması mı?

27 Kasım 2010 Cumartesi 00:06A+A-

Akşamüzeri, Genelkurmay’ın ilgili bakanlıklarca açığa alınan generallerin durumu hakkında yirmi maddelik bir açıklama yaptığını duyduğum zaman, metni Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi kurumsal internet sitesinden okumak istedim.

Daha önce hiç girmediğim sitenin adresinin, web dünyasının kodlarına göre devletle ilişkili web adresleri için ‘gov’, ticari kurumlar için ‘com’, eğitim için ‘edu’ kullanılması mantığından yola çıkarak, askeri kurumlar için ‘mil’ olması gerektiği düşüncesiyle www.tsk.mil.tr adresini yazdığımda www.tsk.tr adresine yönlendirildim. (Acaba diyerek Amerikan ordusuna baktım www.army.mil çıktı.) Doğrusu çok detay da görünse Genelkurmay’ın seçtiği adres ve web adresinin belirlenmesinde dahi kendini genel sıradan tavrın dışında konumlandırma hali bana enteresan geldi. Konumlandırıldığı, olması gereken yerde değil kendi kendini konumlandırdığı, tanımladığı yerde durma halinin tezahürüne uygun bir seçim. Sanki bu seçimle biz sadece asker değil devletin kendisiyiz, ‘mil’den öte ‘tr’ biziz der gibi geldi bana. Hayatının arka fonunda postaldan izler taşıyan “ben”ler için bu bakış açısı paranoyak olmasa gerek.

Web sayfası adresiyle ilgili bu tercih, basit bir iş gibi görünse de, bir zihniyetin yansımasıdır. Hatta ne kadar ince noktalara varıncaya dek, kılcal damarlar dâhil bu zihniyetin nüfuz ettiğini göstermektedir. Ben Türkiye’deki askeri örgütlenmenin devlet teşkilatına paralel bir yapılanma oluşturmak üzere tasarlandığı kanaatindeyim. Son zamanlarda ortaya çıkan, bütün bakanlıkları kapsayan ve emekli askerlerden oluşturulması zorunlu görülen bir birimin varlığı da bunu ortaya koymaktadır. Web sayfası adresi de aynı; bir paralel devlet yapılanması zihniyeti. Çekirdek devlet.

Öncelikle, Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamalarındaki kronolojiye bakarak, bu olay vuku bulduktan sonra en çok sorulan sorunun ‘neden şimdi’nin cevabını görmek mümkün.

4 Ağustos’tan itibaren süreç devam etmiş, karşılıklı hamleler yapılmış, itirazlar olmuş, nihayetinde bu noktaya gelinmiş yani hiç bir şey olmadan akla eserek son işlem yapılmamış. 

Açıklamada Genelkurmay’ın her kelimeyi özenle seçtiği varsayımıyla bakınca, benim zihnimde temel bazı sorular yoğunlaşıyor.

Birincisi, 4 Ağustos 2010’da YAŞ kararı üzerine askeri otoritelerce hazırlanan kararnamenin ilgili bakanlıklarca üç generalin sanık olma durumları ileri sürülerek imzalanmaması üzerine, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emir komuta sisteminin ciddi olarak etkileneceği dikkate alınarak, bir olumsuzluğa meydan vermemek amacıyla, yeni terfi ve atama kararnamesi hazırlanmak suretiyle üst rütbeye yükselmeleri uygun görülmeyen personelin, bulundukları rütbeyle yeni göreve vekaleten atamaları teklif edilmiştir; bu teklif ilgili bakanlıklarca da kabul edilmiştir, denmektedir. Bu ara formülün hükümet kanadı tarafından önce kabul edildiği, sonra 6 Ağustos’ta mahkemenin yakalama müzekkeresinin kaldırılmasına karar vermesinden sonra kararname hazırlamamak ve yine AYİM tarafından verilen ‘bir üst rütbeye terfi ettirmeme işleminde’ yürütmeyi durdurma kararını uygulamayarak vaz geçildiği ima edilmektedir. Ancak karşılıklı yazışmalardan bakanlıkların imzalamamak konusunda gösterdikleri sebebin farklı olduğu, ortada vekaleten atama konusunda bir uzlaşma olmadığı, asl olanın devam eden yargısal süreç olduğu anlaşılmaktadır. Çizilen bu tabloda gözden kaçan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ‘vekaleten terfi’ müessesesi var mıdır, sorusudur. TSK herhangi bir sebeple terfi edemeyenleri 30 Ağustos’tan sonra emekli etmek yerine vekaleten değerlendirme yolunu mu seçmektedir?

İkincisi, Bakanlıklarca, ilgili personel hakkında emeklilik işlemlerine ilişkin bilgileri istemek ne anlama gelmektedir? İlgili komutanlar hakkında yakalama emrine itirazın kabul edilmesi halinde, atanmaları gereken pozisyona atanmaları zorunlu mudur? Üçlü kararnamede imzası bulunan bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı takdir yetkisine sahip olmaksızın imza atmak zorunda mıdır? Eğer imzalamak bir zorunluluksa neden gerekli; kararname olmadan terfi olsun o zaman... Ama kararname olmadan terfi olmuyorsa, imza gerekiyorsa, imza atanların bir takdir yetkisi de mevcut demektir.

Tartışmanın doğru bir yere gittiği kanaatindeyim. Sivil iktidar askeri otorite üzerinde üstün müdür, değil midir, tartışması bu. Hiç şüphesiz, sivil iktidarın üstünlüğünün benimsenmesiyle sona erecek bu süreç. Türkiye’nin kronik hale gelmiş en temel sorununun çözümü elbette kolay değil.

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT