1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Mesele Erdoğan Değil, Hâlâ Anlamadınız mı?
Mesele Erdoğan Değil, Hâlâ Anlamadınız mı?

Mesele Erdoğan Değil, Hâlâ Anlamadınız mı?

Hem çözüm sürecini ihanet süreci olarak niteleyenlerin safında yer alıp o sürecin mimarını şeytanlaştırıp hem de “çözüm süreci neden yürümüyor” diye sormak maharet ister.

26 Temmuz 2015 Pazar 02:52A+A-

HAKSÖZ-HABER

Uçaklar bombalamaya başlayınca ilk açıklamalar geldi. Geldi gelmesine ama “Barış da barış!” derken bile savaş tamtamları çalarcasına: “Öcalan’a Tecrit Kalksın!”

Yeni slogan bu! Çıta yükseldi. ‘İmkansızı istemek siyaseti’ de diyebiliriz buna. Ülkeyi yangın yerine, kan gölüne çevirmenin, gencecik bedenleri eyleme ve ölüme yollamanın ve hükümeti teslime zorlamanın kısa tarifi: Öcalan’a Tecrit Kalksın! “Savaşmadan halledebiliriz, masada konuşalım” derken bile ülkenin başbakanı ve cumhurbaşkanına tehdit ve şantaj dolu ifadeler.

Ya merkez medya. Akşamdan sabaha Erdoğan düşmanlığı, IŞİD sövgüsü, Esed övgüsü vs…

IŞİD falan gerçekte kimseyi korkutmuyor; aksine sinsi gülücükler atmalarına, aynanın karşısına geçip “Ne kadar da zekiyiz” megalomanilerine vesile oluyor. IŞİD’in varlığı, okyanus ötesi dostlarıyla birlikte ellerini ovuşturmalarına, Erdoğan ve AKP sonrasına ilişkin “yeni dizaynı” hayal etmelerine yardımcı oluyor.

Kandil de öyle. Aslında IŞİD Türkiye’ye her tür araçla, her tür şiddet ivmesiyle saldırmalarının bir aracı sadece. Kürt halkı, hakları, talepleri falan da umurlarında değil; Kobani, Kamışlı, Haseke toprağa ve sınırlara tapıcılığın bir yansıması sadece.

Kobani’de gösterdikleri performans, Erdoğan öfkesinin de aslında ciddi bir bahane olduğunun tescili idi. Seçimlerden sonra yepyeni bir Türkiye’ye yelken açılacağını söylerlerken, “Barajın altında kalırsak ülkeyi yakarız” tehdidini savurmaktan geri kalmamışlardı. Yüzde 13 ile 80 milletvekili aldıklarında ise, onların mesajlarına aldanmış olanlar, “tamam artık Meclis’e girmiş bir HDP örgüte de çeki düzen verir; bu kazanımlardan geri düşmek istemez” dedirtmişti.

Kandil herkesi şaşırttı(!) mı acaba? Şaşırtmadı. Onlar zaten baraj geçilse de geçilmese de havasındaydı. Savaşı her türlü başlatma tehditlerini savurmaktaydılar. Elbette Kobani’den bu yana yegane bahane yine IŞİD idi. Meclis’teki güçlenme savaşın ibresiyle oynamanın bir bahanesi oldu sadece.

Şimdi çıkıp “Erdoğan savaş siyaseti uyguluyor; amacı oyları artırıp tek başına iktidar olmanın önünü açmak!” diyorlar. Şaka gibi. O zaman adama demezler mi; “O halde oyunu bozmanın yegane yolu yerinde uslu uslu oturmak ve Erdoğan’ı ters köşeye yatırmak” diye.

Yoksa devletin yol, baraj ve karakol yapmasını savaş gerekçesi sayacağını açıklayarak tehditler savuran KCK bildirisi de barışı istemeyen provokatörlerce mi yazılmıştı?  Arkası gelmese inanabilirdik buna: Iğdır-Ağrı ve Kağızman’da onlarca araç yakıldı? Adıyaman’da asker, Suruç ve Diyarbakır’da polislere kıyıldı.

Halkı silahlanmaya çağırma yarışında kim önde Kandil mi HDP mi? Sayamadık ki. Şimdi de Öcalan’a tecritin kalkması, özgürlük ve özerklik talebi! Durmak yok, yola devam yani! Dolmabahçe ne oldu? Yapılacak toplantılar? Ya silahların devrinin kapanıp siyasete geçiş çağına ne oldu?

Bırakın Türkiyelileşmeyi, Lazkiye’nin durumu sorgulanmaya başlandı. Türkiyelileşmek dar geldi, Suriyelileşmek level’ine ulaştılar. “Akdeniz’in cennet köşelerine kadar inilse fena mı olurdu hani”

Barış da barış, demokrasi de demokrasi! derken fırsatı ganimet bilip tedhiş, tecavüz, eylem ve savaş halini süreklileştirmek de maharet ister.

“Silahları bırakırsak biteriz” derken kastedilen Erdoğan karşısında tükenmek mi, yoksa okyanus ötesi nezdinde mi? Erdoğan karşısında mı yoksa Kürt halkı nezdinde mi?

Hem çözüm sürecini ihanet süreci olarak niteleyenlerin safında yer alıp o sürecin mimarını şeytanlaştırıp hem de “çözüm süreci neden yürümüyor” diye sormak da maharet ister. Erdoğansız-AKP’siz yürüyecek bir çözüm süreci var mı gerçekten? Yoksa kimsenin aslında umrunda değil mi bu? Süreci gerçekten de Erdoğansız yürütmek diye bir siyasetleri var mı gerçekten? Hem “koalisyon intihar olur” hem de “erken seçim ölüm” diye iki ayrı yazı başlığı atan bir medyanın olduğu bu ülkede bunun bir önemi var mı ki? Artık çözüm Suriye’yi de kapsamışken Türkiye’nin batısının, ortasının, solcusu ya da beyazının fikri önemli mi? Ya Kürt halkının? Ona kim sorar ki Ortadoğu satrancında hangi taş olmak istediğini?

Seçimde halka “yeni yaşam” ve Türkiyelileşme önerilmişti değil mi? Peki halkçı ve halkların kardeşliğinden yana şehir gerillalarının kaleşnikoflu gösterileri, halkın araçlarına, işyerlerine saldırmaları, sivil-asker demeden gerçekleştirilen suikastleri IŞİD ya da Erdoğan öfkesiyle açıklamaya yeter mi?

“Barış da barış!” diye bas bas bağırarak anca marjinal solu, Gezici çocukları, hevalleri, bir de merkez medyayı “kandırabilirsiniz”.

Esas mesele Erdoğan falan değil; itiraf edin. Onun ve Davutoğlu’nun önünde engel teşkil ettiği “Türkiye’nin Tunuslaşması”. Ama bunu sizin değil, sırtınızı dayadığınız güç odaklarının istediği o kadar sırıtıyor ki. Çünkü silahsız siyaset etmenizi mümkün kılacak tüm imkanları aynı odaklar sizlerden esirgiyor, farkında mısınız. Silahsız ve tehditsiz siyaset üretemiyor, halka silah olmadan yaslanmaktan korkuyor, korkularınızı sürekli kılacak düşmanların üzerinize salınmasından zerre endişe duymuyorsunuz. O halde Erdoğan, IŞİD falan diye ağızda sakız dolaşmanın anlamı kaldı mı. Deyiverin gitsin: “İlk hedefimiz Akdeniz! İleri!”

 

HABERE YORUM KAT

5 Yorum