1. YAZARLAR

  2. Mustafa Atav

  3. Yazı Yazmak Zor Zanaat
Mustafa Atav

Mustafa Atav

Yazarın Tüm Yazıları >

Yazı Yazmak Zor Zanaat

27 Ağustos 2009 Perşembe 22:12A+A-

İnsan, sonradan "Ah keşke!"leri oynuyor. Çünkü şu kısacık yazı denemelerimizde ne öğrenim ve ne de okumalarımız süresince kendimizi ifade edebilecek şekilde yazabilmek için dil/imla kurallarını öğrenme konusunda ihmalkâr davrandığımız ortaya çıktı...

Aslında bırakalım bilinen anlamda dil öğrenimini, okuma eylemini gerçekleştirirken bile en azından yazıların biçimine, noktalama işaretlerine vs. dikkat etseymişiz kendiliğinden çok şey öğrenme imkânımız olabilecekmiş. Sırası gelmişken genç arkadaşlara âcizane şu uyarıyı yapayım: Okurken, sonradan yazma ihtimali olabileceği gerçeğini göz önüne alsınlar ki ileride düşüncelerini yazıya dökerken zorluk çekmesinler. Şayet okumanın da ötesinde yazı kalitesinin hakkını vermezlerse müdekkik okuyuculardan çekecekleri vardır, bilsinler.

Okuduğumuz, dinlediğimiz ve gördüğümüz kadarı ile yazarlık konusu zaten tartışmalı bir alan. Bu doğrultuda en iyi şairin, en iyi roman ve en iyi hikâyecinin bile muhataplarınca yerden yere vurulduğu bir vakıa. Gazete köşelerinden birbirlerine salvolar savuran, nobel ödülü yazar-lar-ı dahi ti-ye almaya çalışan köşe/yazarlarımızı her dem okuyoruz.

Ve sonuçta eserleri, ironik bir karşılığı olsa da best seller satan, top 10 listesinde başı çekenler dahi yerden yere vuruluyorsa varın gerisini siz düşünün.

Peki, yazma yeteneği gelişmemiş, ama düşe kalka, ama deneye yanıla öğrenmeye namzet insanların bugün en meşhur gazete ve dergilerde yazanlardan daha özgün düşüncelerini -ki bu elbette bir iddia- acemice olsa bile yazarak seslendirme hakları yok mu?

Bu soruya dil/yazı/literatür uzmanlarının vereceği cevap kendi kuşatılmışlıkları içinde olumsuzdur. Karşı tarafın da elbet kendi yetersizlikleri ölçüsünde kuşatılmışlığı söz konusudur. Hal böyle olunca her iki tarafın birbirleriyle anlaşması mümkün olmayacaktır ve üstelik her insanın konuştuğu dil konusunda uzman olma zorluğu ortadayken...

Burada iş okuyucuya, onun birikimine ve tabii ki iyi niyetine kalmaktadır. Bu kıstaslara sahip iyi bir okuyucu zannımca okuduğu bir metinden çalakalem yazılmış olsa bile kast-ı mahsusayı anlayabilir, kendine faydalı sonuçlar çıkarabilir.

Klişe haline gelmiş bir sözü hatırlatıp söylersek, bağa üzüm yeme niyetiyle girenler, sonuçta üzüm yerler. Yok, niyetleri salih değilse üzümün sapı/çöpü bahanesi ile hem bağı tarumar ederler ve hem de bağ sahibini dövmeye başlarlar.

Gördüğümüz kadarı ile de okuma ve yazma süreci bu şekilde gelişiyor.

Kabul edelim ki, yazım/imla kurallarında, kural olarak adı konmuş her şeyin kendine has bir önemi ve görevi var. Konuşma sırasında vücut dili/mimiklerle, duraklarla, tonlamalarla, tekrarlarla vs. anlatabileceğimiz bir düşünceyi, bir bilgiyi yazıya dökmek adı konulmuş bu kurallara bağlıdır. Dolayısıyla kurallara uygun yazılmamış bir yazının, okuyucu tarafından eksik/yanlış anlaşılma ihtimali doğal olarak kaçınılmazdır.

