1. YAZARLAR

  2. Elif Çakır

  3. Yargı tapınağının şövalyeleri
Elif Çakır

Elif Çakır

Yazarın Tüm Yazıları >

Yargı tapınağının şövalyeleri

16 Mart 2010 Salı 17:27A+A-

Demokrasi belli bir adalet anlayışının toplum vicdanında yankı bulmasıyla hayatiyet kazanır. Yani ‘kendine yapılmasını istemediğin davranışı başkasına da yapma’, ‘başkasına yapılan ve yanlış bulduğun davranışa kendine yapılmış gibi tepki göster’ ilkeleri, demokratik rejim için de gerekli olan, temel ahlak ilkelerindendir.”

Doç. Dr. Tanel Demirel’in konuşmasında bu cümleyi duyduğumda bir anda kulaklarım dikildi. Öyle ya, bildik bir referans işitmiştim.

Algıda seçicilik durumu yani.

12 Mart’ın yıldönümünde, Abant platformunda “Yeniden bir toplumsal mutabakat için demokratikleşme” konuşuluyor.

Ülkemizin sorun üreten kurumlarının ortasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin de tam karşısında bir otelde konuşlanmış, iki gün kendimizi adeta dünyaya kapatmışız. Tanel Demirel’le sonradan konuştuk, “Bunun hadis (yani Hz. Muhammed’in bir sözü) olduğunu bilerek mi konuşmaya aldın? Hani ortam da dindar, nabza göre şerbet vereyim türünden?”

“Hayır” dedi, “bunun bir hadis olduğunu bilmiyordum. Meşhur bir söz olarak bildiğimiz bir şey. Sonuçta dindarların demokrasiyle sorunları olduğunu söyleyenler için bir referans olarak kullandım.”

Dindar camiada artık geyik muhabbetine dönüşmüş bir söylem vardır, bir ayet bir hadis bulan, her şeye kendince yol açar. İslam’da komünizm de vardır, demokrasi de vardır, ne ararsan vardır. Evet, “kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” buyurmuştur Hazreti Muhammed. Bunun demokrasi için iyi bir referans olduğunu Tanel Demirel’in ağzından duyunca üzerinde daha fazla düşünme kararı aldım...

Sonrasında da Osman Can konuştu: “Bir sitemin adilliğine inanç, toplumun ihtiyaçlarına karşılık verebilmesine bağlıdır.

Eğer hukuku kutsallaştırırsanız, hukuk adına biri konuşunca herkesin susması özellikle siyasetin susması istenir. Bu da gittikçe tartışılamaz bir sitemi ortaya getirir...

Demokrasilerin geliştirilmesi anlamında dünya tecrübelerine baktığınızda, atılan ilk adım yargının demokratikleştirilmesi olmuştur.

Avrupa’da hukuku işleten bu kişiler herhangi bir tapınak rahibi değil, halkın temsilcisi kişiler. Kararlar müzakerelerle alınır. Türkiye’de henüz bu müzakere kültürü yok.”

Burada da aklıma “Onların işleri aralarında şûra iledir” Kur’an ayeti gelmez mi!.. Yani işlerini aralarında müşavere ederler, konuşurlar, tartışırlar, sonra bir karara varırlar.

Bu hafta için yargının sorgulanamazlığı üzerinde yazmayı düşünürken, Osman Can tam da üzerine bastı.

Önceki bir yazımda aktardığım, televizyona çıkan bir generalin “Bunlar (dediği, dindarlar) demokrasiyi nerden öğrenmişler, İsmailağa’dan mı, İskenderpaşa’dan mı?” müstehzi cümlesini hatırladım sonra. Acaba paşa burada konuşulanları duysa ne derdi diye düşünüp gülümsemeden edemedim.

Yargının kutsallaştırılması, “benim sözümün üzerine söz söylenmez” tavrı bir yana, başkalarının acılarına, sorunları karşı duyarsızlığı, hissizliğini konuşmak gerekiyor her şeyden önce bu ülkede.

Fatih Üniversitesi öğretim üyelerinden pedagog Adem Güneş’le konuşmuştum geçenlerde otistik davranışlar üzerine. Bunun Türkiye’de kişisellikten öte kurumsal bir hal aldığını düşünüyorum çünkü. Otistiklerin temel sıkıntısı, başkalarının acılarına karşı duyarsız olmak, hissizleşmektir, demişti Adem Hoca.

Türkiye’de devleti oluşturan bütün kurumlar sanki bu esas üzerine kurulmuş gibi. Birtakım kurumlar kutsallaştırılmış, haklarında hiçbir yorum yapılamıyor, eleştirilemiyorlar.

Osman Can gibi bir Molla Kasım şimdi gelmiş, alışılmadık laflar ediyor.

Bu seneki Abant’ın iki çalışkan ismi Osman Can ve Tanel Demirel oldu bence. Yuvarlak laflar yerine, kurumların, demokrasinin ve toplumun yeniden bir mutabakat üzerinde buluşabilmesi yönünde dikkat çekici tesbitlerde bulundular.

Türkiye’de toplum, demokratikleşme yolunda ciddi mesafe almışken, kurumlar artık tapınak rahiplerine dönüşmüş kişilerin elinde ülkenin ufkunu kapatıyorlar. Özgürlükler ve demokrasi adına halk başını kaldırmaya kalktığında, kafasını çarptığı bir beton tavan buluyor üstünde.

Türkiye’de sorun altta değil üstte. Halkta değil kurumlarda. Bu artık gizlenemeyecek kadar kendisini göstermiş durumda. Yeni bir toplumsal mutabakatın artık bu yüzden gecikmeye tahammülü yok.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT