1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Suriye'de Saf Tutmak Ya da Saf Tutmamak(!)
Suriyede Saf Tutmak Ya da Saf Tutmamak(!)

Suriye'de Saf Tutmak Ya da Saf Tutmamak(!)

Batı diktatörlerin halklarını katletmesinden memnun havanda su dövüp dururken, diktatörleri anti-emperyalist cephede zanneden bazı gafiller Emperyalizmi bahane ederek mustaz’afların değil, diktatörlerin yanında dururlar.

27 Mayıs 2013 Pazartesi 06:00A+A-

Murat AYDOĞDU

Kamus Namus’tur

Konuşurken kullandığınız, düşüncenizi üzerine bina ettiğiniz, tavrınızı belirlediğiniz sözcükler/kamus namusunuzdur.

Sözcükleri kaybettiyseniz, içlerini boşalttıysanız ve oturup kaldıysanız, sözcükleriniz mazlumlara ilaç olmuyorsa ve sürekli onların hatalarının, kusurlarının peşine düşüp zalimlere bahane oluyorsa, artık kendi kıyametinizi bekleyin durun.

Bu bir Manifestu’dur…

Saf Tutmak, Ya da Saf Tutmamak(!):

Mustaz’aflardan yüz çevirmiş ve onlar için “Beyinsizler gibi mi inanacağız?” diyen bir elitizm hastalığına tutulmuş bazı kanaat önderleri ve kendilerini toplum üstü gören kalemşörlerin kibirlerinin farkına varmadan ahkâm keserler. Komplo teorileri ile Kadiri mutlak bir beşer güdüsü ile konsül tartışmaları içinde boğulurlar.

Batı paradigmasının ürünü post-modernist devrimciler İttihatçı eğilimlerini devrimcilik sanarak meydanlarda Ulusalcı, mezhepçi, İslam düşmanı kesimlerle birlikte dururlar ve bunu küresel direniş zannederler. Bunların o entelektüel havalarda devrimcilik özentili kompleksleri ile uğraşmak çoğunlukla beyhude çaba olur. Ama çok sevdikleri, özendikleri, taklit ettikleri o kültürün; Komüntern’ini, “Tek ülkede Sosyalizm” hikâyelerini, Eurokomunistlerin konsül tartışmalarında boğulmuş anti-emperyalistliklerini bir daha okumalarını, Türkiye coğrafyasında bu söylemlerle hareket eden kitlelerin, nasıl Kemalizm’in bindirilmiş kıt’alarına dönüştüklerini tekrar tekrar tahlil etmelerini tavsiye ederiz. Ve nihayet kurup durulan beşeri ideolojilerin Hablullah olmadan nasıl zorlaşıp, çetin labirentlere dönüştüğünü, fıtri arayışları ile yakaladıkları cüz’i doğruların tevhidi bir kapsama dönüştürülmedikçe nasıl tükendiklerini görmeye davet ederiz.

Ve kurup durulan bütün analizlerin, üzerine bina edilen argümanların kendilerini hangi saflarda tuttuğunu ölçüp biçmelidirler. “Ya Doğu, Ya Batı” gibi İkilemler arasında kalanlar, kendi saflarını belirleyemeyenler, en önemlisi de kendi saflarının hangi mazlumun yanı olduğunu da ölçüp biçmelidirler.

Sık sık “biz Beşar’a da karşıyız, Muhaliflere de karşıyız” diyenlere bakıyoruz. Orada, Suriye’de,  kavganın tam göbeğinde, bahane sundukları onlarca yapılanmaların haricinde kendi mahallelerinde komiteler kurmuş ve sadece kendilerini korumaya çalışanlar için bile hiçbir faaliyette bulunmayanlar. Evet, muhaliflerden muhalif beğenmeyenlerin samimiyetleri ya da hiçbir baltaya sap olmayacak zihinleri konusunda da artık şüphe kalmıyor.

Hepsinin öfke duyduğu bir şeyler var, kimisi Muhafazakâr AKP’ye, kimisi selefi guruplara, kimisi Şia ya da Sunni mezheplere ve hepsi öfkesini mazlum bir halktan çıkartıyorlar.

“Dinle İsrail
Üstüne çullandıklarında,
Sizden biriydim.
Şimdi başkasının üzerine çullanırken sizler
Nasıl sizden olayım ben?”

Alman Yahudisi Şair Erich Fried kadar olamayanlar,

"Zulüm bizdense, Ben bizden değilim."

Vicdan sahibi aktivist Rachel Corrie sözlerini bayraklaştırıp ama zalimlerini kendilerine daha yakın görenler, öfke duyduğunuz her ne ise; Allah için mazlumların, mustazafların yanında durmanıza sebep olmayan öfke, boynunuzda sizi esir eden bir halkadır.

Yazının Devamı...

HABERE YORUM KAT