1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Yunanistan Mısır anlaşmasıyla Akdeniz'de haksızlığını tescil etti
Yunanistan Mısır anlaşmasıyla Akdeniz'de haksızlığını tescil etti

Yunanistan Mısır anlaşmasıyla Akdeniz'de haksızlığını tescil etti

​​​​​​​Yunanistan Türkiye-Libya sınırını bertaraf etmek için Mısır ile yaptığı sınırlandırma anlaşmasıyla kendi tezlerinin altına dinamit koymuş oldu.

11 Ağustos 2020 Salı 01:48A+A-

Prof. Dr. Sertaç Hami Başeren / Anadolu Ajansı

Türkiye ile Yunanistan arasında araştırma gemisi (A/G) Oruç Reis’in Meis adasının güneyinde araştırma yapacağı ilan edilince ortaya çıkan gerilim, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in girişimleriyle krize dönüşmeden çözülmüştü. Aradan bir hafta, on gün geçmeden Yunanistan ile Mısır’ın kıta sahanlığı münhasır ekonomik bölge (MEB) sınırlandırma anlaşması imzaladığı duyuldu. Henüz resmi metni göremediğimiz için, sınır güzergâhının tam olarak nereden geçtiğini bilemiyoruz. Yine de kesin olan bir şey var: Mısır ile Yunanistan arasında çizilecek deniz yetki alanları sınırı, hangi güzergâhtan geçerse geçsin, Türkiye ile Libya deniz yetki alanları sınırını ortadan kaldırma amacını ortaya koyar. Yunan gazetelerinde yayınlanan birkaç harita da bunu gösteriyor. Bu nedenle Türkiye Yunanistan-Mısır deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşmasını duyar duymaz en yetkili ağızlardan protesto etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu anlaşmanın Türkiye için “yok hükmünde” olduğunu söylediler.

eylul_ekimyeni_harita.jpg

"Harita 1: Yunanistan-Mısır kıta sahanlığı / MEB sınırı."

Türkiye Yunanistan-Mısır anlaşmasını protesto etmeliydi ve etti. Türkiye’nin anlaşmayı protesto etmesi Yunanistan için her şeyin yolunda gittiği anlamına gelmiyor. Anlaşma Yunanistan için, Türkiye için olduğundan daha kötü. Sonuçta anlaşma ne derse desin, bu Türkiye’yi bağlamaz; çünkü Türkiye bu anlaşmayı tanımıyor. Ama Yunanistan anlaşmanın tarafı ve anlaşmayla bağlı.

Doğu Akdeniz’de olup bitenleri anlatabilmek için biraz gerilere gitmeliyiz: Her şey 1990’ların ikinci yarısından itibaren, bölgede hidrokarbon kaynaklarının bulunduğunun duyulmasıyla başladı. Bu zenginlikler maalesef bölgedeki uyuşmazlıkların çözülmesi için kullanılamadı. Bölge devletleri bu doğal kaynakları sahiplenme ya da pazara çıkış yollarını kontrol etme sevdasına düştüler. Hatta bölge dışı büyük güçler de konuyla ilgilenmeye başladılar. Böylece eski uyuşmazlıklara yenileri eklendi.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Kıbrıslı Rumlarla eşit haklara sahip Kıbrıs Türklerini ve onların meşru devleti olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) yok saydı. KKTC’nin eski Cumhurbaşkanlarından Derviş Eroğlu Kıbrıs adasının doğal zenginliklerinin araştırılması ve işletilmesi için toplu çözüme kadar beklenmesini ya da kurulacak ortak bir komisyon marifetiyle araştırma-işletme faaliyetlerine girişilmesini, elde edilecek gelirden Kıbrıs sorununun çözümü için yararlanılmasını önermişti. GKRY bütün bu önerileri reddetti; Kıbrıs adasının tek meşru hükümetiymiş gibi davrandı. Elde edilen gelirden Kıbrıs Türklerine yüzde 20 pay ayrılacağını, bunun bir bankada bloke edileceğini ve toplu çözümden sonra ödeneceğini bildirdi. Türkiye’ye karşı mesnetsiz iddialarda bulundu. Komşu devletlerden bazılarıyla sınırlandırma anlaşmaları imzaladı. Araştırma blokları ilan etti, ihaleler yaptı, ruhsatlar verdi. Bütün bunları KKTC’yi yok sayarak tek başına yaptı ve Kıbrıs sorununu denize yaydı.

GKRY ilk sınırlandırma anlaşmasını Mısır’la gerçekleştirdi. Bunu Lübnan ile imzaladığı sınırlandırma anlaşması takip etti. Bu anlaşma Lübnan tarafından onaylanmadı ve hiçbir zaman bağlayıcılık kazanmadı. GKRY son olarak İsrail’le sınırlandırma anlaşması yaptı. Ayrıca Suriye ve Yunanistan’la sınırlandırma anlaşmaları yapma girişimlerinde bulundu.

GKRY bütün bu anlaşmaları ve Türkiye’ye karşı iddialarını ortay hatlara dayandırdı. Hakkaniyetten ve hakkaniyetin bir kriteri olan kıyı uzunluklarından hiç bahsetmedi. Türkiye ve KKTC, kendilerine karşı ileri sürülen haksız iddiaları ve üçüncü taraflarla GRKY’nin yetkisi olmadan yaptığı hakkaniyetsiz anlaşmaları protesto ettiler. Bu hakkaniyetsiz anlaşmalara rıza gösteren devletler ise değişen ölçüde hak kayıplarına uğradılar. Örneğin Mısır Türkiye ile sınırlandırma anlaşması yapmak yerine GKRY ile sınırlandırma anlaşması yaparak hidrokarbon kaynakları bakımından zengin olan 12 bin kilometrekarelik bir alanı GKRY’ye “hediye etti”. GKRY’nin bu hukuksuz tasarruflarına karşılık KKTC de Kıbrıslı Rumlarla eşit haklarına dayanarak, adanın kuzeyinde Türkiye ile kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması yaptı; Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) ruhsatlar verdi.

TPAO bu ruhsatlara dayanarak sismik araştırmalar yaptı, sondajlar gerçekleştirdi. Bu kapsamda A/G Fatih, Kıbrıs adasının batısında TPAO adına bir sondaj yaptı. GKRY sondajı protesto ederken Türkiye-Meis ortay hattı ile kesiştiği yere kadar uzanan Türkiye-Kıbrıs adası ortay hattını kendi MEB’inin sınırı olarak ilan etti. Buna karşılık Türkiye, kendi kıta sahanlığının 32° 16' 18" D boylamından başlayarak batıda Yunan karasularına kadar uzandığını bildirdi.

Bölgedeki hidrokarbon kaynaklarının varlığı Yunanistan’ı da harekete geçirdi. O da Meis adası ile Anadolu arasındaki ortay hatlara dayanarak ölçüyü aşan taleplerde bulunmaya başladı. Yunanistan ve GKRY ortak kıta sahanlığı ve MEB sınırlarından bahsederek Türkiye’yi Akdeniz’deki doğal kaynaklarından uzaklaştıracak bir tutum sergilediler. Daha açık bir ifadeyle Türkiye’yi Antalya körfezi açıklarında dar bir deniz alanına hapsetmeye çalıştılar. Türkiye daha önce 32° 16' 18" D boylamından başlayıp 28° 00' 00" D boylamına kadar uzanan bölgede ruhsatlar vermiş ve sismik araştırmalar yapmıştı. Türkiye daha batıda Yunanistan adına araştırma yapan gemileri Türk kıta sahanlığında bulunduklarını bildirerek bölgeden çıkartmıştı. Türkiye 27 Kasım 2019’da Libya ile imzaladığı deniz yetki alanları sınırlandırması anlaşması ile Yunanistan’ın hukuksuz iddialarını tanımadığını ve tanımayacağını net bir şekilde ortaya koydu.

GKRY ve Yunanistan adaların da anakaralar gibi kıta sahanlığına sahip olacağını savunuyor ve sınırlandırmada ortay hatları esas alıyorlar. GKRY ve Yunanistan’ın tezleri makul değil. İnsanların oturmasına elverişli olmayan veya kendilerine özgü ekonomik bir yaşamı bulunmayan kayalıkların MEB’i veya kıta sahanlıkları yok. Ünlü hukukçu Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı bunun karasuları için de geçerli olduğunu söylüyor.

Uluslararası hukuk, sınırlandırmanın hakkaniyete uygun olarak yapılmasını öngörmektedir. Buna göre, anakaralar arasında çizilen ortay hatların ters tarafındaki adalar, anakaralara göre ya daha az kıta sahanlığına sahip olacaklardır ya da kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeleri olmayacaktır. Kıyıların durumu da önemli: Kısa kıyılar daha küçük, uzun kıyılar daha uzun kıta sahanlığına sahip olacaklardır. Bu konuda istikrarlı, yerleşik bir içtihat var.

GKRY-Yunanistan ikilisinin Türkiye’ye dayatmaya çalıştığı ortay hatlara gelince; bunlar mevcut birkaç sınırlandırma metodundan biridir. Sınırlandırma metotlarının, sınırlandırma kuralı olan hakkaniyetten bağımsız bir değeri yoktur. Ortay hatlar metodu, Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan ve Türkiye ile Kıbrıs Adası arasındaki sınırlandırmalarda hakkaniyete hizmet etmiyor. Türkiye kendi kıta sahanlığı üzerinde ters tarafta bulunan adaların ve kısa kıyıların karasularıyla çevrelenmesini söylüyor.

Diğer taraftan Yunanistan Türkiye-Libya sınırını bertaraf etmek için Mısır ile yaptığı sınırlandırma anlaşmasıyla kendi tezlerinin altına dinamit koymuş oldu. Sınır yaklaşık olarak 26° 00' 00" D boylamı ile 28° 00' 00" D boylamı arasında uzanıyor. Mısır bilinen tutumunu sürdürmüş, daha doğuda kalan Meis adasını dikkate almamış. Mısır 28° 00' 00" D boylamından başlayarak doğuya doğru Mısır-GKRY sınırının batı ucuna kadar uzanan bölgede kıta sahanlığı/MEB sınırını Türkiye ile çizmeyi düşünmüş. Yunanistan 28° 00' 00" D boylamının Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığının doğu sınırını oluşturmasını, Rodos adasına yarım etki tanımayı, Meis’in karasuları ile çevrelenmesi gerektiğini zımnen kabul etmiş. Yunanistan bunu kolay kolay itiraf etmez ama çizilen sınırın gösterdiği tablo budur.

Bu durumda, Yunanistan’ın A/G Oruç Reis’in araştırma sahasıyla ilgili kıyameti koparmasının bir anlamı da kalmıyor. A/G Oruç Reis’in araştırma sahası 28° 00' 00" D boylamında yani Yunanistan-Mısır kıta sahanlığı sınırının başladığı yerde bitiyor. Yunanistan herhâlde kendi kamuoyuna seslenmiş. İşin açıkçası, sınırının doğu istikametinde 28° 00' 00" boylamında sona ermesini kabul eden Yunanistan için daha mantıklı bir açıklama yok.

Yunanistan-Mısır deniz yetki alanları sınırlandırmasının başka sonuçları da var. Böylece Yunanistan-GKRY sınırlandırma anlaşması ihtimali tarihe karışmış oluyor. Gerçekleştirilmesi neredeyse imkânsız gibi görünen EastMed boru hattı güzergâhının Türk kıta sahanlığından geçmeden GKRY MEB’inden Yunanistan kıta sahanlığına ulaşması imkânı da ortadan kalkmış durumda.

Yunanistan, Yunanistan-Mısır sınırlandırma anlaşmasıyla ortay hatlar dayatmasından vazgeçmiş. Çizilen sınır Rodos, Kaşot, Kerpe, Girit adaları ile Mısır kıyıları arasında çizilen ortay hattın ortalama 35 km kuzeyinde. Bu durum Türkiye yok sayılırsa olağan. Mısır kendi uzun kıyıları karşısında Yunan adalarının kıyılarının kısalığını dikkate alarak ortay hattın kuzeye çekilmesini istemiş ve Yunanistan’a bunu kabul ettirmiş. Yunanistan’ın durumu karışık: Adalar karşısında en az Mısır kadar uzun kıyılara sahip Türkiye’ye karşı ortay hatları nasıl kabul ettirecek? Sınıra ilişkin veriler doğruysa, Yunanistan bu tezlerinden vazgeçmiş görünüyor. Türkiye’nin ters tarafta kendi kıta sahanlığı üzerindeki Yunan adalarını karasuları ile çevrelemesi Meis üzerinden doğrulanmış.

Yunanistan-Mısır kıta sahanlığı MEB sınırlandırma anlaşması nedeniyle Türkiye’nin alıp cebine koyacağı bazı sonuçlar var. Türkiye Mısır-Yunanistan ve Mısır-GKRY anlaşmalarını tanımadığını belirterek, 28° 00' 00" boylamından başlayarak Mısır-GKRY sınırının batı ucuna kadar uzanan bölgede Mısır ile kıta sahanlığı MEB anlaşması yapma fikrini değerlendirebilir.

Buna karşılık, bu anlaşmanın Türkiye açısından asla kabul edilemeyecek yanları da var: Türkiye’nin 28° 00' 00" D boylamını Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığının batı sınırı olarak kabul etmesi; Türkiye-Libya sınırından ve Rodos, Kaşot, Kerpe adalarını çevrelemekten vazgeçmesi, Kaşot, Kerpe adalarına tam etki, Rodos’a yarım etki tanıması, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sınırının Ege denizine Rodos’un kuzeyinden girmesini kabul etmesi anlamına gelir. Son ikisi, Doğu Akdeniz yanında Ege denizinde de asla kabul edilemeyecek sonuçlar doğurur.

Mısır bir bakıma uzun kıyılara büyük, kısa kıyılara küçük kıta sahanlığı düşüncesini Yunanistan’a kabul ettirerek hakkını nispeten korumuş. Diğer taraftan Türkiye ile çizebileceği sınıra bakarak Yunanistan’a önemli bir kıta sahanlığı alanını hediye etmiş. Buna karşılık, komşusu Libya’ya aynı cömertliği göstermemiş; hatta hasislik etmiş. Sınır batıya doğru uzanırken Libya-Mısır deniz yetki alanları yan sınırını oluşturan eşit mesafe çizgisini, Libya aleyhine aşmış. Yunanistan-Mısır anlaşması Doğu Akdeniz’de Libya-Mısır yan sınır uyuşmazlığının da tohumlarını atmış. Libya ile Mısır kara sınırlarıyla ilgili olarak uyuşmazlığa düşmüştü. Bu sebeple iki devlet arasında ciddi silahlı çatışmalar da olmuştu. Libya’nın uluslararası alanda tanınmış hükümetinin başkanı olarak Fayiz es-Serrac, Mısır-Yunanistan sınırını sadece Türkiye-Libya sınırını bertaraf etmeye kalkışması itibarıyla değil, Libya-Mısır yan sınırına yönelik ihlalleri itibarıyla da değerlendirmeli ve protesto etmelidir.

Bundan sonra ne olur?

Yunanistan Türkiye-Libya deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasını bertaraf etmek maksadıyla Yunanistan-Mısır sınırlandırma anlaşmasını yapmak için pozisyonunu terk etmiş. Örneğin, Mısır ile sınırlandırma anlaşması yapmak için Meis’i esas almaktan vazgeçmiş. Böylece Türkiye’ye karşı Meis ile Anadolu arasındaki ortay hattı sınır olarak ileri sürmesinin hukuksuzluğu ortaya çıkmıştır. Bu durum Yunanistan’ı saldırganlaştırabilir. Bu hukuksuz sınırı Türkiye’ye karşı dayatmak için üçüncü devletler nezdindeki diplomatik girişimlerini artırabilir. Özellikle Avrupa Birliğini (AB) suiistimal etmek için daha fazla çaba gösterebilir. İmkân bulursa sahadaki faaliyetlerinde de bir artış beklenebilir.

Yunanistan-Mısır deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması A/G Oruç Reis’in ilan edilen araştırma sahasına gitmesini ve öngörülen sismik araştırmayı yapmasını tahrik ediyor. A/G Oruç Reis’in ilan edilen araştırma sahası 28° 00' 00" boylamına kadar uzanıyor. Burada icra edilecek sismik araştırma, Meis’i çevreleyeceğimizi, Rodos’a tam etki tanımayacağımızı gösterir; ama Yunanistan-Mısır sınırlandırma anlaşmasını tanımadığımızı göstermez; Türkiye-Libya deniz yetki alanları sınırlandırması anlaşmasını desteklemeye yetmez. Bunun için A/G Oruç Reis’in araştırma sahası batıya doğru genişletilmelidir ya da Türkiye 28° 00' 00" D boylamının batısında Türkiye-Libya sınırına kadar uzanan sahada yeni sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerinde bulunmalıdır.

Sonuç olarak Türkiye, haklarını ihlal eden Mısır-Yunanistan sınırlandırma anlaşmasını protesto etti. Belli ki Yunanistan, Türkiye-Libya sınırlandırma anlaşmasını ortadan kaldırmak amacını güden bu anlaşmayı yapmak için kendi tezlerinin aşınmasını göze almış. Türkiye bundan yararlanabilir ama sorun çözülmüş değil; her şey sadece biraz daha karmaşıklaşmış, biraz daha keskinleşmiş durumda.

[Prof. Dr. Sertaç Hami Başeren Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı Başkanıdır]

HABERE YORUM KAT