1. YAZARLAR

  2. Aziz Üstel

  3. ‘Albay Temizöz’den eşimin kemiklerini istiyorum!’
Aziz Üstel

Aziz Üstel

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Albay Temizöz’den eşimin kemiklerini istiyorum!’

08 Şubat 2010 Pazartesi 00:58A+A-

Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi faili meçhuller davasına bakıyor. Davada yedi tutuklu sanık var. Bunlardan biri Kayseri İl Jandarma Komutanı Albay Cemal Temizöz diğeri Cizre Belediye Başkanı Kamil Atak.

Şimdi, Ayşe Karagöz, kocasını Kamil Atak ve kardeşlerinin öldürdüğünü, şikayet başvurusuyla o dönem binbaşı olan Cemal Temizöz’e iletiyor. Ve dilekce ortadan kayboluyor!

“Cemal Binbaşı onlara tam yetki vermişti. Onlar da eşimi yok etti. Eşimi Atak’la kardeşleri yataktan kaldırıp götürdü bi daha haber alamadım...

Kısa bi süre sonra seçim yaklaştı. Atak, sokak sokak dolaşıyor oy istiyordu . Ben de Atak’ın kolundan tuttum. ‘Bana eşimi geri ver!’ dedim. O da bana ‘ eşini sana geri vereceğiz ama sen de bana oy vereceksin! dedi.  “Sonra Belediye Başkan’ı seçildi. Makamına gidip kocamı istedim. Beni ölümle tehdit etti. Ben eşimin kemiklerini istiyorum!”

Ayşe Hanımın kocasını gece yarısı eve dalıp yaka paça götürmüşler. Kadın sormuş: “nereye götürüyorsunuz? Suçu yok: hiç bi kirli işe bulaşmaz!” diye feryad etmiş. İçlerinden biri, “yahu sokağın başına kadar gidip bi kaç laf edeceğiz...sonra bırakırız!” demiş!

Bu nasıl bir iş? Ayşe Hanım, jandarmaya yazılı dilekçeyle olan biteni anlatıyor, kocasının bulunmasını istiyor. Jandarmanın görevi de adamı bulmak! Yoksa şikayet dilekçesini ortadan kaldırmak, adalet isteyeni kapı dışarı etmek, Belediye Başkanıyla, iddianameye göre, türlü çeşitli madrabazlıklara soyunmak değil ki!

Jandarmanın o yörelerde, iletişimin nerdeyse sıfır olduğu yıllarda, neler yaptığı, raflar dolusu kitaplarda yazılı. Ayşe Hanım’ın anlattıkları bunlardan biri. Tabi jandarmada da bi çok namuslu, gerçekten milletini, yurdunu seven subay, ast subay var. Ama o çürük elmalar yok mu o çürük elmalar! Hepsine kuşkuyla bakılmasına, yaklaşılmasına neden oluyor! Hala kalkıp JİTEM yok diyorlar! Hala kalkıp zamanında jandarma yöre halkına şefkatle,sevgiyle ve dahi adaletle yaklaştı diyebiliyorlar!

Yaklaşanlar ve de yaklaştıkları yerler mutlaka vardır... Ama kesip astıkları “kanun benim!” diye babalandıkları yerler de çoktur!

 

Cebinde TC kimliği ama ülkede turist

Geçtiğimiz cumartesi akşamı bi davete gittim. İstanbul’un bi tabak yemeği yüz kağıda satan restoranların birindeyiz. Çevremde yıllardır tanıdığım ama dost olmadığım ya da olamadığım bi yığın beyefendiyle hanımefendi. Konuşuyorlar arada bir benimle de. Ama konu hep Avrupa’daki falanca kentte açılan yeni bi restoran ya da gece kulübü; İstanbul’un pahallığı, ne varki New York’un ucuzluğu(!), yazın nereye gidileceği... Cannes’e mi, İtalyan Riviera’sı mı yoksa İspanya’mı.. Son bahar nasılsa Amerika’da geçiyor. Kışlar da genellikle Bahama’larda falan. Yabancılaştırma etkisi vardır ya hani tiyatro da! Hah işte kedimi öyle hissettim.

Brecht’in oyunlarından birindeyim sanki. Ülkede olan biten gerçektende bir kısım insanı hiç ilgilendirmiyor. Tek değer yargısı var o da para ve paranın sağladıkları, getirdikleri... Hepsi de F. Scott Fitzgerald’ın Babil’i Yeniden Ziyaret adlı uzun öyküsünden çalıntı “boş versene...

Her günün son gününmüş gibi yaşayacaksın. Böylece bi yaşam boyu son günlerin olur!” diyerek vur patlasın çal oynasına kulp arıyorlar. Ne demiş Kamil Ağabeyim: “Helal, Adana’lı Celal!” 

 

ET ALIRLAR MERMİ VERİRLER!

Eskiden, Türkiye’nin ana ihraç kalemi narenciyeyken, yani yetmişli yıllarda falan , Sovyetlere narenciye ihraç eder, karşılığında cam elyafı alırdık. Takas yani. Amirallere suikast davasının tutuksuz sanığı kasap Levent Çakan da iş yerinde ele geçirilen mermilerle ilgili, “valla tanımam etmem adamı. Geldi et aldı. Cüzdanını evde unutmuş. Cebinde mermiler varmış; parayı getirinceye kadar emaneten bıraktı! Ha cebimden çıkan on adet parabellum mermisine gelince... Onlar da baba yadigarı!”

Tabi uzman raporları mermilerin yeni ve kullanılır olduğunu, 6136 sayılı yasaya göre yasak fişekler sınıfına girdiğini belirlemiş. Bizim kasap öyle uyduruk bi ifade niye vermiş ki derken, bi bakıyorsunuz iddianamenin başka bi sayfasına, “uyuşturucular S. Et adlı kasabın sahibi Levent Çakın’dan sağlanıyordu” yazılmış kocaman kocaman. Kasabın marifetleri bununla da bitmiyor. JİTEM’in kurucusu olan ve halen Ergenekon davasından sanık Arif Doğan ‘la da en az altı kez telefonla konuştuğu saptanmış. Daha başka bi sürü şey daha var kasabın burnunu soktuğu!

Valla, bunlar Red Kit’deki Daltonlar gibi. Kasap da Averel! Uyuşturucu alıyorlar, fahişelerle alem yapıyorlar, et alıp et satıyorlar, silah gömüyorlar, suikastlere soyunuyorlar...

Bunlar nasıl Deniz Harp Okulu gibi çok ciddi ve çağdaş eğitim yapan bi kurumdan mezun olmuş? Anlaşılır gibi değil!

STAR

YAZIYA YORUM KAT