1. YAZARLAR

  2. Bilal Medeni

  3. Kürt meselesinde İslami dil
Bilal Medeni

Bilal Medeni

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt meselesinde İslami dil

25 Eylül 2010 Cumartesi 15:56A+A-

Kürt meselesinin İslami bir dile ihtiyacı var mı? Bu soru birçokları için anlamsız bir soru olabilir. Ama kendi varoluşunu İslam ile izhar eden bireyler için bu soru kaçınılmaz bir hal alır. O zaman soralım, neden İslami bir dile ihtiyaç duymaktayız?

Kürt meselesinin etki alanlarının tamamında egemen iki güç (Sistem ve PKK) aynı zamanda bir kavramlar ve değerler dünyası da inşa etmektedirler. Kendi dilini oluşturamamış her birey ve her sosyal grup bu kavramlar ve paradigmalar üzerinden kendilerini inşa etmektedirler.

Bu tespit, yeni ve egemenlerin dilinden bağımsız bir yaklaşımı ortaya çıkarmamızı gerekli kılmaktadır. Bu yeni tasavvurun inşa edilmemesi Müslümanlar açısından ulusalcı ve sekülarist temelde bir kimlik bunalımına yol açacaktır.

Ele aldığımız bu gerçek bizi İslami bir dil inşa etmeye zorlamaktadır. Bu mevzuda sorulması gereken bir soru vardır. Bir olguyu İslami kılan temel faktör nedir? Bu soru özelinde bir İslamcılık tanımlaması yapmak gerekmektedir.

"İslamcılık, içinde bulunduğu sosyolojik gerçekliği tanımlayan, ıskalamayan, o gerçekliği mücadele edeceği zemin olarak gören, ona müdahale eden, seyirci kalmayan ve referansını İslam'ın kendisinden alan bir yapıdır" diye tanımlayabiliriz.

Bu tanımdan yola çıkarak bir olguyu İslami kılan şeyin ne olduğunun tespitini yapabiliriz. İslamın açık hükümlerinin nehyetmediği her husus bir nevi İslamilik vasfını kendisinde barındırır. İslam'ın açık hükümlerinin meşru gördüğü ve şiarlaştırdığı her olgu ise İslami olarak nitelenmenin en temel argümanlarını oluşturur.

Kavmi haklar, dinin tanımladığı ve bu tanımlama ile vahyin hinterlandına aldığı hususlardandır. Bu kapsayıcılık günümüzde kavmi taleplerin dini mi milli mi olduğu tartışmasını da anlamsızlaştırmaktadır. Dolayısıyla İslami dil, vahiyde mündemiç olan hakikatlerin (mevzu bağlamında dil ve renk) muhafazasını hatta geliştirilmesini gerekli kılar ve kendisini İslam'a nispet edenlerden de bu haklar için çaba bekler. Bu gerçekler ile demin yaptığımız İslamcılık tanımını örtüştürdüğümüzde Kürt meselesine dair İslami dil kendisini belirginleştirmeye başlar. Bu İslami dil iki unsuru barındırır içinde.

a- Olgunun İslam'a/vahye ters düşmemesi

b- Söylemin vakıa ile ilintisi

İslam'ın yaşanılan vakıa ile ilintisi kurulmadan İslami bir çözümden ve dilden bahsetmek mümkün olmaz. Vakıa ile İslam'ın rabıtasının kurulamaması bizi hem yaşadığımız topluma hem de İslam'ın kendisine yabancılaştıracaktır.

Yanlış İslamcılık tecrübeleri hem Müslümanları hem de farklı düşün dünyalarının bağlılarını İslami kavramlar üzerinden bir okuma yapmaktan uzak bıraktı. Kirletilen ve içi boşaltılan kavramlar artık tamamen terk edilmiş bir vaziyettedir. "İslamcılık, kardeşlik, ümmet" gibi kavramlar artık işlevselliklerini tamamen yitirmiş bulunmaktadır. Bu faciada Müslümanların zihinsel ataletlerinin payı olduğu kadar İslami kavramları yapı bozumuna uğratan güç odaklarının da payları vardır.

İslamın değerler dünyasına ait olan kavramları kullanmada ve bu kavramları kendi siyasal atraksiyonlarına malzeme yapmada sistem ve PKK ortak bir reflekse sahiptirler. Dinin meşrulaştırıcı gücünden ve toplumları etkileme kudretinden istifade etmeyi oldukça maharetle gerçekleştirmişlerdir. Avukat görüşmelerinde Abdullah Öcalan'ın kimileri için münafıklar tabirini kullanması, devletin camilerinde ibadet edilmemesini istemesi, yurtsever olmayan imamların arkasında namaz kılınmamasını öğütlemesi, gerekirse ibadetlerin evlerde yapılmasını önermesi İslami kavramların ait oldukları ontolojik bağlamından koparılması anlamına gelmektedir. Gerek devletin gerekse de PKK'nin, dinin şiarları üzerinden geliştirdikleri bu siyaset tarzına Peygamber Efendimizin (sav) Dırar Mescidi'ne yönelik tavrı gibi bir tavır geliştirmeli ve bu kavramların kirletilmesine müsaade edilmemelidir.

İçi boşaltılmış, anlamdan soyutlanmış ve sistemin ve PKK'nin ters yüz ettiği bu kavramları terk etmek yerine onları asıllarına irca ettirmeliyiz. Müslümanlar bile bugün bu kavramları kullanmaktan imtina eder hale gelmişlerdir. Bir yanıyla haklılık taşıyan bu yaklaşımı, bu kavramları asıllarına döndürerek ortadan kaldırabilmeliyiz. Bu husus inşa edilecek İslami dilin olmazsa olmaz şartıdır. Zira meseleye kendi kavramlarımız üzerinden yaklaşmadığımız anda başka bir zihnin etki alanına girmiş sayılırız. Bu kavramları asıllarına döndürme ameliyesi ise söylemden öte pratik ile gerçekleştirilebilir.

İslami dil hususunda değinilmesi gereken diğer husus ise Kürtlerin taleplerinin evrensel insan hakları çerçevesinde mi yoksa İslami değerler çerçevesinde mi ele alınacağı meselesidir. Everensel normları ortaya çıkaran toplumsal ve felsefi arka planlar bu normlara en azından ihtiyatla yaklaşmamızı salık verir. Örneğin insan hakları evrensel beyannamesi bugün için tüm insanlığın ortak paydası haline gelmişken bu beyannameyi ortaya çıkaran saiklerden birinin de sermaye çevrelerinin sermaye dolaşımının güvenliğini sağlama dürtüsüdür. Beyannamenin ikinci maddesindeki özel mülkiyet mefhumunu bu bağlamda okumak gerekir.

Evrensel insan hakları faydalanılacak bir zemin olmakla birlikte asıl vurgunun İslam'ın temel değerleri üzerinden yapılması daha gerçekçi görünmektedir. Buna karşın temel insan hakları ile İslami değerler aslında çatışmayan iki ayrı alandır. Dolayısıyla uzlaştırılmaları mümkün görünmektedir.

İnşa etmeye çalıştığımız bu dil üzerinden Kürt sorununa dair öne sürülen talepleri, bu taleplerin aktörlerini kritik edebiliriz.

Bu noktada karşımıza ciddi bir problem çıkmaktadır. Temsil ettiğimiz değerler dünyasına yabancı çevrelerin haklı talepleri karşısında tavrımız ne olacaktır? Çoğu zaman haklı taleplere, benimsemediğimiz çevreler tarafından dile getirildiği için karşı duruyoruz. Zira talepler kadar talepleri dile getirenlerin kim olduğu da, kimin değirmenine su taşıdığımız da önemlidir.

Örneğin PKK'nin dillendirdiği talepler özünde mi karşı durulması gereken taleplerdir yoksa PKK'nin dile getiriyor olması mı karşı durmamızı gerektirir? Kürt meselesinde bir aktör olma durumunda belki de aynı talepleri bizler de istiyor olacağız. Kısaca PKK'nin haklı talepleri karşısında nasıl bir tavır alınacaktır?

Bu noktada Fıtri haklar ile siyasal talepler birbirlerine karıştırılmamalıdır. Fıtri haklar Kürt sorununun temelini teşkil ederken siyasal talepler üst yapıyla ilgili açılımlardır.

Doğal haklar vazgeçilmezler olup tartışmaya açık hususlar değilken siyasal talepler konjonktüreldir ve Kürt meselesinin naturasından neşet etmemiştir. Siyasal talepleri temel doğrularımıza göre kabul veya reddedebiliriz. Dolayısıyla yapılması gereken şey, doğal hakların vurgulanması ve bunlara dönük çabaların gösterilmesidir. Meseleye bu perspektiften bakmak bizi Kürt meselesinin tüm kesimleriyle bir ilişki içine girmemizi gerekli kılmaktadır.

Ele almaya çalıştığımız tüm bu sorular ve sorunlar kendimize dair bir dil husule getiremediğimiz için ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bir an önce bu dili, bu üslubu fiile çıkaracak çalışmalar yapmalıyız. Bu hususta herkese büyük gayretler düşüyor.

ÖZGÜN DURUŞ

YAZIYA YORUM KAT