Bu süreci yazı sahibinin lehine geliştirecek tek bir şey vardır:Son yazdığı yazıda,o zamana dek kendine has oluşturduğu karakteristik yapının,üslubunun hilafına bir anlam çıkması söz konusu ise okuyucu yazı sahibinin bu bilindik üslubundan yola çıkarak yazıyı yorumlama yoluna gidebilir..Bu okuyucunun objektif,önyargısız duruşuna,bilgi birikimine ve başta da söylediğimiz gibi samimiyetine bağlıdır.

Şu bencillik elbette olmamalı: Ben yazayım da okuyucu nasıl anlarsa anlasın!

Burada esas sorumluluk elbet teki yazı sahibine aittir. Bu tescil edilmiş bir şeydir; ama baştan beri ihsas ettirmeye çalıştığım gibi yazının genel yapısını, verilmeye çalışılan düşüncenin ana dokusunu bozmayan küçük hatalar da okuyucu ve eleştiri mekanizmasında yer tutmuş olanlar tarafından sanki büyük facialara neden olacakmış/olmuş gibi değerlendirilmemelidir.

Özetle yazı sahibi, sorumlu bir kişi olarak dikkatli, okuyucu da müdekkik tarafıyla beraber biraz da insaflı olmalıdır.

Bilindik bir şeyi hatırlatırsak, bugün gazete/kitap/dergi mutfağında çalışanlardan dinlediklerimize göre en baba yazarların bile yazılarının tashihinde zorluklar çekildiği; ama redaksiyon işleminin, yazarın o ana dek oluşturduğu karakteristiğe, üsluba uygun olarak yerine getirildiği bir vakıadır.

Bütün bunlar yazıda verilecek mesajı, çıkarılması gereken anlamı örtecek yanlışların yapılmasına mazeret olarak üretilmiş, söylenmiş şeyler değildir.

Derdimiz şu ki; yazı sahibinin sehven uymadığı yazı/imla kurallarını, temelde verilmeye çalışılan düşünceyi-ki bu genelde yazının genelinde ortaya konulmaya çalışılan bir şeydir-görmezden gelerek aleyhte yorum düşmenin aceleye getirilmesine işaret etmektedir.

Bugün dünyaca meşhur yazarların (geçmiş) denemelerine baktığımızda-ki kendileri de itiraf ediyorlar- son yazdıklarına göre bir hayli acemi olduklarını görmek mümkündür. Nitekim geldikleri yer itibariyle, sık okumalarla ve bunun beraberinde yazma eyleminde ısrar ederek kaliteyi yakaladıkları bir vakıadır.

O yüzden yazma denemelerinde bulunan insanımız için sabırlı olmak ve en azından genç nesli geleceğe hazırlamak görev addedilmelidir. Evlerinde, sıradan günlüklerinde bile özgün düşünceleri not düşmüş bir dünya güzel insanımız, sırf altını çizmeye çalıştığımız muhalefetten dolayı kendilerini ifade etme konusunda çekinmektedirler.

Hülasa…

İnsan hayata adım attığından itibaren birçok şeyi deneme yanılma metoduyla öğrenmektedir. Üniversite düzeyinde görülen öğrenimin ve verilen diplomanın öğrenim görülen alan için tek başına yeter şart olmadığı da artık bilinen bir şeydir. O yüzden konumuz itibariyle yazma eyleminin hakkını vermek belli bir birikimin yanında tecrübe gerektiren bir durumdur. Ama tecrübe kazanmak da sık aralıklarla yazmaya ve yazıların fırsat verilerek okuyucuya ulaşmasına (Haksöz vb. siteler bir çok kardeşimize bu imkanı vererek açığa çıkmamış düşüncelerin/bilginin paylaşımı konusunda bir misyon üstlenmiş durumdadırlar) ve tabii ki okuyucunun insaf ölçüsünde yapacağı olumlu, kişi merkezli olmayan, yönlendirici eleştirisine bağlıdır.

Ayrıca yazı sahibinin, yazı ve düşüncelerine getirilmiş haklı eleştirileri dikkate alması ve eksikliklerini görmek istemezcesine doğrucu Davut rolüne soyunmaması gerekmektedir.

Bilelim ki kavganın, hır/gürün, çekişme/nizanın, hakaret/aşağılamanın olduğu yerlerde ne bilgi ve ne de düşünce paylaşılabilir değildir…

Öze dönersek, biz şu türküyü çığırmaya başladık bile:

Dersini almış ta ediyor ezber…(Yozgat Sürmelisi)

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum