1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. “Suriyeliler Kalsın, Nefret İklimini Yayanlar Gitsin”
“Suriyeliler Kalsın, Nefret İklimini Yayanlar Gitsin”

“Suriyeliler Kalsın, Nefret İklimini Yayanlar Gitsin”

Doğup büyüdükleri topraklarda yaşananlar yüzünden Türkiye’ye gelmek zorunda kalan Suriyeli muhacirler hakkında başlatılan kara propagandaya dikkat çeken Mehmet Acet, bu kara propaganda sırasında ortaya atılan iddiaları değerlendiriyor.

10 Temmuz 2017 Pazartesi 11:35A+A-

Suriyeliler Kalsın, Nefret İklimini Yayanlar Gitsin

Mehmet Acet / Yeni Şafak

Kara propagandanın birinci hedefi, gerçekleri örtmektir.

Tekil örneklerden yola çıkarak genellemeler yapmak, kitleleri hedef göstermek, kitleleri karşı karşıya getirmek, yangına benzinle gitmek, küçük doğrularla büyük yalanları harmanlayarak bir ‘nefret ortamı’ oluşturmak.

Geçen hafta bu nefret ortamı çok tehlikeli bir biçimde oluştu/oluşturuldu.

Kime karşı.

İçimizdeki en korunaksız, en zayıf, en mecalsiz, en acılı topluluğa karşı.

Sosyal medyada “Suriyeliler gönderilsin” başlığı ile yapılan çağrılar, günlerce canlı tutuldu.

Suriyelilerin zayıflığı, kara propagandaya karşı cevap veremeyecek halleri, bu pervasızlığı tetikledi.

“Sizin bu zayıflığınız bana sizin üzerinizde her türlü tasarrufta bulunma hakkı tanıyor” diye düşünen iki alçak, Sakarya’da hamile bir kadın ve on aylık bebeğini vahşice katletti.

Hitler’in İkinci Dünya Savaşı sırasında işgal ettiği Polonya’ya genel vali olarak atadığı Hans Frank isimli Nazi subayı da “Polonya halkı üzerinde ölüm ve yaşam hakkını elimde tutuyorum” diyordu.

Polonya halkının zayıflığı, onu bu kadar pervasızlaştırmıştı.

GÜNAHSIZ İNSANLARI HEDEF HALİNE GETİRMEK

İsterseniz şöyle 5 dakikalığına bir duralım şöyle bir soru soralım kendi kendimize.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in Sakarya’da yaşlı gözlerle cenaze namazı kıldırırken sorduğu soruyu.

“Bize ne oldu ki, zalimin zulmettiği mazluma zulmeder hale geldik?”

Hafta sonu ‘sığınmacı mahallesine’ şöyle bir kulak kabarttım.

Sadece eşimden dinlediğim birkaç hikaye meselenin bir özetini veriyordu.

-Ankara’da Suriyelilerin açtığı bir fırın, saldırıya uğradığı için kapatılmıştı.

-Hedef olur korkusuyla hafta sonu yapılması planlanan bir düğün iptal edilmişti.

-Aynı binada oturduğumuz bir Suriyelinin eşi, markette bir kadının sözlü tacizine uğramıştı.

Suriyeliler mutlaka ülkelerine gönderilmeliydi.

En fazla, hepsi mülteci kamplarına tıkılmalı, dışarı çıkmalarına izin verilmemeliydi.

İsim vermediğiniz zaman bu kirli kampanyayı alevlendirenler üzerine alınmıyor.

Ben size Sinan Oğan diyeyim mesela.

Düzenli bir şekilde Suriyeli sığınmacıları hedef alan bu haris siyasetçi, “Sahilde dolaşan Suriyeli” dediği zaman, bunun dönüşümü Ankara’da yukarıda saydığım saldırganlıkla karşılığını buluyor.

Nasıl, Hollanda seçimlerinden ikinci çıkan ırkçı lider Wilders’in “Türkler, Türkiye’ye dönsün” çağrısının geri dönüşümü Avrupa’da Türklere, Müslümanlara, camilere, sokakta yürüyen insanlara saldırı olarak gerçekleşiyorsa, burada da bir benzeri oluyor.

BİR DE İYİ TARAFINDAN BAKMAYI DENESEK…

Sığınmacılar üzerinden yürütülen kara propagandanın toplumda karşılık bulduğu bir gerçek.

Can havliyle savaştan kaçan 3 milyon insanın yaşadığı bir yerde sorunsuz bir hayatı kimse vadedemez.

Sorunumuz, bu sorunları çarpıtarak, hedef gözeterek, bütün sorunları savunmasız insanların üzerine boca etmekten ibaret.

Yazının kalan bölümünü bu ırkçılık rüzgarına kendini kaptıran, büyük bölümü yalanlardan oluşan tezviratların etkisinde kalan, ama gerçeği öğrenmek için zihni melekelerini açık tutanlara ayıracağım.

Geçen hafta İçişleri Bakanlığı yazılı bir açıklama yaptı.

Doğru zamanda doğru verilerin paylaşıldığı bir açıklama oldu bu.

Önce şu cümlenin altını çizelim:

“Suriyelilerin karıştıkları olayların Türkiye’deki toplam asayiş olaylarına oranı 2014-2017 arasında yıllık ortalama % 1,32’dir. Bunların önemli bir bölümü de kendi aralarındaki ihtilaftan kaynaklanıyor”

Bu ne demek oluyor?

Suriyelilerin işlediği suç oranları oransal olarak TC vatandaşlarının işlediklerinin çok çok altında.

Gördüğü her Suriyeliyi dilenci zannedenler için, yine İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasına başvuralım.

Açıklama da şöyle bir bilgi paylaşılıyor:

“Ülke genelinde 17 ve 27 Mayıs tarihlerinde 2 defa gerçekleştirilen Huzurlu Sokaklar uygulamalarında dilencilik suçuyla ilgili olarak toplam 3 bin 46 kişiye işlem yapılmış, bunlardan ilk uygulamada 149 kişinin, ikinci uygulamada ise 230 kişinin Suriyeli olduğu tespit edilmiş, gerekli adli ve idari işlemler yapılmıştır.”

Her birine dilenci yaftası yapıştırılan Suriyelilerin mesela Gaziantep’te neler yaptığına bir bakalım isterseniz.

400 bin Suriyelinin yaşadığı bu kentte, Suriyelilerin kurduğu 900 şirket, Ticaret Odası’na kayıt yaptırmış.

40 Suriyeli sanayici de Sanayi Odasına.

Biraz da onların katkısıyla Gaziantep’in iller arasındaki ihracat sıralaması 6’dan 5’e yükseldi.

Şimdi oturup sakince biraz da bunlar üzerinde düşünelim.

HABERE YORUM KAT