1. YAZARLAR

  2. Mustafa Şentop

  3. Yargıya 'sözde değil özde saygı'
Mustafa Şentop

Mustafa Şentop

Yazarın Tüm Yazıları >

Yargıya 'sözde değil özde saygı'

05 Eylül 2008 Cuma 03:52A+A-

'Ergenekon davası" çerçevesinde cezaevinde tutuklu olarak bulunan emekli iki orgeneralin Kocaeli Garnizon Komutanı tarafından ziyaret edilmesi ve bu ziyaretin "Türk Silahlı Kuvvetleri adına" gerçekleştirildiğinin Genelkurmay Başkanlığı tarafından belirtilmiş olması çok önemli bir gelişme olarak kaydedilmelidir.

Böyle bir ziyaretin, "Ergenekon Davası"na başında beri karşı çıkan bazı çevrelerce dile getirilen bir talep ve beklenti ile örtüşüyor olması da manidardır. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde zamanında, üst düzeyde görev yapmış iki emekli generalin önce gözaltına alınmasında, daha sonra tutuklanmasına mutlaka engel olunacağına dair bir beklenti çeşitli şekillerde dile getirilmişti. Bu ziyaret, yine bazı yazı ve yorumlarda ortaya konulduğu gibi, devam eden yargılama sürecine bir çeşit "müdahale" mesajı içeriyorsa yanlış bir başlangıç olarak değerlendirilmelidir.

Türkiye'de bir kurumu temsilen şüpheli veya sanıkların ziyaret edilmesi benzerine rastlanmış bir olay değildir. Olay sadece Kocaeli Garnizon Komutanı'nın bir ziyareti olarak kalsaydı, hatta daha üst rütbeli muvazzaf komutanlardan biri tarafından gerçekleştirilmiş olsaydı bu kadar önem atfetmek gerekmezdi. Ancak, ziyaretin Genelkurmay Başkanlığı tarafından üstlenilmesi ve kurum adına yapılmış bir ziyaret olarak kamuoyuna açıklanması işi önemli hale getirmektedir. Bununla mukayese edilebilecek bir olayı Türkiye, 1996 yılı sonlarında yaşamıştı. Zamanın Adalet Bakanı Şevket Kazan, tutuklu bulunan Refah Partisi'nin Sincan Belediye başkanını cezaevinde ziyaret etmişti. Bu ziyaret kamuoyuna açıklanan bir ziyaret de değildi; buna rağmen, öğrenilmesi üzerine medyanın bütün kesimlerince, siyasetçilerce ve asker-sivil bazı bürokratlarca ağır bir şekilde eleştirilmişti. Bu eleştirilerin temelde haklı olduğunu da düşünmekteyiz. Ancak, son ziyaretle kıyaslandığında, Sayın Kazan'ın ziyareti daha hafif kalmaktadır. Zira, Şevket Kazan, cezaevine Adalet bakanı sıfatıyla ve hükümeti temsilen gitmiş değildir; partisinin genel başkan yardımcısı sıfatıyla, "sivil" olarak gitmiştir. Halbuki, son ziyaret, kurumsal olduğu açıklandığına göre, "resmi" bir ziyarettir.

Böyle bir ziyaretin ne amacı olabilir? Her ne kadar, tepkileri hafifletmek üzere, yargılama sürecine saygı duyulduğundan söz edilse de, bu "söz"ün yargılama sürecine müdahale ihtimalini bertaraf edemeyeceğini herkes bilmektedir. Cezaevindeki emekli kamu görevlilerinin ziyaret edilmesi, devlet kurumlarının görevleri arasında yer almadığı gibi, Türkiye'de böyle bir gelenek de yoktur. Emekli üst düzey polislerin tutuklanmaları halinde Emniyet Genel Müdürlüğü adına, emekli yargıçların Adalet Bakanlığı adına, emekli mensuplarının Yargıtay adına ziyaret edildiği bilinmemektedir. Aslında, Türk Silahlı Kuvvetleri adına da, tutuklu veya mahkûm bulunan emekli üst rütbeli görevlilerinin ziyaret edildiğine de rastlanmamaktadır. Bilindiği üzere, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil mahkûm olduktan sonra, kendisine "kurumsal" bir ziyaret yapılmamıştı. Bu son olayda da, bir başka emekli generalin, belki de rütbesi sebebiyle, ziyaret kapsamına alınmadığı görülmektedir. O halde, kurumsal ziyaret, hem devlet kurumlarının tamamı, hem de Türk Silahlı Kuvvetleri bakımından olağan değildir, kabul edilebilir bir amacı bulunmamaktadır. Kamuoyunda da değerlendirildiği gibi, yargılama sürecine bir psikolojik müdahalede bulunmak hedeflenmiyor olsa da, "Ergenekon Davası" gibi çok kritik, tarihi bir davada sanık ya da şüpheli konumunda bulunan kişilerin, Genelkurmay Başkanlığı'nda görev değişikliğinin hemen akabinde ziyaret edilmesi ve bu ziyaretin kamuoyuna duyurulması devam eden dava üzerinde bir tesir meydana getirebilecektir; bunu kimse inkâr edemez. Bu bakımdan, olayı, kurumsal veya kişisel "vefa" anlayışı içinde izah ve kabul etmek mümkün değildir.

Ergenekon'dan geriye dönüş olmamalı

Devam eden davanın özelliği de dikkate alındığında, yargılananların itham edildiği hususun, bir şekilde askerî müdahalenin şartlarını oluşturmak anlamında meşru hükümeti devirmek olması durumu daha da vahimleştirmektedir. Bir önceki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın başka bir vesile ile söylediği söze atfen, yargıya "sözde değil özde saygı gösterilmesi"ni talep etmek her Türk vatandaşının hakkıdır. Devam eden bir dava ile ilgili olarak, süreci etkileyecek yayın ve değerlendirmelerin bile sınırlandırıldığını dikkate alacak olursak, Türk Silahlı Kuvvetleri adına "kurumsal" bir ziyaretin davaya müdahale anlamına gelmeyeceğini kimse söyleyemez.

Şemdinli olayları sebebiyle yaşanan yargılama sürecini Türkiye ve bütün kurumlar bir kez daha hatırlamalıdır. Yargı süreci gazetelerde yazılan köşe yazılarından değil, kurumsal açıklamalardan etkilenmektedir. Bu etkinin psikolojik bir etki olmanın ötesine geçtiğini hep beraber görmüştük. Kısaca hafızaları tazelemekte fayda var; Şemdinli'deki olaylardan kısa bir süre sonra, henüz şüpheli konumunda bulunan kişilerden biri hakkında zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı bir "tezkiye" beyanında bulunmuştu. Henüz savcılık soruşturması aşamasındaki bir olay için yapılan bu değerlendirme üzerine, savcılık iddianamesi olağanüstü bir önem kazanmıştı. Savcı, hukukun gereğini yaptı; her iş kadar eleştirilebilecek yönler bulunsa da, iddianame ilgili Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da kabul edildi. Tabiatıyla, iddianamede itham edilen kişilerle birlikte, yargılama aşamasında doğrudan dava konusuyla ilgili açıklama yapan kişilerin de suçlanması beklenmeliydi ve öyle oldu. Savcı görevden alındı; iddianameyi kabul eden ve sanıkları mahkûm eden mahkeme üyeleri başka yerlere tayin edildi; yerlerine gelen yargıçlar da kararda ısrar etti; dava Yargıtay'ca bozuldu ve askerî mahkemenin görev alanında kabul edildi; sivil mahkemede 39 yıl hapis cezası verilen sanıklar askerî mahkemede yapılan ilk duruşmada serbest bırakıldı. Kısaca, kronolojik olarak özetlediğimiz süreç, devam eden davalar hakkında söz ve iş yapılacağı zaman ne kadar dikkatli olunması gerektiğini ortaya koymaktadır. Türkiye'nin, "saygılı" olarak da olsa, yargıya müdahaleye tahammülü yoktur. Ergenekon Davası Türkiye için yepyeni bir süreci başlatmıştır; bundan geriye dönüş yoktur. Artık demokratik hukuk devleti bütün gerekleriyle işlerlik kazanacaktır; yol budur. Anayasanın da gereği olan bu hususu herkesin içine sindirmesi gerekmektedir. Hukuka ve yargıya sözde değil özde saygı beklemek bizim hakkımız, göstermek de kamu görevlerinin vazifesidir.

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT