1. YAZARLAR

  2. Bülent Korucu

  3. Yargı devleti mi, hukuk devleti mi?
Bülent Korucu

Bülent Korucu

Yazarın Tüm Yazıları >

Yargı devleti mi, hukuk devleti mi?

04 Ağustos 2009 Salı 05:34A+A-

Son günlerin anlamlı ve çok sorulan sorularından biri 'Yargı, yargıya bırakılabilir mi?' Demokrasi teorisi açısından ele aldığımızda ve Türkiye pratiğini irdelediğimizde 'hayır' cevabı ağır basıyor.

Egemenliğin sahibi ve kaynağı milletin, temsilcileri eliyle bu yetkiyi kullandığını esasa alan temsilî demokrasiyle yönetiliyoruz. Egemenliği paylaşarak kullanan erklerin birbirini dengelemesi ve kontrol etmesi sistemin kaçınılmazlarından. 'Kontrol ve denge' aslında, kuvvetlerin sert ayırımını öngören başkanlık türü sistemlerin formülasyonu. Kuvvetleri sert ve net biçimde ayırmayan parlamenter sistemlerde geçişgen bir yapı ve daha fazla 'kontrol ve denge' vardır. Yasama, yürütmeden hesap sorar, yargının altyapısını oluşturan mevzuatı eline verir. Suçu ve cezayı net biçimde tanımlar, yargının çalışma sistematiğini ortaya koyar. Yargı, yasama faaliyetlerinin anayasaya uygunluğunu denetler; yürütmenin hukuk içinde kalmasını sağlamakla yükümlüdür. Yürütme, yasamayı yönlendirir, icranın kalemlerinden biri olarak görülen yargı konusunda halka hesap verir. Yargının hem soruşturma evresinde hem de hükmün uygulanması noktasında eli ayağı yürütmedir. Bu üç erkin, sistemi birlikte, birbirini dengeleyerek çalıştırması beklenir. Bunlardan herhangi birinin tam bağımsızlığı sistemin iflası anlamı taşır. Hükümet ya da parlamentonun 'tam bağımsızlık' ilanının sebep olacağı arızalar, yargının aynı iddiayla ortaya atılmasında da yaşanır.

Bugün Türkiye pratiğinde yaşadığımız tam da buna tekabül ediyor. Başına buyruk, egemenliği neredeyse tek başına kullanmaya kalkan bir 'yargı otokrasisi' oluşuyor. Yargının, kendini yasama ve yürütme organının yerine konumlandırmaya kalkmasının literatürdeki karşılığı 'yargıçlar hükümeti'. Söz konusu tehlike 1930'lardan itibaren fark edilmiş ve sadece teorik tartışmalarla yetinilmemiş somut tedbirler geliştirilmiş. Bizim de başta anayasamız olmak üzere mevzuatımıza emniyet supapları yerleştirilmiştir. Mesela, Anayasa Mahkemesi bir kanunu iptal ederken kendini yasama organının yerine koyup hüküm ihdas edemez. Veya idari yargı usulüne uygun alınmış idari kararları iptal edemez. Hem anayasal yargının, hem idari yargının görevi ve yetkisi 'mevzuata' uygunluk denetimidir. 'Yerindelik' denetimi yapmaya kalkmak parlamentodan ve hükümetten rol çalma sonucuun doğuruyor.

Ülkemizde demokrasinin sağlıklı işlemesinin önündeki en büyük engel maalesef sınırlarını aşan yargı sorunudur. Yakın zamanda yaşadıklarımız bu kanaati pekiştiriyor. Parlamento'nun, yasama faaliyetleri Anayasa Mahkemesi tarafından bloke edilmeye çalışılıyor. İdari yargı ise kararlarıyla 'gölge hükümet' ve 'negatif icra' pozisyonuna konumlanıyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi amblemini usulüne uygun biçimde değiştiriyor. İdari yargı iptal ediyor. Hangi kanuna, hangi yetkiye dayanarak yapıyor belli değil. 'Amblemi beğenmedik' deme şansları yok, zira böyle bir hakları yok. Başka bir örnek; 20 yıldır aynı ilde görev yapan milli eğitim müdürünü başka ile tayin edemiyorsunuz. 9. defa geri geliyor. Bırakın hukuku, düz mantıkla bile açıklanması zor.

Hukukun üstünlüğü kavramı da ekseninden kaydırılıyor. Yargının ve yargıcın üstünlüğü haline getiriliyor. Hâlbuki hukukun üstünlüğünü üzerine alacak bir organ varsa, kanun koyucu konumundaki parlamento olabilir. "Kontrolsüz güç, güç değildir" şeklinde bir reklâm sloganı vardı. Çağdaş demokrasi, bütün erk/güçlerin sınırlandığı, birbirini kontrol edip dengelediği sistemin adı. Yargı, yargıya bırakılamaz, bağımsızlığı da 'halktan bağımsızlık' şekline dönüştürülemez.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT