1. YAZARLAR

  2. Bejan Matur

  3. Tuğluk'un cumhuriyet refleksi
Bejan Matur

Bejan Matur

Yazarın Tüm Yazıları >

Tuğluk'un cumhuriyet refleksi

10 Haziran 2008 Salı 03:30A+A-

DTP milletvekili Aysel Tuğluk bir gazeteye verdiği röportajda, Kürt sorununa yeni bir bakış açısı gerektiğini anlatmak için Mevlânâ'nın; "Dün dünle gitti cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım" dizesine atıfta bulunmuş.

Bir süredir yaptığı açıklamalarla öteki Kürt siyasetçilerden farklı bir profil çizen Tuğluk'un, başından itibaren ilgi çeken o 'yeni bir şey söyleme potansiyeli' epeyce yol almışa benziyor. Daha önce de değindiği gibi, bu röportajında Kürt sorununun önünde en büyük engel olan psikolojik bariyerlerin aşılması için bir çeşit 'güven artırıcı önlemler' öneriyor. İspanya, Belçika, İsviçre modellerinin tartışıldığı bir ortamda üniter yapının korunmasından söz etmesi merkez kamuoyu açısından Tuğluk'u daha 'sempatik' hale getiriyor. Ancak Tuğluk'un DTP içinde merkeze yakın bilinen üslubunun ana argümanları ve en başta da üniter yapı tezi, çerçevesi iyi belirlenmez ve demokratikleşmezse ciddi riskler içeriyor. Üniter yapının korunmasıyla ilgili bakış açısını şu sözlerle anlatıyor Tuğluk: "Bir arada yaşamak isteyen Kürtlere demokrasi içinde bir yer verilmezse, bir çözüm gelişmezse başka dinamiklerle, güçlerle ilişkiye yönelebilirler. Başkaları söz sahibi olmadan, başkaları karışmadan, başkaları daha fazla kullanmadan biz kendi içimizde çözelim."

Ben bu ifadelerdeki 'başka güçler ve dinamikler' vurgusuna özellikle dikkat çekmek istiyorum. Kimdir bu dinamikler ve güçler? Bölgesel aktörler mi, yoksa sınırların ötesindeki Kürt gruplar mıdır kast edilen? Yoksa her ikisi mi? Ben öteki Kürt grupları sorunun çözümü önünde bir tehdit olarak gören bakış açısının içe kapanmacı, korumacı bir cumhuriyet refleksi taşıdığını düşünüyorum. Bu refleks bence yeni bir dil arayan Tuğluk'un en büyük handikapı. DTP içindeki bazı daha radikal grupların Tuğluk'a yönelik uzlaşmacı eleştirileri değil benim kast ettiğim. Tuğluk temel olarak, Kürtlerle Türkler aynı devlet aynı bayrak ve aynı sınırlar içinde anayasal eşitliğe kavuşur 'ortak cumhuriyeti' kurarsa -İmralı'dan kamuoyuna yansıyan önerilerle benzer biçimde- sorunumuz kalmayacağını söylüyor. Türkiye'nin demokratikleşme hedefini Kürt etnik kimliğine tanınan anayasal güvenceye indirgeyen bu bakış açısı bence bildiğimiz 'cumhuriyet'in Kürtler dahil edilerek yeniden üretilmesinden başka bir şey değil. Tuğluk'u Onuncu Yıl Marşı cumhuriyetçileriyle yakınlaştıran bu bakış açısı, Türk ve Kürt aydınlarındaki derin Kemalist cumhuriyet bilinçaltının gücünü göstermesi bakımından pek manidar. Oysa Kürt sorunu öncelikle bu refleksin yarattığı bir sorun. Kürt sorununda ezberleri bozma vurgusuyla konuşan bir siyasetçinin, cumhuriyetin yarattığı bir soruna onun en derin bilinçaltıyla çözüm araması gerçekten ezber bozamadığımızı gösteriyor.

Tuğluk'un 24 Anayasası'yla ilgili söylediklerinde aynı bilinçaltının izlerini görmek mümkün. 24 Anayasası diye atıfta bulunduğu değerler, daha çok tek parti döneminin Türkiye vizyonunu hatırlatıyor. Kafasındaki modern Kürt toplumu hayali de aynı yılların Türk solunun Türkiye hayalinden izler taşıyor. Bu izlerle düşünüyor olmalı ki, Ortadoğu'da tüm dengelerin değiştiği bir dönemde, dört parçaya dağılan Kürtlerin ortak olabilecek kaderlerini başkalarına havale ederek, çekirdek Türk-Kürt cumhuriyeti ailesinde mutlu gelecek tasarlıyor Tuğluk. Sınırlarımız ötesindeki Kürtleri bir tarafa bırakalım, Türkiye'deki Kürtlerin sorununun çözümü için öncelikli mesele olan 'eve dönüş' aynı zamanda sayıları üç binden fazla olan Suriye Kürt'ünü ilgilendirmiyor mu? Onların geleceği belli olmadan biz kendi aramızda sorunu çözmüş mü olacağız? 'Başka dinamikler' Barzani ve Talabani'yi, onların bölgesindeki Kürtleri en azından akrabalık bağları dolayımında hesaba katmadan bulunacak çözüm, bölgeye ne getirebilir? Kürt sorunu tüm programını, ilişkili bulunduğu tabanının beklentilerine indirgemiş bir siyasi partinin ajandasına sığmayacak kadar çetrefil ve kökleşmiş bir sorun. Soruna sadece buradan bakılsa bile, bir siyasi partinin etnik kimlik taleplerine vurgu yaparken ekonomik, dinsel, sınıfsal ya da başka özgürlük taleplerine kayıtsız kalmaması gerekir. Demokratik hak ve özgürlüklerin, eşit vatandaşlık hukukunun etkin kılınması ancak bu yolla mümkün olabilir. Oysa Tuğluk'un kendi tanımladıkları dışında Kürtlere yönelik bir demokratikleşme ajandası yok. Aynı yerden bakmayan, aynı siyasal çizgide olmayan Kürtler için ne öneriyor Tuğluk? Türkiye Kürtlerinin geleceği Cumhuriyetin Kürtleri olmak mıdır? Özellikle Türkiye iadesinden sonra bazı Kürt gruplarca Kemalizm'e teslim olmakla suçlanan Öcalan'ın yıllar önce Bekaa Vadisi'nde verdiği derslerde 'Türkiye'den gelenlerin içinden Kemalizm'i söküp atmadan bir gerilla yetiştiremezsiniz' dediği söylenir. Anlaşılan Öcalan'ın sözünü ettiği Kemalizm Aysel Tuğluk'ta derin bir cumhuriyet refleksi olarak kendini gösteriyor.

Türkiye'nin en önemli, Ortadoğu'nun öncelikli sorunlarından biri olan ve kökleri yüzyıla dayanan Kürt sorunu için politika yapanların sadece kendi pozisyonundan bakarak düşünce üretmesi ne yazık ki boşuna çabaların tarihine yazılır. Tuğluk konuşmasının başında referans aldığı Mevlânâ'nın 'Yeni bir şey söylemek lazım cancağızım' sözünü anarken kafasındaki Cumhuriyet'in bu ülkede ne Kürtleri ne de Türkleri mutlu edememiş olduğunun farkına varsaydı keşke. Böyle bir farkındalık, sahiden yeni şeyler söyleyeceğine dair hepimize ümit veren bir siyasetçi olarak daha da sağlam yol almasını sağlardı.

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT