1. YAZARLAR

  2. Bülent Korucu

  3. YARSAV'ın başkanı kim olmalı?
Bülent Korucu

Bülent Korucu

Yazarın Tüm Yazıları >

YARSAV'ın başkanı kim olmalı?

08 Temmuz 2008 Salı 05:16A+A-

Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) yargı bürokrasisinin meslek örgütü olarak tartışmaların odağında. Tüzüğünde yazan siyaset dışı, sivil meslek örgütü olmanın sınırlarını zorladığı eleştirisini alıyor.

Eleştiriler çoğunlukla Başkan Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun konumu ve kişiliğinden kaynaklanıyor.

Hâkim ve savcıların görev bölgelerinde bilinçli olarak münzevi yaşamı tercih ettiklerini biliyoruz. Önlerine gelmesi muhtemel davalarda tarafsızlıklarını koruyabilmek için bulundukları beldelerde insanlarla fazla içli dışlı olmazlar. Eminağaoğlu bu şablona fazla uymuyor; çift şapkalılık ikileminden kendini kurtaramıyor. YARSAV Başkanı olarak Meclis'i ve hatta cumhurbaşkanlığı makamını eleştiren beyanatlar veriyor. Başörtüsü ve başörtülülerin hedef alındığı mitinglere katılıyor. Yargıtay'ın önüne gelecek dosyalarla ilgili olarak yerel mahkemede yargılama devam ederken görüş beyan ediyor, uzun makaleler yazıyor. Ertesi gün mesaiye gidip Yargıtay cumhuriyet savcısı olarak iddianame düzenliyor. Vakfın üyeleri arasında yargıçlar da bulunduğu için söz konusu beyanatlar, 'ihsas-ı rey' kapsamında değerlendiriliyor. Mesela Yüksek Mahkeme henüz davayı kabul kararını açıklamadan, Eminağaoğlu çok sık konuştuğu Cumhuriyet Gazetesi'ne dava içeriğini konuşmanın doğru olmadığını belirterek 'teorik' izahatlarda bulunuyor. Abdullah Gül'ün yargılanabileceğini ayrıntılı biçimde anlatıyor.

YARSAV gerçekten faydalı ve gerekli bir meslek örgütü olabilir. İçlerinde yüksek yargıçların da bulunduğu 1.100 üyenin varlığı bu tezi güçlendiriyor. Beklenen faydanın elde edilebilmesi için aktif görevi olmayan, temsil keyfiyeti yüksek bir isim başkanlığa getirilebilir. Böylece birlik gereksiz tartışmalarla yıpratılmaz, aynı zamanda üyelerle başkan arasındaki hiyerarşi sorunu çözülmüş olur. Olmayacak duaya âmin deyip, Sacit Kayasu veya Gültekin Avcı'yı önerecek değilim. Mesela eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden neden olmasın? Şimdiki başkanın mücadelesinin fazlasını yapabilecek donanıma sahip. Bunun yanına Yüksek Mahkeme başkanlığı markasını da eklediğinizde etkili bir meslek örgütü başkanı portresi ortaya çıkar.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu da iyi bir alternatif olabilir. Sürmekte olan soruşturmaya müdahale ve savcıyı tehdit şeklinde yorumlanan 'Ergenekon'un sonu Şemdinli gibi olacak' açıklaması Kanadoğlu'nu yıprattı. Yoksa eski başsavcının görüşlerini paylaşamayanlar bile kanunlara olan vukufiyetini teslim ediyor. Kanadoğlu'nun Almanya'da yaptığı konuşmayı hukukçu kimliğiyle ve zekâsıyla bağdaştırmak zor. Herhalde boş bulundu. Diğer başkanlar ve Vural Savaş hariç başsavcılar da düşünülebilir. Keşke kabul etse, eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk bu temsil görevini yaparken, birliğin saygınlığını da pekiştirir.

Aslına bakarsanız zaten örgütlü güç olan bürokrasinin tekrar örgütlenerek karşımıza çıkmasını şahsen doğru bulmuyorum. İkinci örgüt katmanının, bürokrasinin bireye karşı haksız rekabetini ziyadeleştirdiğini düşünüyorum. Örgütlenme hakkının öncelikli faydası, bireyi ve sivil toplumu devlet aygıtına karşı korumak. Diğer ifade ile STK'lar bürokrasinin kontrolsüz güç haline gelip 'atanmışlar krallığını' kurmasını engelleme sigortasıdır. Bu amaçla anayasamız 'Silahlı Kuvvetler ve kolluk kuvvetleri mensuplarına ve görevlerinin gerektirdiği ölçüde devlet memurlarına kanunla sınırlamalar getirilebilir' diye istisna tanımıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de bu istisnayı savunuyor. Hafta sonu Ankara'da yapılan Kuvvetler Ayırımı ve Yargıda Örgütlenme Özgürlüğü sempozyumunda, Eminağaoğlu biraz mahcup bir eda ile "Devam eden dava ve soruşturmalarda siyasi organların beyanlarda bulunmaları, yargıyı etkileme yönünden evrensel ilkelerle bağdaşmamaktadır." şeklinde konuştu. Bu özeni öncelikle yargı mensupları, hele hele onları temsil ettiği iddiasındaki insanların göstermesi gerekmiyor mu?

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT