1. YAZARLAR

  2. Mustafa Atav

  3. Dosta Mektuplar -3
Mustafa Atav

Mustafa Atav

Yazarın Tüm Yazıları >

Dosta Mektuplar -3

26 Şubat 2010 Cuma 23:21A+A-

Gündem o kadar yoğun ki aziz kardeşim, hangi birinin hakkını vereceğini, hangi birine kafa yoracağını şaşırıyor insan. Şöyle bir ağız tadıyla muhabbet edelim diye çıktık yola ama kendi mutlulukları için milyonlara mutsuzluğu reva görenler bırakmıyorlar ki insanı dertleşelim kendimizce!

Sormadan edemiyoruz işte, yahu bu insanlar kıyamete kadar mühlet verilmiş kötülüğün, şerrin beden bulduklarından mı? Bunlar kendilerinden başkaları için hiç mi iyi ve güzel şeyler düşünmezler, intikama mı şartlamışlar kendilerini kendileri gibi olmayanlardan?

Yarasalarla, Hollywood’un efsane karakterleri vampirlerle, kurt adamlarla, yani korku film kahramanlarıyla akraba mıdırlar nedir ki her gün dejavu yaşatıyorlar kendi cinsinden varlıklara?

Yok, yok, bu insanlar sabah kalkerken adetten de olsa bismillah bile diyemiyorlardır kuvvetle muhtemel, öyle ya bismi şeytan ne güne duruyor ki tapındıkları değerleri tesmiye etmek için?

Ne diyordu Rabbimiz kötülüğü remz olarak şeytana; “Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur(Hicr/42)”.

Şimdi gündemin hilafına ve inadına ama ders alırcasına dikkat edelim dostum, bismi şeytan diyenler bir tarafa söz dönüp dolaşıp bize geliyor çünkü. Kötülüğe tabi olmayan, vesveselere kulak vermeyen ittika sahipleri biz miyiz, değil miyiz diye sormak gerekmez mi kendimize? Kötülüğe, şerre kıyamete kadar mühlet verilmesinden maksat bizim zaaflarımız, kaprislerimiz olmasın sakın?

Var mısın bu sorunun cevabını hayatımızın her zerresinde aramaya?

Ne demiş eskiler; “Et tekrarı ahsen velev kane yüz seksen”..

Bilirsin bu sözü, yüz seksen kere de olsa tekrarın güzelliğinden dem vurur ve ona yaslanarak yineliyorum her şeyi ve batırıyorum iğneyi kendimize.

Öyle ya çekişiyoruz birbirimizle biteviye, bilelim ki o yüzdendir çözülme, çözüldüğümüz içindir güçsüzlük, zayıflığımız nedeniyledir hezimet, o yüzdendir mağlubiyet, o yüzdendir her Allah’ın günü yaşadığımız gerilimler, o yüzdendir yasaklar, darbeler, muhtıralar, ne zannediyoruz ki biz?

Her zaman olduğu gibi geçmişe doğru nostaljik bir gezinti yapalım istersen..

Bu vesileyle dün her karşılaşmamızda neler konuştuğumuzu, eşle dostla bir araya geldiğimizde neleri tartıştığımızı hatırla bir Allah aşkına! Bir film şeridi gibi getir gözlerinin önüne, tahayyül et geçmişini ve şöyle bir  bak şimdi durduğumuz yere, değer verdiklerimize, düşün konuşup tartıştıklarımızı hakkınca..

Ve eğer nutkun tutulmuyorsa, kederlenmiyorsan şöyle bir, şayet buğulanmıyorsa gözlerin sorgula kendini.. Korkma yüzleş kendinle, yeniden bir daha sor kendine, kendi “ben”ine, bütün bu yaşananlarda benim de dahlim var mı diye?

Olmadı aç fotoğraf albümlerini, tek tek al eline bak geçmişin şahidi fotoğraf karelerine, el ele, kol kola, dostane, kardeşane, sevgiyle, muhabbetine birlikte poz verdiklerin neredeler, birlikte yola çıktıklarının kaçı yanında şimdi? Sahi, hiç görüşüyor musun onlarla, yoksa mazide mi kaldı hepsi, yoksa geç bunları diye şarkı mı söylüyorsun herkes gibi sende?

Evet güzel kardeşim, dün İslam, Kur’an ve hükümlerini,birey ve toplum olarak sorumluluklarımızın ne’liği üzerine teati yapıyorduk.. Neyi okuduğumuzu, okuduklarımızdan neyi nasıl anlamamız gerektiğini ve anladıklarımızı toplumla paylaşmanın yöntemleri üzerinde konuşuyorduk. Okuduklarımızdan mülhem olarak insana rağmen işleyen sistemi, sistemin öngördüğü tüketim toplumu bireyi olmayı, faizli sistemi, kapitalizmi, sair ideolojileri eleştiriyor, vermekten, paylaşmaktan, infak etmekten bahsediyorduk.

Şimdi Honda Ford’u döver, Opel Renault’a beş çeker, Tofaş mı teneke boş ver, Hyundai eh ama Toyota almaya değer; ne hikmetse Mercedes’e, Jeep’e alerjimiz var, bizi aşar; emekliliğe, çocuklara, dolara, euroya yani yarına yatırımı, ev, arsa, makam, mansıp, kariyer sahibi olmayı ve daha neleri konuşuyoruz..

Ve artık abdestli kapitalizm eleştirisi yapan yeni yetmelere veryansın ediyoruz, mülk edinmenin, yatırım yapmanın, yarına dair ekonomik kaygıları taşımanın meşruluğunu ispata koyuluyoruz inadına. Karşı çıkanları Marksizm’le, sosyalist olmakla, Kur’an’ın ilgili ayetlerini tahrif etmekle suçluyoruz! Paylaşmayı, vermeyi, infak etmeyi, yoksulu, mağduru korumayı bizden olma şartına bağladık; kahrolsun “öteki”ler, sürüm sürüm sürünsünler, kime ne? Hz. Muhammed böyle bir ayırım yapmamış kimin umurunda?

Küresel sermayeye, IMF’e karşıydık, borç verdik altına, dolara, euroya bağladık; yine ilgili ayeti evirip çevirdik, görmezden geldik, borcunu veremeyenleri emanete hıyanet etmekle suçladık, olmadı sonra kalkıp kredi ile ev, araba, eşya alanlara, borcunu kredi ile ödeyenlere haramdır diye fetvayı bastık! Geçmişte peşinde koşanları eleştirdiğimiz ama bir şekilde sahip olduğumuz makam mansıbımızla, kariyerimizle, evimiz arabamızla, sahip olduğumuz sair dünyevi metalarla dövdük, hava attık, dün birlikte olduklarımızdan bu sebeplerle ayrıldık, ayrıldıklarımızı aşağıladık, hakir gördük, ezdikçe ezdik!

Yanlışsa söyle dostum, sen de şahit değil misin bütün bu olanlara, bu tür ortamlara, yoksa fazla mı abarttın diyorsun; ne yani başkalarına iyiliği emrederken kendimizi unutalım mı, ister misin? Kendimize batırdığımız sadece iğne be dostum, çuvaldız başkalarına nasıl olsa ama ya ahret, kaçabilecek miyiz o hesaptan, sahi mümkün mü bu?

Yine dikkat kardeşim!

İslam, Kur’an, tefsir, dine dair ne varsa konuşmak hafta sonu muhabbetlerine, sohbet aralarına, resmi kuruluşlarımızdaki günü, saati belirlenmiş programlara indirgendi, farkında değil misin bütün bunların? İnandığımız değerleri konuşmak, insanlarla paylaşmak, güya tebliğ denilen ama gerçekte ne olduğunu bir türlü kavrayamadığımız sorumluluğu ayın, haftanın önceden belirlenmiş zamanlarına sıkıştırmak mı olması gereken? Sair zamanlarımızda yok mu dostluklar, bir araya gelmeler, arayıp sormalar, bitiyor mu panele, seminere, konferansa katılmakla görevimiz? Sosyalleşmek, ümmet olmak sahi bu mu oluyor?

Yükün azalacağını mı, sorumluluğumun hakkını verdiğimizi mi zannediyoruz biz böyle yapmakla?

Ah anacığım ah!

Onun yerli yerince kullandığı vecizelerden birini daha söylemeyeyim mi şimdi burada?

Öyle demiş eskilerden imamın eşi kocasına, ”Sabah Kur’an akşam Kur’an, gâvur kızı olsun sende duran!”..

Bu sözü her söylediğinde kızardım anacığıma ama gel gör ki bizatihi uygulayıcısı olduk be dostum.. Sıktı artık her karşılaşmamızda Dinden, imandan, Kur’an’dan bahsetmek, kaçar olduk bu yüzden birbirimizden! Fakirlik, fukaralık, yoksulluk, garibanlık edebiyatı da yordu bizi. Hem artık yardım kuruluşlarımız var, devletin sosyal yardımlaşma kurumu da cabası, adres orası efendim, bize ne gerek!

Gücenme ama böyle be dostum, bir araya gelmelerimiz de yasak savma, dostlar alışverişte görsün kabilinden..Hele bir de muhalefet etmeye, fikir beyan etmeye gör konuşulanlara dair, bir dayak yemediğin kalır sevabına helalinden!

Bütün bunlar bir yana sen bir başkasın, her karşılaşmamızda konuştuklarımız tuttu bizi ayakta, yardımlaşmak, paylaşmak, infak etmek Müslüman olmanın rutin işlerindendi senin için. Olması gereken de bu değil mi güzel kardeşim?

Biz unutalım değerlerimizi, ihmal edelim vecibelerimizi, erteleyelim sorumluluklarımızı ve sonra o birileri suçlu olsun öyle mi?

Ama bak o birileri sürekli desise peşinde, ihmal etmiyorlar kendi görevlerini, karar hanelerinde toplantılarla kaosun hesabını yapıyorlar gece vakti, yatarken bismi şeytan diye yatıyorlar rüyaya, kalkarken bis mi şeytan diyerek koyuluyorlar yola. Kendilerini kudretli zanneden gündem belirleyiciler, yerkürenin her zerresine konuşlanmışlar bir bir!

Nece konuştukları, nece plan yaptıkları deşifre oluyor güya,ne diyelim sonumuz hayrola..

Sen sen ol, teyakkuz sahibi kıl kendini, aldanma görünenlere, düşme tuzağa, benden söylemesi!

Nerden nereye!

Güya dostluk türküleri söylemeye koyulduk beraberce gündemin inadına ama olmuyor be dostum, rahat bırakmıyorlar ki insanı insan kılığındaki şer odakları; kötülüğe üniforma giydirmiş, prof, doçent, aydın etiketi yapıştırmış, parası ile tüm değerleri satın almış, üç kuruşa değerlerini satmış yeryüzü ilahlığına soyunanlar!

Ama onların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı var, öyle değil mi aziz dostum?

Şimdilik boş verelim mi, kendini ölümsüz zannedenlere Miskin’in bir türküsünü çığıralım mı, belki bizde ders alırız, ha ne dersin?

Bugün yolum düştü bir kabristana
Gördüm ki nicesi ölmüş yatıyor
Nicesinin otlar bitmiş üstünde
Niceleri toprak olmuş yatıyor

Ecel pençesini vurmuş yüzlere
Acımamış gelinlere kızlara
Sürmeler çekilen ela gözlere
Kara karıncalar dolmuş yatıyor

Yaylalarda koyun kuzu yayanlar
Malın mülkün hesap edip sayanlar
Ben falanım ben filanım diyenler
Uyanmaz uykuya dalmış yatıyor

Ölümün eline geçmiş canları
Toprağa karışmış nazik tenleri
Nice yiğitleri pehlivanları
Kara yer altına almış yatıyor

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum