1. YAZARLAR

  2. Ahmet Varol

  3. Zulmün Güncelleşmesi
Ahmet Varol

Ahmet Varol

Yazarın Tüm Yazıları >

Zulmün Güncelleşmesi

06 Mayıs 2016 Cuma 22:14A+A-

Tarih kitaplarında, zalimlerin sergilediği vahşetten ve zulüm rejimlerinin gerçekleştirdiği korkunç katliamlardan söz edilir. Birçokları bu bilgilerin gözleri önüne getirdiği manzaraları tasavvur edince  yönetimlerin, sistemlerin ve toplumların insana değer verme ve hukuka riayet konusunda epey mesafe kat ettiğini zanneder.

Oysa gerçekte insana değer verme ve hukuka riayet konusunda değil insanı aşağılamanın ve hukuku çiğnemenin araçlarını, tekniklerini geliştirme konusunda mesafe katedilmiştir. Dün insanları sıraya dizip kafalarını kılıçla teker teker kesen seffaklar yani kan dökücüler bugün artık böyle bir uygulamaya ihtiyaç duymuyor. Üzerlerine bir füze atarak hepsini birden imha ediyor. Ama birisi kalkıp o kadar insanın kafasını teker teker doğrayacak olsa söz konusu füzeleri fırlatan gaddarlara göre çok ilkelce ve vahşice bir katliam gerçekleştirmiş olacaktır. Yani bir bakıma; “Ne uğraşıyorsun arkadaş, bu kadar insanın kafasını teker teker doğramakla? Artık teknoloji gelişti, yeni aletler ve teknikler icat edildi. İşin kolayı var. Hatta biraz parayı gözden çıkardın mı toplu imha araçlarının en modernlerini temin edebilmen için ABD, Rusya ve Avrupa ülkeleri de sana yardımcı oluyorlar” mesajı vermeye çalışıyorlar. Dolayısıyla Rusya, ABD ve Baas’ın kendi yaptıklarını gayet normal olarak gösterip de IŞİD’i eleştirirken bir bakıma böyle bir mesaj vermeye çalıştıklarını söylemek mümkündür. 

Yerine göre bir kimseyi tek başına imha etmek gerektiğinde de keskin okçular bulmaya gerek yok. Şimdi keskin nişancılar var. En yeni tekniklerle bayağı uzaktan hedefi belirliyor, vuracağı kişiyi silahının dürbününde bile görebiliyor ve bastı mı tetiğe adamın tam beyninin ortasına mermiyi sıkıyor. Gerçi adammış, kadınmış, çocukmuş, yaşlıymış o da fark etmiyor. Önemli olan öldürülecek kişinin vasfı değil öldürecek kişinin insan olmanın kazandırdığı bütün değerlerden soyutlanabilmiş olması. Bunu başardıktan sonra modern teknoloji her konuda işini görüyor.

Keskin nişancılarından bazıları şayet söz konusu değerlerden soyutlanma konusunda istenen noktaya getirilememiş olmaları sebebiyle rejimin ordusunun saflarını terk ederek muhaliflerin tarafına geçerse paniğe kapılmaya gerek yok. “Vur arkandayım” diyen dostun Tahran’dan veya Moskova’dan gönderdiği keskin nişancılarla açığı kapatıyor.

Hepsi bu kadar mı? Eskiden adamlar kılıçla boyunlarını kesmeye yahut göğüslerine veya sırtlarına ok saplamaya müsait ortamı yakalayamadıkları zaman öldürmek için yemeklerine bir sürü zehir katma ihtiyacı duyuyorlardı. Bu da çok kolay olmuyordu. Çünkü bu metoda başvurulması hunharlığın biraz da alçakçası kabul ediliyordu ve failin kim olabileceği konusunda en azından şüphe uyandırıcı delillere ulaşılması zor olmuyordu. Şimdi öyle yemeklere zehir katmakla uğraşmıyor. Bir tane sarin gazı veya fosfat bombası fırlattı mı yüzlerce kadını kucaklarında himaye etmeye çalıştıkları yavrucuklarıyla birlikte sadece birkaç dakikalık süre içinde nefes dahi alamaz hale sokarak toptan imha edebiliyor. Toplu imha uygulamalarının bu şekli her ne kadar bugün de canavarlığın alçakçası sayılıyorsa da işin içinden çıkmak için suçu başkalarının üzerine yüklemek mümkün. Hele Rusya ve İran’ın beslediği yalan üretme mekanizmaları onların hesabına çalışıyorsa kendilerini sütten çıkmış ak kaşık, hanımları ve çocukları topluca imha edilen, üstelik o silahları temin etmelerinin dahi mümkün olmadığı bilinen direnişçileri de bu alçaklığa başvuran taraf olarak lanse etmeleri zor olmuyor.

Çağımızda zulme gerekçe oluşturulabilmesi için kılıflarının bulunması da çok zor değil. Örneğin birileri kalkıp “biz de insanca yaşamak, silahların tehdidi altında değil hukukun güvencesi altında hayatımızı sürdürmek istiyoruz” diyecek olsa onlara hemen “terörist” yaftası yapıştırmak hiç de zor olmuyor. 

Ama şunu asla unutmayalım ki zalim iktidarını, saltanatını mazlum ise canını, namusunu, onurunu ve hakkını korumak için savaşıyor. İktidar ve sultasını korumak için saldıranın adının George veya Viladimir olmasıyla Beşşar olması arasında fark yoktur. İsimlerin birbirine benzemesi olayı bir kardeş kavgası olarak tanımlamaya gerekçe oluşturamaz. 

Herkesin kimin yanında durduğunun hesabını vereceği gün de mutlaka gelecektir.

Yeni Akit

YAZIYA YORUM KAT