1. YAZARLAR

  2. İrfan Yıldırım

  3. "Ergenekon liberalizmi": Bırakınız darbe yapsınlar, bırakınız öldürsünle
İrfan Yıldırım

İrfan Yıldırım

Yazarın Tüm Yazıları >

"Ergenekon liberalizmi": Bırakınız darbe yapsınlar, bırakınız öldürsünle

02 Mart 2010 Salı 04:54A+A-

Demokrasiye ve siyasete yönelik askerî müdahaleler ve müdahale teşebbüsleri soruşturulur ve davalar ilerlerken, hakim ve savcıları engellemek üzere yargı ve askerî bürokrasi ile bir kısım medyanın yürüttüğü kampanya devam ediyor.

İtalya'da Gladyo soruşturmasını yürüten Fellice Casson soruşturmaya en büyük direncin yargıdan geldiğini söylüyor. Durum Türkiye'de de değişmiyor.

İşte en son Balyoz ve Ergenekon olmak üzere mühim soruşturmaları yürüten özel yetkili savcılara İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, yayımladığı 18 maddelik bir talimatnameyle kimi sınırlamalar getiriyor. Balyoz'dan tutuklanan eski Birinci Ordu Komutanı'nın GATA'dan alacağı bir raporla kurtarılacağı yazılıyor. Bu arada GATA'dan raporlu iki emekli orgeneralin üstelik askerî mahallerde yeni darbe toplantılarına katıldıkları ortaya çıkıyor. Erzincan'da "AKP'yi ve Gülen Cemaatini Bitirme" belgesini uygulamaya koyduğu iddia edilenleri soruşturan savcıların yetkileri HSYK tarafından ellerinden alınıyor. Bu iddianın şüphelisi olan Erzincan Başsavcısı'nın kurtarılması için HSYK ve YARSAV'ın gayretleri kamuoyuna mal oluyor, ses çıkmıyor. İfade vermek için mahkemeye davet edilen Üçüncü Ordu Komutanı, GATA'dan rapor alıp ifade vermeye gitmiyor ama Ankara'ya rapor almak ve orgeneraller toplantısına katılmak için gidebiliyor. Öte yandan bu soruşturmanın da kaynağı olan belgenin altında Albay Dursun Çiçek'in ıslak imzası olduğu, Adli Tıp'tan ve Emniyet Kriminal'den alınan raporlarla ispat edildikten sonra Jandarma Kriminal'den de teyit ediliyor, ses yok...

Yargı ve askerî bürokrasi ile bir kısım medya artık çuvala sığmayan mızrağa rağmen, hâlâ bu skandalları kapatabileceklerini ve yargıyı manipüle edebileceklerini düşünebiliyorlar. Başbakan Erdoğan'a bir askerî birlikte "adi başbakan" şeklinde hitap edilen parola ve işaret ortaya çıkıyor, mesele bir astsubaya yıkılarak kapatılmaya çalışılıyor. Belgenin altında imzası olan albay ve tuğamirale dokunulmuyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikasttan bahsediliyor, bu iddiayla dalga geçiliyor. Başbakan Erdoğan'a yönelik birçok suikast planı ortaya çıkarılıyor, geçiştiriliyor.

Suikast, camilere, alışveriş merkezlerine, Koç Müzesi'ndeki denizaltıyı gezen çocuklara bomba koymak, El-Kaide, PKK ve diğer terör örgütlerini tahrik etmek ve yönlendirmek, içeride hükümeti zor durumda bırakmak için Yunanistan'la çatışma ve Kuzey Irak'a harekat planlamak, hükümeti yıkmak ve anayasal düzeni yıkmak gibi iddialar karşısında dalgacılığı elden bırakmayan çevrelerin, konu bu suçların sanıkları olunca birden ciddileşerek 40 yıllık insan hakları aktivisti kesilerek "sanıklar neden davet edilmiyor da gözaltına alınıyor?" diye ortalığı ayağa kaldırmaları doğrusu seyirlik bir piyese benziyor. Hele kendisi çocukların CD'lerini toplayan ve hamile bir kadının çocuklarını kaybetmesine yol açan bir savcının çocuğunun CD'sinin alınmasının, olay haline getirilmesi ayrıca takdir edilmesi gereken bir performanstı.

Bu gayret ve performans adeta bir Ergenekon liberalizmi yaratmış durumda: Bırakınız darbe yapsınlar, bırakınız öldürsünler şeklinde... Liberalizm lafını duyunca tüyleri diken diken olan ulusalcı çevrelerin, hele Ergenekon ve diğer soruşturmaları engellemek maksadıyla gösterdikleri küresel inisiyatif kayda değer. Ergenekon soruşturmasını kötülemek ve insan hakları ihlali göstermek amacıyla İngilizce raporlar hazırlatıp, toplantılar yapmak ve sonra da bakın dışarıda dahi bu tepkiyle karşılanıyor diye burada propagandaya kalkışmak... İçeride bu soruşturmalar ABD'ye karşı olduğumuz, ulusalcı olduğumuz için yapılıyor neşriyatına mukabil, dışarıda AK Parti İslamcı o yüzden devrilmeli diye ABD'nin Neoconlarıyla ve Musevi lobisinin radikalleriyle yukarıda özetlenen türden müşterek senaryo çalışmaları yapmak...

Yargıyı etkilemeye ve adaleti engellemeye yönelik bütün bu akla ziyan gelişmeler karşısında, yargı bürokrasisi susuyor. Şimdi Metris'e düşen dine karşıt görüşleriyle bilinen bir paşanın yakında "Kalsın benim davam/ Divana kalsın/ Muhammet divanı Hak divan..." türküsünü söylemesi ve bir kısım medyanın 'Sizin imanınız yok mu? Nasıl olsa öte dünyada hesap vermeyecek miyiz? Bu davalara ne gerek var?' demesi de an meselesi...

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT