1. YAZARLAR

  2. Ekrem Dumanlı

  3. Suskun Türkiye -3: Milliyetçiler
Ekrem Dumanlı

Ekrem Dumanlı

Yazarın Tüm Yazıları >

Suskun Türkiye -3: Milliyetçiler

19 Kasım 2009 Perşembe 04:41A+A-

Kim ne derse desin Türkiye'de milliyetçilik kavramı dünyadaki kullanımı ile ('nationalism' ya da 'racism') aynı değildir. Biraz da bu yüzden milliyetçilik bizde halk nezdinde bu kadar yaygındır.

Daha çok vatanseverlik (patriotism) duygusu üzerine kurulu milliyetçilik damarı, İslami telkinlerle de büyük bir çatışma yaşamaz. Yani ırkçılık esasına bağlı değildir. Vatanı sevme, ülkeye gönül verme, bayrağa saygı duyma gibi duyguların yoğun bir şekilde yaşandığı ana milliyetçilik damarında yabancı düşmanlığı esas olmadığı için milliyetçilik ile bugünkü ulusalcılığı eşanlamlı görmek ya da bu ülkede (özellikle Anadolu'da) kendini milliyetçi sayan kişileri ırkçı kabul etmek yanlıştır; fazlasıyla dışardan yapılan bir gözlemdir. İnsanların kendini hem milliyetçi, hem mukaddesatçı, hem muhafazakâr, hem dindar saymasının sebebi genel manada kullanılan milliyetçiliğin kafatasçı ve faşist bir zihniyete tekabül etmediğinin göstergesidr. İslam dininin ırkçılığı çok kesin bir dille yasaklaması; bu yasağın fiili olarak (ta Asr-ı Saadet'ten bu yana) uygulanması, milliyetçiliği daha aklı başında, daha makul, daha olgun bir potaya sokmuştur. Suskun Türkiye'nin sükûtu tercih eden milliyetçileri de bu kitledir. Bugün kendini hem ulusalcı, hem Kemalist, hem laik vs. sayan kitlenin Anadolu'daki milliyetçi damarla çok da ilgisi yoktur...

Milliyetçilik yakın zamanda iki önemli kırılmayla yüz yüze geldi. Bunlardan ilki ve hazin olanı 1980'de yaşandı. 12 Eylül darbesinin ülkücü gençlere yaptığı zulüm milliyetçi kitlelerin beklemediği bir vefasızlıktı. 1979'da Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgal etmesiyle zirveye çıkan 'ülkeyi tehlikelere karşı koruma' duygusu milliyetçi mücadeleyi halk arasında sempatik hale getirdi. Afganistan'daki korkunç akıbet Türkiye'nin de başına gelebilirdi. Bu nedenle 'devlete sahip çıkmak', 'içerdeki işbirlikçilere karşı mücadele vermek' gerekiyordu. Bu mantığın ve hissiyatın içinde 'ülkeye sahip çıkmak' kadar 'devlete hizmet etmek' de vardı. 'Asker-millet el ele' diye yürüyen, ordusuna toz kondurmayan, dinamik bir nesil vardı karşımızda. 12 Eylül darbesi sadece bu çocuksu duyguları yerle bir etmedi. Aynı zamanda büyük bir travmaya da neden oldu. 'Devletin bekâsı için' mücadele veren gençlere işkence yapıldı; hem de en acımasız ve onur kırıcı metotlar kullanılarak. Bu büyük hayal kırıklığı milliyetçi tabanda 'Biz nerede hata yaptık?' sorusuyla başlayan özeleştiriye dönüştü ve 'Devlet kendini koruyabilirdi; ama bizi kullanıp bir kenara attı' sonucuna kadar ulaştı. Nitekim darbe sonrası 'devlet hizmeti' deyip illegal bazı teklifler götürüldüğünde bu kitleden beklenmedik şekilde 'hayır' cevabına da muhatap olundu...

hira dağı'nı bilmeyen küçük ama etkili bir zümre

1990'lı yıllarda bir büyük kırılma daha yaşandı. 70'li yıllarda başlayan İslam'la barışma ve kaynaşma düşüncesinden yirmi yıl sonra uzaklaşmalar gözlendi. Tabanda değil. Siyasi kadrolarda daha çok gözlenen bu ayırışım 'Türk-İslam ülküsü' söyleminden belli bir oranda sapmayı, 'Derviş gazi', 'Alperen' tiplemesinden belli bir oranda uzaklaşmayı gösteriyordu. Tam bu dönemin zirve yaptığı zaman diliminde Kızılelma İttifakı gündeme geldi. Doğu Perinçek gibi, İlhan Selçuk gibi milliyetçi kitle için sabıkalı sayılabilecek isimlerle yürütülen al gülüm ver gülüm ilişkisi ana damardaki milliyetçileri rahatsız etti. Bu, ciddi bir eksen kaymasıydı. Siyasi kariyeri darbecilik, cuntacılık olan ve milliyetçiliği de düşman gören kadrolarla yapılan ittifakın ne denli riskli olacağına dair söylenen sözler tesir etmese de ittifak edilen ekibin MHP içinde (önce emekli askerler diye açıklama yapılıp sonra emekli memurlar diye düzeltilen beyana göre) operasyon yapmaya yeltenmesi bir kopuşa neden oldu. İyi ki de oldu. Aksi takdirde ülkücü gençleri yine sokağa dökecekler, yine operasyonel bir güç olarak kullanacaklar, yine 'şartların oluşum safhasında' bu kitleyi psikolojik harbin bir parçası haline getireceklerdi.

Bu noktada içerden serdedilen direniş, biraz da içerdeki otorite ve dengeyi muhafaza etmek içindi. Ulusalcı virüsün ana bünyeye bulaşmasına yeterince engel olunabildi mi; buna bir çırpıda 'evet' cevabı vermek sanıldığı kadar kolay gözükmüyor. Maalesef Kızılelma İttifakı'yla başlayan artçı şoklar devam ediyor ve milliyetçiliği temsil iddiasında bulunan siyasi hareketlerde bir eksen kayması yaşanıyor. Daha açıkçası bazı mahfillerde milliyetçilik ulusalcılığa doğru kayıyor ve bu kayma miktarınca sola, Kemalizm'e yaklaşılıyor. Yani 'Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman'ız' terazisinin Hira kefesi boşalıyor. Sentezdeki bu boşalma yaşandıkça Ergenekon'a destekten tutun İslam'a karşı soğuk bir duruş sergilemeye kadar zincirleme reaksiyonlar görülüyor. Kendini öteden beri 'milliyetçi, vatanperver, muhafazakâr vs.' gören kitleler de bu gidişat karşısında sessiz kalmayı, tavandaki yabancılaşmanın 'ocaktan kopuşların' akıbetini merak etmektedir. Erzurum gibi, Yozgat gibi 'milliyetçiliğin kalesi' sayılan beldelerde yaşanan kopuş, Anadolu'da yaşananların ilk nabız ölçümleridir. Milliyetçiliğin ulusalcı çizgiye doğru savrulması bazı partileri Anadolu'dan uzaklaştırmış, sahil kentlerine yani Kemalist solun güçlü olduğu bölgelere itmiştir. Daha da tehlikeli bir durum var. MHP'nin yükselişinin Güneydoğu'dan göç alan şehirleri göstermesi; o beldelerdeki bazı tepkilerin ırkçılığa doğru kayacağına dair endişelerin belirmesi sağlıksız bir yapılanmaya doğru gidildiğini göstermektedir ki bu durum, sosyal barışı da tehdit edebilir...

Milliyetçilik, ulusalcılığın tehdidi altındadır. Ulusalcılık bir yandan 'vatan, ülke, ulusal değerler' diyor; öbür taraftan yabancı düşmanlığı yapıyordu. Ultra ulusalcılığın yapıldığı ve militarizmin tercih edildiği yapıda İslam'a karşı duyulan soğukluk hatta takınılan düşmanca tavır da gözden kaçmıyordu. Ergenekon kurmaylarının bir yandan milli hisleri galeyana getirmek için çırpınırken diğer yandan 'Türk Ortodoks Kilisesi'nde huzur araması, Türklerin İslam'dan önceki dönemine özlem duyması vs. boşuna değildi.

Kendini vatansever olarak gören milliyetçi bir kitlenin kafası -bir hayli iç içe girmiş bazı ilişkilerden- dolayı karıştı. Çünkü ulusalcı dalga kirli birtakım bilgileri de bu kitleye bulaştırdı. Komplo teorilerinin revaç bulması ile cuntacı ulusalcıların milliyetçiler içine sızması arasında derin bir bağ bulunmaktadır. Daha önce sempati ile baktıkları; kendilerine de sempati ile bakan dindar kitleleri (cemaatleri, tarikatları, sivil toplum kuruluşlarını) endişeye sevk edecek gelişmeler yaşandı. Tabandaki kitle hâlâ ne İslam'dan kopmuş durumda ne de samimi Müslüman kitlelerden. Ancak tavandaki ulusalcı huşunet ve sert söylem aradaki mesafeyi her geçen gün açmaktadır. Bir zamanlar vatan adına verilen onurlu ve samimi bir mücadele nedeniyle sempati toplayan ve bunu haklı bir şekilde göğüsleyen kadroları şu anki zirvenin anlayıp anlamaması biraz da ocaktan yetişip yetişmemesine bağlı. Jakobenizm ve seçkincilik Anadolu'daki kuşatıcı ve barışçı milliyetçiliğin kodlarını çözemeyebilir; ancak Atsız dönemindeki milliyetçiliğe dönmenin halktan kopma anlamına geldiğini bilmek tabandaki suskun kitle için hiç de zor bir çıkarım olmasa gerek. Bu çıkarım zaten yapılmakta ve sessiz bekleyiş biraz da buradan gelmekte. Çünkü 12 Eylül'de tırnakları sökülen gençler bugün önemli bir hayat tecrübesinin ışığında yaklaşıyor olaylara ve derin bağlantılar yüzünden halka sırt çevirmenin ne kadar büyük bir hata olduğunu görüyor. Ülkenin temel sorunlarının bağırıp çağırarak çözülemeyeceğini en iyi onlar biliyor. Hiçbir çözüm önerisi getirmeden sadece hamasete sığınmanın nasıl ödenemez bir faturaya dönüştüğünü de en iyi onlar biliyor. Bu sessiz çoğunluğun feryadına kulak vermek sadece siyaseti milliyetçilik üzerinden yapanlar için değil, bu ülkeyi seven herkes için çok önemli; zira burada yaşanacak üçüncü bir kırılmaya dayanacak bir fay hattı yok ortada. Deprem büyük olur; ana damardan büyük kopmalar yaşanır, kendi kendini izole eden ve marjinalleşen kitlenin yol açacağı militarizm ve ırkçılık daha tehlikeli boyutlara ulaşabilir...

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT