1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Avrupa'dan 'Küresel Cihada' Giden Yol
Avrupa'dan 'Küresel Cihada' Giden Yol

Avrupa'dan 'Küresel Cihada' Giden Yol

Doç. Dr. Ahmet Yükleyen, Batı'dan IŞİD'e gerçekleşen katılımları farklı bir pencereden incelemiş...

21 Eylül 2014 Pazar 20:38A+A-

Doç. Dr. Ahmet Yükleyen / Al Jazeera

Küresel cihatçı hareketin mesajı, Avrupa'daki göçmen kökenli gençlere, bir “İslam devleti” ütopyası sunarak onları heyecanlandırıyor. Ve melez kimliğin getirdiği belirsizliklere cevaben kesin, kısa, anlaşılır çözümler sunarken onlara, ayrımcılık gördükleri Avrupa’nın yerel toplumlarına karşı bir başkaldırma imkanı veriyor.

Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün Ortadoğu’da yükselişiyle beraber, El Kaide’yi komplo teorileriyle açıklamaya çalışanlar bile küresel cihatçı hareketin dünyada nasıl yayıldığını anlama ihtiyacı hissediyorlar. Zira Boko Haram (Nijerya), Şebab (Somali), El Kaide, Nusra Cephesi ve IŞİD gibi yapılanmaları kınamak, terör örgütü ilan etmek ve şeytanlaştırmak, onlarla mücadelede yetersiz kalacaktır.

Bu konuda atılması gereken ilk adım, bütün bu örgütlerin ortak zemini olan küresel cihatçı hareketin düşünce şeklini ve katılımcılarına niçin çekici geldiğini incelemek ve anlamak olmalıdır. Aksi halde yapılacak askeri operasyonlarla IŞİD bir örgüt olarak zayıflatılsa, hatta bitirilse dahi küresel cihatçı hareket, başka bir isim ve liderle yoluna devam edecektir. Aynen El Kaide’nin zayıflatılması ve lideri Usame Bin Ladin’in 2011 yılında öldürülmesi, IŞİD’in ortaya çıkışını engellemediği gibi.

Küresel cihatçıların profili

Küresel cihatçı hareketi son 10 yıldır yakından takip eden ABD ve İngiltere’deki uzmanların bile onun toplumsal dinamiklerini tam anlamıyla çözümledikleri söylenemez. Örneğin; Washington çevrelerinde terör uzmanı olarak en çok sözü geçen isimler arasında yer alan Bruce Hoffman ve Marc Sageman gibi tanınmış iki akademisyen, küresel cihatçı hareketin işleyişiyle ilgili birbirinden çok farklı düşünüyor .

Hoffman, El Kaide’nin daha hiyerarşik bir tarzda işlediğini ve yeni savaşçılarını tepeden aşağı inen bir yöntemle topladığını savunuyor. Sageman ise bu savaşçıların kendi başlarına radikalleşip El Kaide’ye katılmak için bireysel çaba harcadıklarını iddia ediyor ve onları, Harvard Üniversitesi’ne girmeye çalışan öğrencilere benzetiyor.

15 Nisan 2013’te Boston Maratonu’nun bombalanması eyleminin failleri olarak yargılanan Çeçen kardeşlerin, kendi başlarına radikalleşip bomba imal etmeyi internetten öğrenmeleri, El Kaide’nin yerini alan IŞİD ve Nusra Cephesi gibi cihatçı örgütlerin çoğalması, Sageman’ın tezini güçlendiriyor. Sageman, 150 kadar cihatçı savaşçının biyografilerini esas alarak oluşturduğu veri tabanına dayanarak, küresel cihada katılanlarla ilgili o zamana kadar genel kabul görmüş bütün tespitleri yanlışlıyor. (Marc Sageman, Leaderless Jihad: Terror Networks in the Twenty-First Century, University of Pennsylvania Press, 2008).

Cihatçıların büyük kısmı, bilinenin aksine eğitimli, orta sınıf, seküler ailelerden gelen, dini değil seküler eğitim almış, aklı dengesi yerinde bireylerden oluşuyor. Benim 2008 yılından beri Avrupa’daki Selefiler üzerinde yaptığım çalışmalar da bu bulguları destekliyor.

Selefi hareketin içinde üç ana akımın varlığından söz edilebilir:

1) Suudi Arabistan Kralı’na bağlı olan barışçıl Selefiler,

2) Suudi Arabistan Kralı’ndan bağımsız olan politikleşmiş Selefiler,

3) Cihatçı Selefiler.

Suudi Arabistan Kralı’na bağlı Selefiler, her ne kadar cihadın şartları, intihar bombacılığı, tekfir yani birisinin İslam dışına çıktığını ilan etme gibi konularda 'Cihatçı Selefi' yaklaşıma karşı çıkıyorlarsa da, onun yayılmasına engel olamıyorlar. Cihatçı Selefiler veya diğer isimleriyle küresel cihatçılar, Selefi düşünce şeklinden hareketle bütün dünyaya karşı İslam’ı savunduklarını iddia ediyorlar. (Quintan Wiktorowicz, 'The Anatomy of the Salafi Movement ', Studies in Conflict & Terrorism, Yıl 2006, 29/3, s. 207–239).

IŞİD’in Avrupalı katılımcılarının zihin dünyası

Kings College London’daki Uluslararası Radikalleşme ve Siyasal Şiddet Araştırmaları Merkezi (ICSR ) Direktörü Prof. Dr. Peter Neumann, Ağustos 2014’te Alman Bild gazetesine verdiği röportajda , IŞİD savaşçılarından 2400 kadarının Batı’dan geldiğini, bunların 2000’inin ise Avrupa doğumlu olduğunu açıkladı. Neumann’ın verilerine göre, Avrupalı IŞİD savaşçılarının dağılımı da şöyle: 300-400 kadar Alman, 400 İngiliz, 600 Fransız ve 500 Belçikalı.

Cihatçı hareketin Avrupa’da nasıl büyüdüğünü  anlamak için küresel cihatçı düşünce şeklinin, bu harekete katılanların sosyolojisiyle nasıl örtüştüğünü görmek hayati önem taşıyor. Küresel cihatçılar; metod olarak lafzi, siyah-beyaz ikilemini esas alan, arınmacı ve dışlayıcı bir şekilde İslami kaynakları yorumluyorlar. Kuran-ı Kerim ayetleri ve Hz. Muhammed’in sözlerinin (hadislerin) kelime anlamını, geçerli tek doğru İslam yorumu olarak kabul ediyorlar. Akıl yürütme veya mistik yorumlara tamamen kapalılar. Dini yorumlarda orta yolu aramaktan çok iki zıt görülen kutuptan birini seçmeyi zorlayan bir yaklaşım esas küresel cihatçı harekette. Tabii, bir uç mutlak doğru kabul edildiğinde diğerini tamamen reddetmek gerekiyor.

Küresel cihatçılar, yaptıkları bütün dini yorumları, (bağlamı göz önüne alınmadan seçilen) bir ayete ya da (bazen güvenilir olmayan ve sadece kendi bakış açılarını esas alan) hadislere dayandırıyorlar. Değişik etnik ve kültürel geleneklerin dini yorumlara karıştırıldığını öne sürerek kendi yorumlarının bütün bid’atlardan, yani İslamiyete sonradan eklenen uygulamalardan arınmış, saf bir din anlayışına dayandığına inanıyorlar.

Keza, Selefi anlayışı takip etmeyen bütün Müslümanları, bilhassa tasavvuf ehlini sapkın buldukları için de sadece kendilerini cennetlik (Fırka-i Naciye yani kurtuluşa erecek grup) olarak görüyorlar. Selefiliğin düşünce şeklinin tüm bu nitelikleri, sonuç itibarıyla küresel cihatçılar için mutlak hakikati sadece kendilerinin bildiklerine dayanan bir özgüven ve inanma duygusu sağlıyor.

İşte tam o noktada, küresel cihatçı harekete Avrupa’da katılanların ortak biyografik ve sosyolojik özelliklerini bilme ihtiyacı ortaya çıkıyor. Çünkü onların en çok aradıkları, bu özgüven ve inanma duygusu. Saha çalışmalarımda değerlendirdiğim bütün Selefilerin ortak yönleri (yukarıda belirttiğim Sageman’ın tespitlerine ek olarak) genç olmaları (20 yaş civarı), "yeniden doğma Müslüman" veya "sonradan olma Müslüman" tecrübesi yaşamaları, toplumsal ayrımcılığa uğramaları ve melez bir kimlik geliştirmeleri.

Nerdeyse bütün aktivist hareketler, en çok gençlere cazip gelir; çünkü onları dünyayı değiştirebileceklerine inandıracak bir ütopya sunar. Küresel cihada Avrupa’dan katılan gençler, bir taraftan yerel Avrupalı toplum tarafından ayrımcılığa uğrarlarken, diğer taraftan da aslında melez bir kimlik geliştiriyorlar. Avrupa’da doğup büyüdükleri için geleneksel etnik aidiyetlerinin yerini Fransız-Mağribi, İngiliz-Pakistani, Alman-Türk gibi melez kimlikler alıyor.

Küresel cihatçı hareketin mesajı, bir "İslam devleti" ütopyası önermek suretiyle Avrupa'nın göçmen kökenli gençlerini heyecanlandırıyor. Ve melez kimliğin getirdiği belirsizliklere cevaben kesin, kısa, anlaşılır (cihatçılar bulundukları ülkenin dillerinde konuşuyor ve yayın yapıyorlar) çözümler önererek, ayrımcılık gördükleri Avrupa’nın yerel toplumlarına karşı onlara bir başkaldırma imkanı veriyor.

IŞİD, Avrupa'daki birinci ve ikinci nesil göçmenlerin etnik ve kültürel kimliklerinin yerine bu gençlere küresel, etnik kimlikler üstü ve ümmetçi ortak bir kimlik ve bir ütopya sunuyor: "İslam devleti". IŞİD’in adındaki Irak ve Şam’ı çıkarıp sadece İslam Devleti olarak kendini isimlendirmesi de bu küresel ve ümmetçi vurguyu yansıtıyor.

Küresel cihatçı hareketin Avrupalı katılımcılarının hayat hikayelerindeki diğer ortak yön de çoğunun bir "yeniden doğma Müslüman" tecrübesinden geçmeleri. İlk aşamada gece hayatı, alkolizm, uyuşturucu bağımlılığı ve suça karışan bu gençler, yaşadıkları bir hastalık, geçirdikleri bir kaza, bir yakının ölümü gibi bir şokla uyanıyorlar. Bütün hayatı sorgulayarak bir arayışa giriyor ve bu aşamada Selefi düşünceyle tanışıp bütün cevapları bulduklarına inanıyorlar.

Bu düşünce biçimini benimseyenlerin bir kısmı, küresel cihatçıların, "Dünyada İslam saldırı altında ve kimse savunmuyor!" mesajından kalkarak "İslam devleti" adı altında savaşmak için IŞİD gibi örgütlere katılıyor. İslam’a sonradan girenlerde de benzer yaşam öykülerine rastlıyoruz. Hatta onlarda bu arayış daha dramatik geçtiği için cihatçı yolu bulduklarında daha sıkı bağlanıyor ve tavizsiz oluyorlar.

Kısacası, Avrupa’da küresel cihatçı hareketin düşünce tarzının uyandırdığı özgüven ve inanma, hayatlarında büyük çalkantılar ve değişimlerle karşı karşıya kalan heyecanlı gençlerde büyük haz uyarıyor. Avrupa'daki saha çalışmamda, bu hazla yola çıkanların bir kısmının, Selefi düşünce tarzının aslında bütün cevapları veremediğini ve mutlak hakikati bilmenin de o kadar kolay olmadığını bir şekilde öğrenmeleri üzerine cihatçı yoldan çıktıklarını da gözlemledim.

Selefi düşünce tarzının sadece İslam’da olmadığını ve Hristiyanlığın yükselen Pentakostalist akımında benzer bir düşünme biçiminin bulunduğu da mutlaka akılda tutulmalı. Aksi halde, IŞİD gibi örgütlerin çıkışının İslam diniyle ilişkilendirilmesi, tam da küresel cihatçıların, "Dünya İslam’a saldırıyor!" mesajına hizmet etmekten başka işe yaramaz.

Doç. Dr. Ahmet Yükleyen, Mississippi Üniversitesi Sosyoloji ve Antropolji Bölümü, Croft Institute for International Studies ve İstanbul Ticaret Üniversitesi (İTİCÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi; Hazar Strateji Enstitüsü (HASEN) Uzmanı. Doktorasını ABD’deki Boston Üniversitesi’nde Kültürel Antropoloji alanında yapan Yükleyen'in 'Localizing Islam in Europe: Turkish Islamic Communities in Germany and the Netherlands' (Syracuse University Press, 2012) başlıklı bir kitabı bulunuyor.

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT